Ahmet Çakmak ile “İki Dilde Kederlenmek” üzerine…
Rabia Çelik Çadırcı: İlk baskısı 1998 yılında yapılan “İki Dilde Kederlenmek” adlı şiir kitabınızın yenilenen ikinci baskısını kutlarım. “İnsanca, çok insanca bir kederin sesi” olmaya devam eden eserinizin yaratım süreci ve poetikası hakkında neler söylersiniz?
İlk şiirlerim kentimizde (Amed) çıkardığımız “yakın” ve üniversitemizin (dicle) çıkardığı “sandal” dergisinde göründü ilkin. Bitirme tezim de o dönemde “ll. Yeni ve Edip Cansever’di. Ulusal çapta ise ilk şiirim “yolcu” Ağustos 1993 yılında “evrensel kültür” dergisinde çıkmıştı.
İki Dilde Kederlenmek, ilk kitap olmasının verdiği acemilikleri de barındıran, yerli/yabancı çeşitli şiir akımlarından etkilenen şiirlerden mürekkep. Hem şiirimi hem de poetikamı geliştirmeye, derinleştirmeye çalıştığım yoğun zamanlardan kalma. O yıllarda her şairin kendini sınadığı çeşitli sanat edebiyat dergilerine şiir ve şiire dair epeyce yazı yazdım. Bu ara yazmasam da hala şiiri ve şiir poetikasına ilişkin yazılanları takip etmeye, öğrenmeye devam ediyorum.
Rabia Çelik Çadırcı: “Terkimizde acılardan bir bohça/ Ayracımız düşen yaprakların hışırtısı kadar”
25 yıldır eskimeyen/değişmeyen acı ve kederin şiirinin güncelliğini koruyor olmasıyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ahmet Çakmak: Birincisi, toplumsal olayların ve onu çözme yöntemlerinin değişmemesi, ikincisi de eğer şiir denilebilirse ve kalmışsa o dönem için şiirleştirilmeye çalışılan ağır toplumsal sorunların insanca bakışla, taze imgelerle, özgün şiir formlarında zamana direnme gayreti diyebiliriz.
Rabia Çelik Çadırcı: Aynı zamanda roman yazarısınız. Şiirle roman arasındaki çalışma disiplininizle ilgili neler söylersiniz?
Ahmet Çakmak: Öykü karalamalarına şiirle aynı dönem olmasa da yakın zamanda başlamıştım. Zaten oldum olası hep roman okuruydum. Bunun da etkisi var. O şekilde öykü ve ardından yoğun araştırmalar, ilgi ve disiplin romanları çıkarmaya başladı.
Elbette ki çok fark var. Bir defa düzyazı (öykü, roman) şiire göre ayrı bir disiplin ve çalışma, araştırma mantığı, günlük hayatın önemli bir kesitinden feragat istiyor. İstediğiniz an oturup şiir yazamazsınız. Ama ilgiliyseniz öykü ve roman çalışabilirsiniz. Benim gibi yaşantısının çeşitli evreleri anlatılmaya değer olay ve durumlarla, gözlemler, tanıklıklarla dolu birinin, çoğu zaman kentlerde flanör gibi yaşadığımdan, bunları deneye/yanıla başarılı olacağına inandığı edebi türlerde yazmaması mümkün değildi.
Rabia Çelik Çadırcı: Kitabın adı “İki Dilde Kederlenmek” ile ilgili neler paylaşmak istersiniz?
Bi de dil meselesi var. İki dil içinde, biri (anadil) hala yasak. İki dili özgürce yaşayamamak var, mecbur tutulduğun, bir süre sonra edebi lezzetler aldığın dil (Türkçe) var, bu iki dilin karıştığı, kültür içinde eridiği şiirde anlamsal zenginlikler yaratan el değmemiş alanlar var. Var da var.
Rabia Çelik Çadırcı: Sevdiğiniz ve sevmediğiniz sözcükler hangileridir?
Ahmet Çakmak: Sevdiğim sözcüklerden başlayayım:
Türkçe: Kırkikindi, ücra, gölge, sonsuzluk
Kürtçe: Dılxışuş (tedirgin), Evindar (sevdalı), Xerib(yabancı), Penaber(mülteci)
Sevmediklerim:
Türkçe: Zulüm, haksızlık, yalan, ikiyüzlülük
Kürtçe: Dılxırab(kötü kalpli), Mırın (ölmek), Poz beran (iri burunlu) vs.vs.
Rabia Çelik Çadırcı: Son zamanlarda sizi etkileyen, içinizden tekrar edip durduğunuz dizeler var mıdır ve kime ait bu dizeler?
Ahmet Çakmak: Olmaz mı?
“..
Bademlerden sayın beni bademlerden
Hem de acı olanından
Paul Celan
Çev: Ahmet Necdet
“…
Yalnızlık benden çok çekti
Metin Göz
“yalnızlık çınlamaz asla
sözsüz bir çukur gibi
söyler ve kalır havada
Peliks Pita Rodrigez
Çev: Adnan Özer
“Yaz, bir önceki yazın
kalbidir feyyaz!
hüznünü süsleme sakın
dilin aynasında şiirin
ipek sürüleri geçerken
feyyaz!”
Hilmi Yavuz