Işıl Madak’ın, 18 öyküyü bir araya getirdiği ilk kitabı Anlamsızlık Saati’nde* genelde ince bir vicdan arayışı göze çarpıyor. Çoklukla karanlığı el yordamıyla yoklayan bir arayış bu. Çünkü ‘karanlık, denen şey geceden ibaret değil; bilakis her türlü olumsuzluğu, travmayı, acıyı, gizi içinde barındıran ele avuca gelmeyen hadsiz hesapsız bir boşluk. Bu yüzden onun saati belirsiz. Her ne kadar bir ‘anlamsızlık saati’ne koşullansak da bireysel tarihin yazmadığı derin yaralara ancak duyumsayarak varabiliyoruz. Yaralara dair tanımlamaya çalıştığımız görüntüler ise buzdağının görünen kısmını oluşturuyor.


Madak için ‘mutsuzluk okuma uzmanı’ da diyebiliriz bir bakıma. Çünkü bireysel solgunluğunun temelinde mutsuzluk halleri oldukça etkin. Erken yaşlarda kanserle yaşamlarından kopan anneyle ablanın yanı sıra 12 Eylül’de başka bir ile sürülen babanın uzaklığıyla öne çıkan yoksulluklar, yoksunluklar ve ayrılıklar, mutsuzluğa çağrı çıkarmış gibiler sanki. Bunlara bağlı olarak, ikili ilişkilere sinen bitip tükenmeyen bir kırgınlık çökmüş geride kalanların üzerine. Örneğin, Sevgilim Kedim Değil öyküsündeki aşk kırgını kadının aşka bakışındaki değişim oldukça farklı:
“Saçlarım uzundu o zaman. Eline takılırdı. Sonra ellerin saçımda kalırdı. Gözlerimin içine bakınca anlardım mesafeyi. Kaldırımdan yürürüm dedim. Karşıya geçmeden. Öldürdün beni oysa.” (s:67)


“Ayaklarım tıpkı kıyıdaki gibi.
Oynuyor işte kıpır kıpır. Altı kirli bak nasıl da. Kara, kapkara. Çarşafı boynuma düğümlerken elim acıyor. Sandalye yeter mi? Kimse yok. Kulağımdaki uğultu bombanınkinden güçlü. Birdenbire Lazkiye’de dalgalar kıyıya çarpıyor. Bırakıyorum kendimi on dört yıldır düşlediğim denize. “Büyüdüm ben!” diyorum sandalyeyi iterken ayağımla. Sallanıyorum denizin tam ortasında.” (s:50)
Öyküden öyküye sıçrayan o ince vicdan Pavlov’un Kedisi’nde, şaşırtıcı biçimde İkinci Paylaşım Savaşı’nda tanklara doğru koştururken, sırtlarında patlatılan bombalarla parçalanan köpeklere kadar uzanıyor. Yani hayvanlar da dahil edilmiş ortak kanamaya… Rus fizyolog İvan Pavlov’un açlığa ve yiyeceğe karşı şartladığı köpekler, bu kez tanklara karşı şartlanıyor. Tanklar göründükçe karınları doyurulan köpekler, savaş içinde canlı bomba görevi görüyorlar ne yazık ki!
Tüm bu acılar sarmalında göğsümüzde açılan dipsiz bir çukurun varlığından söz edebiliriz.
Ancak onca acıya karşın iyimserliğin taşlarını döşemekten vazgeçmiyor yazarımız. Sadece Kuş Vakti’ni okumak bile bizi kuşlar gibi uçurabilir. Dahası imgesel anlamda kuşları inanmanın izinde bir öykünün yerlere saçılıp toplanması herkesi hayrete düşürebilir. Özellikle birkaç kez okuma gereğini duyduğum bu öyküde, “Pencerenin birinde bir kız inceden, kırılgan, saçı gece renginde, uzamış. Hüzünden tacı ışıldıyor karanlıkta. Gözleri öykü, sesi şiir, susuşu aşk…” (s:115) tümcelerinden hareketle şiire yakın bir duygu sağanağı olduğunu iddia edebilirim. Kaldı birçok öyküdeki iç gözlemin çağrışım açısından çok güçlü olduğunu belirteyim.
Bende kalan parıltılarla kısaca özetlemeye çalıştığım Işıl Madak’ın ilk kitabındaki öykü serüveni, yükselen grafiğiyle öykücülüğümüz adına gelişime açık izler taşıyor.
Okunması dileğiyle…
* Anlamsızlık Saati – Işıl Madak, Everest Yayınları, 1.basım, Eylül 2023