Acıya dair hiçbir kitapta yazılmayan şeyleri bilir, bildiklerini paylaşmaktan çekinmezdiler. Zaman en iyi ilaçtır, diyen birisi çıkınca yüzleri kararır, zamanın ilacı olsa kendini iyi ederdi, derlerdi. Bizim kafamız karışırdı. Hikâye akıp gitsin, araya başka şeyler girmesin isterdik. Sabırsızdık.
Arzu Alkan Ateş, başka bir dünyadan, kendine özgü bir sevginin içinden yazıyor öykülerini. Satırların içinden yansıyan gerçeklik, o dünyanın yabanıllığından geliyor. Çağdaş öykücülüğümüz için bir katkı, özgün bir ses taşıyor sayfalarında “Mahir Efendi’nin Papağanı”.
Yeryüzü dediğimiz kaypak yerden ışık bir anda çekiliverse… güneş elini, ay eteğini çekiverse… dev bir örtü açsak gökyüzünün tam altına ve düşen yıldızları toplasak tek tek… geriye kalan şey karanlık değil, çırılçıplak soyunmuş, artık ışıktan korkmadığı için hiçbir şeyi saklamaya gerek görmeyen insan doğası olurdu…
Genç öykücülüğümüzün dikkat çekici isimlerinden Ayça Erkol, bu kez “Bir Kış Gecesi Misafiri” ile geliyor. Öyküsünü her yeni kitabıyla olgunlaştıran, çağımızın insani sorunlarının yanı sıra yazınsal arayışlarını da izleyen bir yazar Ayça Erkol. Seveceksiniz.
Ayşegül Devecioğlu- Arkası Mutlaka Gelir- Metis Yayınları
“Mırıltı kesintisizdi. Çok uzaklardan geliyordu; sanki durmadan yağmur yağan, yine de suyun aç toprağı beslemeye yetmediği bir yerden… Bazen bir yakarışa, bazen ağlamaya, bazen inlemeye benzeyerek uzayıp gidiyordu. Şimdiye kadar duyduğu bütün seslerden farklıydı. İnsan aklının sınırları içinde düşünmüştü; mırıltı yaralı toprağı yatıştırmaya, sakinleştirmeye mi çalışıyordu? Sonra yanıldığını anladı. Yeni gelenlerin kulaklarına fısıldanan kindar bir ninniydi bu, anlatılmaz, dile gelmez yıkımların dehşetli ezgisi.”
Yedi öyküyü bir araya getiren Arkası Mutlaka Gelir, Ayşegül Devecioğlu koleksiyonunun yedinci kitabı.
B. Nihan Eren: Hayal Otel-YKY
Feryal ile İsmet’in açılışını yaza yetiştirmeye çalıştıkları on iki odalı bir otel. Otelde her odanın bir adı var: Kaktüs, Ardıç, Begonvil, Kızılağaç, Şimşir, Lavanta, Menekşe, Funda, Çınar, Limon, Okaliptüs, Papatya. Öykülere de adını veren bu odalarda, bir gönül kırıklığıyla içine kapanmış, varlıkları yokluklarına karışmış, kıyıya vurmuş insanlar kalıyor. Burada her şey mevsim dışı, zaman dışı, toplum dışı.
Hayal Otel ’de B. Nihan Eren, gönülleri kararmış, umutsuz insanları bekleyen afeti, bir kasırgayı umudun simgesine dönüştürüyor. Bir kıyı kasabasının dışında, henüz tabelası bile asılmamış bir otelde birikmiş öfkeyi, kötülüğü, ihaneti düşsel bir anlatımla dile getiriyor.
Birgül Oğuz’dan yalnızlık, güven ve arkadaşlık üzerine uzun bir hikâye.
“Şimdi ormanda bir patikada dalgın yürürken aniden ağaçların, boyumu aşan yabani otların arasına dalıp koşmaya başlamışım gibi hissediyordum. Tren hızlandıkça bir sevinç dalgası yükseliyordu içimde. Ama her an daha da kararan bir ormanda dikenli bitkilerin, böceklerin, gececillerin arasına fütursuz dalışımın ödeyemeyeceğim bir bedeli olduğu duygusuna da kapılıyordum. Davranışımın kaynağına belirsiz bir gelecekte varacağımı seziyordum.”
Erkeklere Her Şey Anlatılmaz-Buket Arbatlı-Sel Yayınları
Buket Arbatlı ilk öykü kitabı Erkeklere Her Şey Anlatılmaz‘da kadınlığın binbir türlü haline yakından bakıyor; sakınmanın kırık sesini cesaretin sözüne, kasvetin karanlığını öfkenin alazına dönüştüren satırlarıyla kadınlar arasındaki gizli lisanın tercümanlığına soyunuyor. İnsanı bir ürperti gibi sarıveren dertleri karakterlerine giydirerek her birimizi kırılgan kaftanını terk etmeye davet ediyor. Arbatlı’nın kalemine her öyküsünde bambaşka bir kadın, bambaşka bir yeryüzü hali takılıyor.
Esra Erdoğan’dan geniş bir duygu yelpazesine sahip, capcanlı bir ilk kitap. Kısa ve enerjik cümlelerle kurulmuş, incelikli ve derin öykülerin her bir cümlesi, hikâye kişisinin tuzla buz olmuş kalbinin bir parçası. Adeta.
“Biz onunla kimsesizliğimizi sırtlarımıza dişledik. Dört duvar arasında her şey olur. Utandırmayın beni. Aman!”
“Çok günlerimiz geçti beraber. Yedik, içtik, güldük, eğlendik, geldik, geçtik. Hayat ne tuhaf. Orda da yaşam akıyor. Burada da. Sen ordasın ben burada. Ama bize benzeyen kimse yok. Uzağında olmak, bir yumağa dolanmak. Dal serçesi. Artık günleri şöyle sayıyorum; sensiz öncesi, senli, senli ertesi, sensizlik öncesi, sensizlik öncesi ertesi, uzun sensizlik.
Ve daha ötesi. Var mı ki?”
Fergu-Gülşen Funda-Ketebe Yayınları
Gülşen Funda – Felgu görünürde uzak diyarlarda geçen ama doğrudan bize, hayatımızın en temel unsurlarına, koruduklarımıza ve kaybettiklerimize dair derin bir masal. Her satırından en çok da uçsuz bucaksız bozkırlarda gezen göçebelerin ağzına, ulu dağların karlı zirvelerinde uçan yaşlı kartalların sesine ve otlarla beraber hikâyeleri de toplayan şifacının kelimelerine yakışan bir mırıltı yükseliyor. Dilini bilmediğimizi sandığımız ama dinledikçe çok iyi anladığımızı fark ettiğimiz o mırıltıyla, uykuyla uyanıklık arası bir hâle bürünüyoruz. Çıktığımız yolculukta kendimizle, diğer insanlarla, doğayla, evrenle, geçmişle ve gelecekle gizemli bir münasebet kuruyoruz: Tıpkı dans eden bilge bir şaman gibi.
Sennur Sezer Emek Direniş Öykü Ödülleri’nde Biraz Ormanda Saklanacağım adlı dosyasıyla 2020 yılı birincilik ödülünü alan Hıdır Murat Doğan kalbimizin ekranına bakarak yaşadıklarımızı izlememiz ve yüzleşmemiz için yazıyor öykülerini sanki.
Hıdır Murat Doğan bir dönemin içinden geçip sert sessiz bir öfkeyle yazıyor öykülerini. Birbirini bütünleyen ve çıkışı göstermeyen öyküler toplamı Biraz Ormanda Dolaşacağım.
”Sesi bu alacalı karmaşayı orta yerinden yarıp geçiyor. Saatler susuyor. Hafifliyorum. Kafamın içinde sıralamaya çalışıp durduğum her şey gevşiyor, düğümleri çözülmüş gibi sarkmaya başlıyor. Guguklu saatler, pilli saatler, kurmalı saatler duruyor. Ben duruyorum…”
Durmuş Saatler Dükkânı, zaman mefhumuyla meselesi olan, bitmek bilmeyen döngülerden şikâyetçi, üzerine sis çökmüş büyülü öykülerden oluşuyor.
Gamze Güller, tekinsizliğine rağmen karanlığın karşı konulmaz cazibesini, sade ve etkileyici bir üslupla anlatıyor.
İbrahim Halil Çelik, daha ilk kitabında, dile ve kurguya hâkimiyetiyle okurunu hikâyesine bağlıyor. Kıvrak, kısa, hızlı, kuşatıcı bir üslubu var. Birkaç fırça darbesiyle karşımıza hüzünlü, çarpıcı bir portre çıkartmasını biliyor. İlk cümleden son cümleye kadar bizi metnin harareti içinde tutuyor. Söz iktisadını önemsiyor. Ayrıca muhafazakâr edebiyatın girmekte zorlandığı “netameli”, “riskli” alanlara doğru açıyor kalemini. Bir hayat kadınının geçmişiyle ve yanlışlarıyla yüzleşmesinden barmen olmak isteyen delikanlıya kadar, hayatın kirine, pasına bulaşmış kahramanları öykünün malzemesi yapmaktan çekinmiyor. Korkunç Beyaz; dili, kurgusu ve içeriğiyle öykü okurunun ilgisini fazlasıyla hak ediyor.
Mizgin Bulut- Yokuş Aksanı- İthaki Yayınları
Mizgin Bulut, ilk kitabı Yokuş Aksanı’ndaki öykülerle okuru şaşırtmayı ve oyun oynamayı seven bir yazar olduğunu müjdeliyor bize. Bireyi, aileyi ve toplumu ele alışındaki sahicilik, kendi sesini gizleyip karakterleri işitmemizi sağlayan dil mahareti ve sıradan görüneni tuhaflaştırmaktaki yeteneği ilk bakışta fark ediliyor. Yokuş Aksanı, uzun süre sizinle gezecek ve unutulmayacak bir kitap.
Yapı Kredi Yayınları edebiyat dizisinden çıkan yeni öykü kitabı Gömleği Yalnız’da Mustafa Şahin, aşınmış duygularını, bozulmuş rüyalarını gözden geçiren bireyin kederini öyküleştiriyor.
Hiçbir Nisan, Kapandım, Refüj, Gömleği Yalnız, Kördüğüm, Önce Söz Yandı, Sayın Efendim, Emret Toprak, Düzelü, Benzinsiz, Gönül, Buradan Gidiyorum adlı öykülerden oluşan kitap, geçmiş günler üstüne bir uyumsuzun notları biçiminde yazılmış. Çoğu kent yaşamının yarattığı çaresizlik, bürokrasinin tükettiği idealler, yabancılaşma, insani erdemlerin yitimi gibi bir dizi mesele etrafında dönüyor. Giderek denemeye, günlüğe, yer yer şiire kayan Gömleği Yalnız’da alaycı bir neşe, çelişkilere ince bir çerçeve atan ironi öne çıkıyor.
Neslihan Önderoğlu bu öykülerde günümüz insanının en büyük çelişkisini anlatıyor: İlişkilerdeki yalnızlıklar ve yalnızlıklardaki ilişkiler. Evliliklerde, işyerlerinde, ebeveyn-evlat ya da kardeş ilişkilerinde süregiden çatışmalar, rahat vermeyen dostluklar; çetin ıssızlıklar, münzevi haller… Sözgelimi bazı öykü kişileri bazen gündelik hayatın sıkıntılı rutinine bazen de sürüklendikleri çaresiz duruma isyan etseler de asla bir “ada” olamayacaklarını tecrübe ediyorlar; acı vermesine karşın kopamayan bağlarıyla, sırtlarından atamadıkları sorumluluklarla yüzleşiyorlar… Ve her şeye rağmen bazen en karanlık anlarda ortaya çıkan umudun, sevginin kora dönmüş ışığını keşfediyorlar.
Sakarmeke– Mehmet Fırat Pürselim 2011 yılında yayımlanan Hayat Apartımanı adlı öykü kitabıyla 2012 Naim Tirali Öykü Ödülü’nü, 2016 yılında yayımlanan Akılsız Sokrates adlı öykü kitabıyla da 2017 Türkan Saylan Sanat Ödülü ve 2017 Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü kazanan Fırat Pürselim, adını, göçmeyi unutmuş, denizi mesken bellemiş bir tatlı su kuşundan alan Sakarmeke’de; aidiyet, yuva, uyumsuzluk, göç gibi konuları incelikle ele alıyor.
Kuşlar boşuna değil, göğe kanat çırpmak için doğmuşlar. Gök de elbet kuşlar için var. Dalın da suyun da emeği üstlerinde. Hızı ve yükselişi okşaya okşaya büyüten kuşlar, narin ama tılsımlılar. Yeri de yedi kat üstünü de en iyi bilenler, kafese hür kanatlarla giren, dünyayla konuşmayı ilk öğrenenler…
Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler, Peruk Gibi Hüzünlü, Dokunma Dersleri, Bir Nedene Sunuldum ile günümüz öykücülüğünün sevilen yazarları arasına giren Yalçın Tosun, beş yıl aradan sonra, beşinci öykü kitabı Mesafenin Şiddeti ile etkisini gösteriyor.
Çocukluğu, evliliği, aileyi, anneyi ve babayı, hep o kırılgan bakışla, hep bir ergen uyanışıyla ince ince işleyen, doyurucu öykülerden oluşuyor Mesafenin Şiddeti. Yalçın Tosun, mahremin çeperinde özgürce devinen duyuşları, düşünüşleri, düşleri, beklentileri anlatıyor. Gönlün kırıldığı yeri, zihnin sarsıldığı noktayı, —hangi mesafeden olursa olsun— şiddetin göründüğü aralıkları yakalarken anlatıcılığını giderek uçlara taşıyor.