- “Edebiyatın müeddep suskunluğu”nu kırmaya çalışan yazarlardan biri Cemal Şakar. Peki, bu suskunlukla alıp veremediği nedir? “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisinde vurgulanan suskunluğun bozulmasıdır Şakar’ın amacı.
- “Cemal Şakar Öyküsü” bir ovada zaman zaman menderesler oluştursa da kendi halinde ağır ağır akan bir nehre benzemiyor. Dağların, tepelerin arasında bazen şelaleler bazen göller oluşturarak ilerleyen bir akarsuya benziyor. Bu yüzden de kenarında oturup çay keyfi yapılabilecek bir nehirden ziyade içine girip rafting yapılabilecek ve tam olarak ne ile karşılaşılabileceği asla net olarak kestirilemeyen bir akarsu onun yazdıkları.
- “Hayatın Kıyısında” öyküsündeki “tefecilik” teması edebiyatın kimlerin sesi olabileceğine dair güzel bir misal teşkil ediyor. 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin trajikomik bir öykü olan “Patlayan İki Tüfek”in epigrafını alıntılamam şart: “Göz kırptığım Marquez değil ezilen bütün halklardır.”
- “Ah Kızım” kadın karakterin maruz kaldığı psikolojik ve fiziksel şiddeti, şiddetin kendisi değil sonuçları üzerinden anlatan bir öykü olaral okunabilir.
- “Burası Böyledir”de bir sanayi sitesini anlatırken Cemal Şakar, okuruna adeta oranın kokusunu hissettirir.
- “Sırtımdaki Ben”de intrenetin, bilgisayarın, mesajlaşma teknolojisinin “öyküdeki” yansımaları yer alır. Mesele oyun değil “meramın” en doğru biçemde anlatılmasıdır.
- “Tabii Ki Özenti Değil Elbette Yaşadığımız Bu”, başka bir öykü yazarı İsmail Özen’in “Özenti Değil Yaşadığımız Bu” öyküsünden yola çıkarak farklı bir perspektiften kaleme alınmış bir öykü. Ali Işık da aynı zemin üzerinde bir öykü yazdı daha sonra. Hem ortak vadide ilerleyen hem de her biri biricik olan bu öyküleri bir arada okumak ilginç bir tecrübe olacaktır elbette.
- Cemal Şakar, anlattıkları kadar anlatmadan hissetirdikleriyle de “okunmalı”. Onun öyküleri, metinde yer alan detaylar kadar metinde bulunmayan ama varlığı da hissettirilenlerle bir bütün teşkil ediyor.
- “Şahmeran”da ailesini kaybetmiş çocukların nelerini kaybettikleri anlatılır. Geleneksel bir hikaye motifi olan “şahmeran”ın bu öyküde yer alış biçimi de modern öykünün gelenekten yararlanması örneği olarak manidardır. Zira “şahmeran” öyküde mumyalanmış bir imge olarak bulunmaz. Tam tersine bugüne değen ve can yakan bir imgedir “şahmeran”.
- “Kanyon’da” öyküsü, tüketim toplumunun portresini verirken çok dikkat çekici detaylara yer veriyor. Tüm Cemal Şakar öykülerinde olduğu gibi bunda da mesaj, altı çizilip işaret edilebilecek cümlelerle değil metnin bütününün bir mesaj olarak inşa edilmesiyle veriliyor. Dolayısıyla “tüketim toplumu ne kötü be birader” tarzında kestirme cümlelerle çözülemeyecek bir öykü ile karşı karşıya kalıyoruz.
- “Kendime Giden Bir Yol”. Görme engelli bir Haleplinin dokuna dokuna duyumsadığı/yaşadığı şehrinin yıkılmasından sonra yaşadığı çaresizliği, çıkmazları anlatan öykü, hayata verdiğimiz anlamın ve ne denli köklü olursa olsun alışkanlıklarımızın ne kadar eğreti ve Türk porno geçici olduğunu da okumamızı sağlıyor.
- Turgut Uyar, “Korkulu Ustalık” derken ustalaşmanın, olgunlaşmanın kendisinden değil yıllar boyu yazarak üretilen kalıpların yazarın ve edebiyatın önünü tıkaması tehlikesinden bahsediyordu. Cemal Şakar, on birinci öykü kitabı “Adı Leyla Olsun”da da bulmanın değil aramanın heyecanını hissettiriyor.