“Estetiğin İdeolojisi” Terry Eagleton’ın ‘sanatın işlevi’ üzerine kaleme aldığı felsefi bir kitap.
Lukacs’ın, Ernst Fischer’ın da bakışına paralel sayılabilecek bu tarz düşünce, sanat yapıtını ticari eşya olarak gören bir yapıya karşı pek çok anlamlı şey söyler bize.
Ben bu işe kısmen karşı taraftan bakmak istiyorum: Marksist ideolojinin yaslandığı temel, eğer öncelikle ekonomik eşitlik sağlamak ve emeği yüceltmek olgusu ise, ‘kitlelerin ruhuna estetik yapıtların görkemini eklemek’ de bir bakıma adaletli bir ideolojinin birincil görevidir kanımca.
Çağın büyük sosyalist düşünceli teorisyenleri, estetiğe bu gözle baktılar. Foucault da, Sartre da bir bakıma entelektüele toplumsal bir görev yüklerken, estetik yaratıma-aydınlanmacı gözle- bakmanın gerekliliğini de vurguladılar. Bizdeki Bedrettin Cömert’in Marksist estetiğe bakışı da ‘sanatsal nitelikten vazgeçmemek koşuluyla’ bu düşünürlere yakındı. Yaşar Kemal’in toplumcu edebiyata bakışı ise onun estetik algısını da belirler. Dönemi adına önemli yapıtlar üreten Neşet Günal’ın da öyle…
Fazıl Say, üst düzey sanatını halkının emrine sunarak, bir başka felsefik bakış açısına dayalı estetik yaratımlar gerçekleştirir. Bu bakış da Aşık Veysel’in, Mahzuni’nin diline olan saygıyı, onları bağrına basan bir halka yansıtarak sanat üretmek gerçeğine dayalıdır.
Nazım Hikmet şiiri, sanatı ideolojikleştirmek değil, tersine ideolojik düşünceyi estetik değerler paralelinde üst yapıt düzeyine taşımak kaygısı taşır.
Murathan Mungan’ın “Sahtiyan”ı belki de dünya yüzünde yazılmış şiirlerin en iyilerinden biri. Burada da bir aşiret destanı kendi estetik biçimini var eden bir yapıda.
Sinemada, Faysal Soysal’ın “Üç Yol”u filmi başka bir etnik masal. Yönetmenin beyninde bir tür felsefi/ideolojik bakış olmasaydı bu üst düzey yapıt da gerçekleşmeyecekti.
Öz-kabuk ilişkisi burada da geçerli elbette. Soysal aşk, ölüm, coğrafya ilişkilerinden, geçmişin aşk masallarına uzanan bir öykü yaratmış, övgüye ve saygıya değer olan şeyse tam bu.
Özetle, bizim sanatsal felsefemizi düşünsel yapımız belirler. Bu özün yarattığı sarmal yapı ise biçimsel ögelerle buluştuğunda sanatsal yaratım gerçekleşir.
Bir de bu açıdan bakarsak olaya, çağdan, dönemden, toplumsal yapıdan beslenmeyen sanat fikirsizlik gibi bir yapıya bürünecektir.
Acılı ve yaralı bir toplum için tehlikeli olan şey de bu.