BİR UZUN DAR PATİKADA
I.
Anne, ‘senden sonra’ uzak bir yolculuğa çıktım. Yorgun insan yüzleri, rüyalar şiiri bir tabiat; ve karşılaştığım keder, içimdeki acının yönünü başka izlere çevirdi. Suçluluğum da, umutsuzluğum da an an kayboldu; belki de yeni mevsimlere doğru yol aldığımı sandım, iklimlerin artık çorak topraklara da gülümseyebileceğine inandım bir süre: ancak bu aldatıcı oyunun bir gün biteceğini biliyordum; bunu anladıktan sonra sanki coşkulu sular duruldu; gözyaşlarımsa yıllar sonra bakışlarıma döndü; bilsen ne kadar..ne kadar mutsuzdum..
II.
Bir gün buzlarla örülü bir kıyıda diller güzeli, şiirler yaralısı bir ad’la, ince bir çocukla karşılaştım. Çocuk diyorum, çocuğum yaşındaydı gerçekten. Adını sormadım, “Bana Ronja diyebilirsiniz” dedi, biraz da çekinerek. Belki ürkek bir kuştu, belki adını kaybetmiş bir laleydi; ancak acının topraklarından çıkıp geldiği açık bir gerçekti. Yollar diz boyu kar’dı, yürek boyu yangındı; yürüdük onunla yaz’dan (sonbaharı hiç yaşamadan) keskin bir bıçakla bölünmüş iki zıt iklimi soluyarak, karanlık kışlara doğru yürüdük. Her karşılaştığımız yerleşim köşesinde suyumuzu tazeliyor öyle gidiyorduk. Issız köyler aştık, susuz dereler; bombalarla tahrip edilmiş köprülerden geçtik, trafik kazaları, yangınlar, toprak kaymaları gördük; depreme yakalandık, derin dehlizler kat ederek harabeler altından yaralılar çıkardık onunla. Sonra kar ve Ronja…bilemezsiniz ne çok yakıştılar birbirlerine. Issız bir şehirden bir mektup aldık; orada yorgun ve yaralı bir şair, özgürlüğün anlamını bize sorarak yardımımızı istediğini söylüyordu, günlerce yol aldık ve oraya vardık..Şair’in kalbine devrim umutları bırakarak geriye döndük.
“Şair” bize yıllarca okumayla bitmeyecek koskocaman bir dosya verdi. Her yorgunluk sonrası bu şiirleri okuyarak gönlümüzü tazeledik; birkaç dizeyi sonsuza dek ezberledik ve her yolculuk sırasında birlikte ve sesli bir biçimde birlikte okumaya başladık:
eli elimde gençleşebilir
soğuklarda yalnızlıklarda
patikalarda”*
Biz de beklemeye başladık, belki yarın başlayacak serin aşkımızı beklemeye başladık..Ronja’ya bakıyordum, saçlarını şefkatle okşuyor, yüzüne bakıyordum bıkmadan. Her konakladığımız dağ başında ya da yorgun kasabalarda, ‘tiz’ şehirlerde geceler boyu kalkar üzerini örterdim onun, bir de uyuyup uyumadığına bakardım; çünkü rüyalarına ihtiyacımız vardı..Rüyalarına bakar da yolculuğumuzun rotasını çizerdik bazen..Ona yıllar önce yitirdiğim sevgilime benzediğini söylersem, gizli ve utangaç bir gülüşle bakardı bana; bazen durmadan saatler boyu sessiz sessiz ağlardı ve anlardım.
III.
Bir ülke yangınıydı bizi karşılaştıran; salt bu yüzden hangi dine ait olduğuna bakmaksızın çeşitli ibadet evlerine girer saatlerce dua ederdik: bir gün bir havra’da, başka gün camide..ve sonra da bir kilisede..Kendimizi dondurucu soğuk ve kar’ın üzerinde bulduğumuz bir gün, üstelik ısınacak bir yer ararken, beş-altı yaşlarındaki bir kız çocuğu, mevsimler boyu uzaklıkta bıraktığım annemin öldüğünü söyledi; o an bir tek Ronjam vardı beni titrek bir sesle teselli eden. Bu kez gerisin geri dönüyorduk; kış artıyordu yollar boyu, gözlerimiz birbirimizin gözlerinden başka bir şey görmüyordu; sıcak bir ölüm gibi yakama yapışmıştı uyku; ancak “Dayan..dayan” diyordu Ronja; ancak kış birden bitti ve kendimizi gidişte olduğunun tersi bir durumda bulduk, yine sonbaharı görmeden yaz’a ılık bir dönüş yaptık…kanıma dağılıyordu tabiat; “Güzel annem ben geldim” diyemeden onun kurumuş vücuduna erişmek için çabalıyorduk; sonra olan oldu: annemin yaşadığı, ömrümün tükendiği şehrin girişinde bir gece, karantina sonucu giremediğimiz ‘annemin şehri’ kapılarında bir ateş başında sabahladık. Ve ateşin başında birkaç gününü şaşırmış yolcu, kasabanın yeni kaymakamı ve karantinayı denetleyen askerler vardı.Sessizce bana yaklaşıp dsa, biraz benimle da aynı acıyı yaşayamamaktan utanan bir asker “Başınız sağ olsun” dedi belli belirsiz bir sesle. Yorgunluktan başım önüme düştüğünde, Ronja yatırıyordu başımı dizine; bilseniz ne kadar yaralıydım, ne kadar yorgundum…
Biz onunla bu küllerin alev zamanı dudaklarımızda tütün acısı gecenin izleri bir şehir levhasının önünde durakladık, çöktük ve kaldık; acı sesiyle, tiz bir kemancı rüyalarından notalar çaldı bize; “vücudum kül oldu anam aşkın narından..”
Biz, annemin artık yaşamayan vücuduna ancak yedi gün sonra ulaşabildik.
IV.
şimdi ay kıyısında Ronja’m ve ben
geçmişin izlerinde kanamalar bularak
ve zamanla çoluk çocuğa karışarak
anıyoruz o ince rüyayı:
–kimse hangi mevsimlerde eridiğimizi bilmeden
*Bir Yunus Koray şiirinden