M. Mahzun Doğan’ın son şiir kitabı Herkes Ölüyor* adını taşıyor.
Kitabı görmeden Beytullah Kılıç’ın -aynı yayınevinden çıkan- Kendi Halinde Ölü kitabı takıldı aklıma nedense! Malum ‘ölmek’, birçok fiilin önünde gidiyor son yıllarda. Hani, üzerine ölü toprağı atılmış bir toplum olarak ölümü kendimize çok yakıştırdığımızı söylemeliyim. Birer ikişer ölüyoruz hızla.
Elbette şairlerden bir itiraz gelecek bu konuda. Onlar, ölmekten çok yaşamayı üstelerler çünkü. İşte bu ‘üstelemek’ fiili yüzünden olacak, can alıcı kayıplarımızdan oluşan buruk bir galeri yaratmış Doğan, Herkes Ölüyor’da. Şairin yakın çevresinden başlayarak oluşturduğu değerler galerisi bence toplumsal belleğe anlamlı bir armağan… Bir bakıma “içimizdekinin şiiri”dir diyebiliriz Herkes Ölüyor’da öne çıkan vefa nöbeti için!
Şöyle böyle bir kırk yıllık geçmişin içinde çalkalanıyoruz esmer dizelerde. Yer yer tanış adlar da kesiyor yolumu ister istemez. Örneğin, ortak dostumuz Ahmet Uysal’ı unutmak mümkün mü? Keza mektuplarıyla uzun telefon görüşmelerini özlediğim Nedret Gürcan’ı da… Durun, sizi her iki şairimizi imleyen dizelere götüreyim:
bir göz okşarken teni.. Neylersin
ruhumu bıçaklar yırtıyor. Kanadım
kesildi, ufkumu yağmur bile yıkamıyor…” (s:72)
“Ömrü yazmanın kenar süsü
İğneye takılan gök, Suçıkan’dan süzülen
Antalya yolunda şiir molası” (s:68)
Ne yalan söyleyeyim, Attilâ İlhan Evde Yok şiirini okuduğumda bayağı dağılmıştım, derin çınlamalarla ansızın yarım kalan her şey için:
“Gülümsese, ıssız bir dağ yolu
yağmur başlayacak. Bilsem ki eylül
unutulmuş bir kasaba
Attilâ İlhan evde yok, sinyal sesinden sonra…” (s:63)
Adı Kocaeli’yle anılan Ruşen Hakkı’yı anlatmaya çalışan şiirin omurgası ise ölümle dirim arasındaki farkı gösteriyor:
“Kocaeli’ydi, küçüldü sokak oldu
bir adım güne başlarken
Yağmurlu bir ikindiyle geçtim de
yıkamaya korkarım göğü
Silinir diye güvercin lekeleri” (s:66)
Doğan’ın yaşamında önemli bir yer tutan Ankara merkezinden seslenen şiirlerde yine önemli portrelere rastlıyoruz. Sözgelimi bir Veysel Öngören ile Salih Bolat -şiir saatinde buluşur gibi- ansızın çalıyorlar kapımızı:
“Bir yudum alır rakısından…
‘Garson’ der, ‘Bir kadeh de sözcüklere!’
Sözcüklere de içirirdi Veysel Baba
Ondandır, sarhoştu tümceleri” (s:48)
“-Salih Bolat’a, Kurtuluş Parkı’na gömülsün için…-
Ziya Gökalp’e yağmur yağıyor
Kanat çırpıyor güneş, dizeler ıslak
Kurtuluş Parkı bir türküye koşuyor
Hep koşarak kalacak” (s:52)
Sadece yakın ve ortak dostlar ya dostluklar değil, -12 Eylül’den günümüze- hepimizin tanık olduğu siyasal cinayetlerin gölgesinden yansıyan portreler de var bu galeride. Örneğin, Cemal Süreya’dan esinle Hrant Dink’e adanmış Kardeşim Üvercin adlı şiirin sonu şöyle bitiyor:
“Kim öldü ki
bütün köylerin tabelalarında
yüzü annemin, kavak yapraklarını okşuyor rüzgâr da” (s:95)
Özetle şairin hayretle boşluk arasında gidip geldiği acılar toplamından oluşan galerinin kapısı herkese açık!
Şiirli bir bellek yoklaması da diyebiliriz buna.
Unutmayın/unutturmayın yeter ki!..
* Herkes Ölüyor -M. Mahzun Doğan, Medakitap, 1.basım, Aralık 2023