Büyük bölümünü evlerde geçirdiğimiz yılda çok kitap çıktı. Beklediğimiz kitaplar, sevdiğimiz yazarların yeni kitapları, ödüllü romanlar derken seçeneğimiz boldu. Kitaptan kitaba koşarken imza ve söyleşileri, kitap fuarlarını da özledik bolca. Pek çok liste yapılabilir, yapıldı da. En iyiler listesi değil bu notunu düşmek isterim o yüzden. Bu 2020 dendiğinde zihnimde uçuşan kitapların listesi. Zira aklımızda en iyiler değil en keyifle okuduklarımız kalır her daim…
Bir Kış Gecesi Misafiri / Ayça Erkol / Alakarga
Üçüncü öykü toplamında çağımızın insani sorunlarına odaklanıyor Erkol. Gezi’den de açıyor konuyu, hayvanlardan da, kadın cinayetlerinden, edebiyattan, noel babadan, kadından erkekten, komşuluktan, politikacı’lardan da… Yer yer masal gibi, hikâyenin önemini elden bırakmayan, iyiliği, saflığı yeniden çağırtan altı öykü. Kurgusu ve konu zenginliğiyle keşke herkes okusa dediğim, sevilesi kitaplardan. Özellikle kitaba adını veren öyküyü ayrı sevdim.
Sıradan bir adamın sinemada izlediği snuff filmde gördüğü eski eşini bulmak üzere çıktığı arayışın grafik romanı. Karakterler, görünüşleri, olaylar, diyaloglar… Her şey sıradışı. Başka bir dünya burası. Clowes çok katmanlı gerçek üstü masalında okurunu sürekli şaşırtırken Amerikan mitlerini alaşağı ediyor. David Lynch filmlerini andıran bu yaratıcılık gösterisi sadece grafik roman meraklılarının değil auteur sinema sevenlerin de ıskalamaması gereken bir şaheser. İlk sayfayı çevirerek atılan ilk adımdan sonra bir an önce bitireyim ile hemen bitmesin arasındaki boşluğa saplanıyor “Kırmızı Döküm Kadife” eldiven.
Sigrid Nunez, isimsiz anlatıcısının yas sürecini anlatıyor “Dost”ta… Dostunun beklenmedik intiharı ile girdiği acılı yas döneminde çektiği özlemle başlayan roman uzun bir mektup gibi. İntihar, ölüm, aşk, ilişkiler ve yas üzerine muhteşem cümlelerle bezenmiş. Düşünüyor, düşündürtüyor. Bir köpekle yaşamanın ne olduğunu da etkileyici şekilde tarifliyor. Yazarlık üzerine referanslar ve göndermelerle süslü cümleleriyle bol bol tartışma da açıyor Nunez. “Özlediğimiz şeyler -kaybettiğimiz ve yasını tuttuğumuz şeyler-, özümüzde bizi gerçekten biz yapan bunlar değil mi? Hayatta istediğimiz ama hiç erişemediğimiz şeyler de cabası.” diyor.
Her romanında polisiye dokusuna ekstralar katan, bir şeyler söyleyen yazarlardan Suat Duman. Film gibi de okumak mümkün romanlarını. O yüzden ayrı sevdiğim, yazacaklarını merakla beklediğim isimlerden. Bu kez uzun soluklu bir seriye başlayarak 1918 İstanbul’una çağırmış bizi. Ferda ve Miette’nin macera davetine katılıyoruz. İyi tanışma yaratan ilk kitap bir çırpıda biten akıcı ve renkli bir polisiye. İkinci macerada da bahriyeli tiyatro genç şair Nâzım Hikmet ile Colette misafir olunca keyif katlanıyor. “Dünyayı kötülükten arındıramayabiliriz ama onu daha yaşanabilir bir yer yapabiliriz Miette, dahası buna mecburuz. Dünya bunu kendi kendine yapmanın yolunu bulana dek…” diyen ikilinin on kitaplık macerasının ilk ikisi türü sevenler için keyif kaynağı.
Gerçekle kurmacayı, rüyayı, içten umutları harmanlayarak zamanı, yılı temize çekiyor Patti Smith. Polaroidler, kitaplar, yazarlar, filmler, diziler ve müziklerle de bezeli etkileyici bir günlük bu. Daha ilk sayfalarından itibaren okuru kendine ortak eden bir iç yolculuk… Andığı şarkıları, filmleri, resimleri biliyorsanız sıcacık bir dost sohbetine de dönüşüyor. Domingo’nun ciltli baskısı da çok şık olmuş. “Sessiz öfkemiz kanatlandırır bizi, çarkları geriye doğru döndürme imkânı sağlar, birleştirir tüm zamanları.” cümlesiyle kanatlanmak için okumalı.
Oğlan Çıkmazı / Oğulcan Kütük / İthaki Poetik
Şiir adına iyi iyi oldu 2020. Çok kitap çıktı. İthaki’nin Devrim Horlu önderliğinde başlayan Poetik serisi de en sevindiren gelişmeydi. Zirve noktasıysa “Oğlan Çıkmazı” oldu bence. Her dizesi ezberlenmelik, bayıla bayıla okumalık zira. “Kalk duvarları boyayalım hiç olmazsa çatlakların rengi değişsin” diyor “Eski Evler Nakaratı”nda Oğulcan Kütük. Bana da hadi oğlan çıkmazı okuyalım çatlaklarımızın rengi değişsin demek düşer…
“Bu kitabın saiki neyi hissedip neyi hissetmememiz gerektiğini tartışmak değil, başkalarının başına gelen talihsizliklerden neden zevk aldığımızı ve bunun bize ne hissettirdiğini anlamaya çalışmak.” diyor Tiffany Watt Smith ve ekliyor: “Coşkunluğu, lezizliği ve bütün arsızlığıyla Schadenfreude, kabul ediyorum, bir kusurdur. Fakat modern dünyada yaşamı gerçekten anlamak istiyorsak bu kusurla yüzleşmemiz gerekir.” diyor. Sekiz ayrı başlıkta, pek çok kaynaktan beslenerek, görüşmelerini aktararak, örnekleyerek irdelemiş kavramı yazar. Can alıcı sorular da soruyor. Sonsözde net tespitlerle rahatlatıyor. Başarısızlıklarımız ve yetersizliklerimiz arasında yaşamın absürdlüğünün de altını çiziyor. Dönüp bolca kendine bakma kitaplarından. Şaadınfroydı ile yüzleşme davetini zevkle kabul edin derim.
Sonsuza dek yaşayan yaşlılar, büyümeyen çocuklar, zehirli meyve veren ağaçlar, ölü sözcükler, dış dünyadan kopmuş bir Japonya ve bambaşka bir gelecek. Yoko Tawada benzersiz bir distopya yaratarak her şeyi yeniden tanımlamış. Gerçeğe yaslanan, hayranlık uyandıran bir özgünlükle anlatmış. Dil işçiliğini de üzerine ekleyince ortaya doyumsuz bir edebi haz çıkmış. Başka anlamlar ve algıların peşine düşenler olarak okuduk ve sevdik.
Hani şu sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz karantina evi seçenekli yazar listeleri var ya unutun hepsini, boşverin. Kurt Vonnegut’un “Ülkesiz Bir adam”ı ile karantinada bir günü keyifli geçirmek mümkün. Anlatıyor Vonnegut seksen iki yaş tecrübesiyle… Sanat, politika ve dünyanın hali üzerine isabetli ve keskin gözlemlerini esprilerle donatarak anlatıyor. Sanki karşınızda gibi… Bir dost sohbeti gibi. Bir solukta bitmiş gibi görünse de içinizde hep kalan o güzel hatıralar gibi. “Sevgili dünya: kurtarabilirdik ama çok cimri ve tembeldik.” diyen Vonnegut ile bir karantina gününü keyifli geçirmek mümkün.
Yuvarlandığım Mezarlar / Serkan Kaya Almalı / DeliDolu
Birgün kasabaya kazıcılar gelir ve etrafı durmaksızın kazmaya başlarlar. Kasabalı neden kazdıklarını bilmez ama ses de etmez ve karışmaz. Ses çıkarmadıkça kazıdan insan doğası ve zıtlıklarla örülen şahane bir roman çıkar. Altı çizilecek çok cümle var. Bir ilk roman olmasına inanmanın zor olduğu, metaforlar ve göndermelerle verdiği edebi hazla 2020’nin keşfedilmesi ve sevilmesi gereken romanlarından.