Halk edebiyatında da “tapşırma” olarak kullanılan mahlas, daha çok divan şiirinin belirleyici bir özelliği olarak karşımıza çıkar. Mahlas verme, her ne kadar divan şiirine kaynaklık eden Arap ve İran şiirinde mevcut olsa da; onu kültürümüz içerisinde, köklerini oldukça eskilere götürebileceğimiz ad verme geleneğiyle ilişkilendirilebiliriz. Bir ritüel olarak değerlendirilebilecek olan ‘ad alma’da olduğu gibi ‘mahlas alma’da da çoğu zaman bir edinim söz konusudur. Divan edebiyatında mahlas çoğunlukla şairin tasarrufuyla alınmış; ancak bazen de başkası tarafından genellikle bir manzumeyle verilmiş ki bu manzumeye de mahlasname denilmiştir. Bunun yanı sıra şairin mahlas almasına tahallüs, mahlasını kullandığı beyte mahlas beyti ya da taç beyit, mahlas-hane; mahlasın hem anlamının hem de sözünün kast edilmesine hüsn-i tahallüs denilerek renkli bir terminoloji oluşturulmuştur.
Mahlas, gizemiyle insanı her an hayrete düşüren divan şiiri dünyasında şairlerin, bu gizeme kendilerini de dahil ederek mistik bir dünya içerisinden seslenme imkanı sunmuştur. Divan şiirinin kendisine has kuralları ve estetiği dâhilinde eşyanın, zahiri boyutuyla alımlanmaktan ziyade metafizik bir temaşanın aracı olarak görüldüğü düşünüldüğünde; mahlasla, şairlerin eşyayı alımlama noktasındaki tecrid anlayışlarına kendilerinin de dahil olduklarını söyleyebiliriz. Zira, Fuzûlî, Bâkî, Gâlib gibi mahlaslarla daha çok gündelik yaşamdan tecrit edilmiş bir şair tahayyül edilirken; onların yaşayan benlerini ifade eden Mehmet, Adulbâkî, Mehmet Esad isimleriyle ayakları yere basan bir insan, arz-ı endam eder zihnimizde. Oysa bu, şiirin -ontolojik bakımdan- dünyevileşmesi anlamına gelir ki bu da özellikle “geleneksel edebiyat teorisi” bağlamında metafiziksel bir sıçramanın imgesi olan şiirin ruhuna aykırı düşer.
Ali YILDIRIM, ismi geçen çalışmasında, şair tezkirelerinde dağınık halde bulunan mahlasla ilgili bilgileri derli toplu bir hale getirmekte ve yaptığı tasnifle de mahlaslar üzerine söyleyecek sözü olanlara kaynaklık edecek bir eser sunmaktadır. Yazarın iki bölüme ayırdığı eserin tezkireler ışığında divan şiirinde mahlas başlıklı ilk bölümünde, divan şairlerinin mahlas kelimesini kullanımlarıyla ilgili kendi ifadelerinden hareketle mahlaslarıyla ilgili düşünceleri incelemekte ve mahlasların sanatlı bir şekilde kullanımlarıyla ilgili olarak şairlerin bazen aşinası olduğumuz ancak çoğunlukla tezkirelerin tozlu sayfalarında kalan beyitlerinden örnekler sunulmaktadır. Mahlaslarla ilgili tezkirecilerin yorumları kısmında tezkire yazarlarının mahlaslar hakkındaki eleştirilerini ve oldukça renkli düşüncelerini bulmaktayız. Divan şairlerinin aldığı mahlasların anlam dökümünün yapıldığı kısımda, alınan mahlasın anlamının etkisine inanılması sebebiyle daha çok dilek ve temenni mahiyetli mahlasların seçildiğini öğreniyoruz. Ayrıca mahlasların şekil özelliklerinden bahsedilirken; Fuzûlî’nin Farça “â” nida edatını hiç kullanmayıp, yerine Türkçe “ey” nidasını kullandığı ve Fuzûlî kelimesinde hiç zihaf yapılmadığı gibi dikkat çekici bilgiler bulmaktayız.
Eserin iştirak-ı mahlas, mahlas değiştirme, iki mahlas kullanma ve özellikle mahlaslarla ilgili latifeler’e ayrılan bölümlerinde okuyucunun adeta bir şair meclisinde bulunuyor gibi, eski şairlerle hemhal olup onların mahlasları nedeniyle düştükleri komik/sıkıntılı durumlara şahitlik edeceklerini ve dolayısıyla tebessüm etmekten kedilerini alıkoyamayacaklarını söylemeliyiz. Ayrıca şairlerin mahlas alma ve seçme kriterleri kısmında şairlerin hangi ölçüler dâhilinde mahlas aldıklarından hareketle adeta dönemin bir panoraması sunulmakta ve atalarımızın duyuş, yaşayış ve hissediş âlemleri gözler önüne serilmektedir.
Eserin ikinci ve son bölümünde; Hoca Neş’et’in Şeyh Galib’e, Şeyhü’l-islam Yahyâ’nın yeğeni Rizâî’ye ve Şâir Eşref Paşa’nın Namık Kemal’e yazdığı gibi pek çok mahlasnameye yer verilmektedir.
Doç. Dr. Ali YILDIRIM’ın tezkireler ve divanlar gibi pek çok kaynağın tarandığı, oldukça zahmetli bir çalışmanın ürünü olan “Divan Edebiyatında Mahlas ve Mahlas-Nameler” isimli kitabı okuyucu için oldukça bilgi verici ve bir o kadar da zevkli olabilecek mahiyettedir. Günümüz insanı için maalesef karanlıkta kalmış olan divan şiirinin bir yönüne ışık tutan böyle titiz bir çalışmayı ilim âlemine kazandırdığı için yazara ve yayınevine teşekkür ediyoruz.
Ahmet DOĞAN