Şiir serüveni çok eskilere dayanan bir şairdir Arife Kalender. “Kuşağımın şairidir,” dersem daha iyi anlaşılır. İlk kitabı Maviler de Eski, 1992’de yayımlanır. Beşinci şiir kitabı Kırmızı Firari’den (1999) kalma şu dizeleri anımsatmış olayım ki, bir zaman okuyucusunun Yaz Üşümesi’nde* biriken hüznünü daha iyi kavrayasınız:
“Tel örgüler atladım, kan bırakıp sınıra
kentler kurdum, unuttum adlarını üstü su
her sabaha insan doğurdum, göğsüne yürek
saklı cesetlerdi bazıları odada çürüdüler
bazıları asmaydılar budandıkça
şafaklara tutunup şaraba dönüştüler” (İnsan Kenti şiirinden)
İnsan Kenti, ‘insan kaygısı’nın öbür adadır. Zaman okuyucusunun aynasında insana özgü izler hiç bitmez. Belki bu yüzden Sana Yeniden Başlayamam derken, bir yarım hevesle noktalanan, otobiyogrofik temele dayalı sancıyı konuşur:


babamın gurbeti, dağ köyleri
üniversite kavgaları, silah ve kan
eski bir çocuk gibi omuzumda taşıdığım
devrim umutları, yarım kalan aşklar. (s: 5)
Güz havasına denk Şarabtır Güzü Düşündüren şiirini bireysilliğin ve toplumsal akışın doğrultusunda, haddeden geçmiş panoromik bir değerlendirme olarak düşünebiliriz. Öyle ki bu şiirde şair, “geriye bakmıyorum” dese de umutla umutsuzluğu yan yana koyar Kalender. Sık sık aynadaki yüzüyle konuştuğu vakidir. Örneğin, “ne güzel koşardık kavgaların içinden / aynadaki yüzüme dedim ki / Ah! Ne güzel, hep böyle kal ey asi / ya hep beraber, ya hep beraber” (s:12) ‘Şarap’ imgesi ise, nice altüst oluşu beraberinde getiren çekirdek bir imgedir. Bir yerde tükenişi işaretlerken geçilen durakları, çekilen çileleri de anlatır:
“tükendi
güz yalnızca ağaçların güzü müdür
kışa soyunan erik ağacının
rüzgâra düşürdüğü yaprak unutmuş yeşilini
az kırmızı, az kırmızı damarda
sevda mıydı, ateş miydi gecelerde devinen
şaraptır güzü düşündüren” (s:27)
Bir farkla ki “derin gece”lerden süzülen aşkla devinen bir kadın portresini de eklemeliyiz öykümüzün merkezine. Bu süreçteki ‘derine inme’ eylemini de ‘yalnızlığın dibindeki bilgelik’ gibi algılarsak taşlar yerine oturur. Yaşanmışlığın sezgisini yüklenen Yaz Üşümesi’nde, o kadının aşk anlayışını anlamak için gayet yalın dizelerden geçmek gerekir:


soğuktan kaçarak
pencere demiriyle
duvar arasına saklanmış
bunun adı aşktır dedi bahçıvan
direnir içimizde
kırmızı bir yan” (s:67)
…..
Kadın Erkek Geyikileri**, biraz daha eğlenceli, ancak bir o kadar ciddi bir kitaptır. Kadın Geyikleri ve Erkek Geyikleri olarak adlandırılan bölümlemelerde, kadın ve erkek hallerinin yanı sıra her iki cinsi ruhsal biçimde kavrayan şiirlere rastlarız. Şiir içinde öne çıkan karakterler, hemen her gün rastladığımız kadınlı-erkekli didişmenin oyuncuları gibidir. Yeni bu kitabı iki sahnelik bir tiyatroya çevirsek durum daha iyi anlaşılır.
Doğal ki cinsler arasında eşitliğin olmadığı, süreğen şiddet sarmalında kadınlık acılarının baskın çıktığı gözden kaçmaz. Kısaca günlük hayatta ne yaşanıyorsa odur, hatta bir fazlasını açıklar bize geyikli dizeler. Dilerseniz, Raziye adlı kahramanımızın sahnesinden bir replik aktaralım:
“Adam beni boğuyordu sana kaçtım Raziye
dostun mu var dedim, savruldu her şey
üzülür çocuklar, duymasın sesimizi
babalarının o yüzünü görmesinler
kimseye göstermedim raziye
bak kolumda morluklar” (s: 21)
Erkek milletinden de zengin bir tipi seslendirilelim olanca bağnazlığıyla:
“kadın dediğin nedir birader
yıkarsın gider elinin kiri
hepsi birbirine benzer
acayip şeyler deniyorum sıkıldıkça
hayvanlar, çocuklar, öteberi
anlarsın ya Niyazi!” (s: 57)
*Yaz Üşümesi – Arife Kalender, Hayal Yayınları, 1.basım, Mart 2022
** Kadın Erkek Geyikleri – Arife Kalender, Hayal Yayınları, 1.basım, Mart 2022