BÜNYAMİN BALAMİR VE YAŞAYAN DUYGU
Sanatçının müzikteki bemoller, diyezler benzeri birtakım ‘arızalarla’ doğduğu düşüncemde ısrarlıyım. Bu arızanın adı yetenek. Oysa bu ‘renktir’ eksiklik değil. Düşünün, yaşamında eline aldığı mandolinden ‘kendine ait’ tek ezgi çıkaramamış bir insanla, bağlamada ya da piyanoda notaları parmaklarıyla dans ettiren bir kişinin gerçeklik, duyarlık, mantık olarak aynı algılama biçimini taşıması mümkün değil. Bu diğer sanat dalları için de söz konusu. Elbette yetenekli bireyin topluma karşı olağanüstü bir üstünlüğü var; ancak bu üstünlük aynı toplum tarafından cezalandırılabilir bir nitelik. Yani duyarlı insanı yargılayan kodlanmış bir toplumdan söz ediyoruz. Elbetteki, sanatsal eğitimini doğru almış bir toplumda o ayrıksı duyarlığı destekleyecek, esin kaynağı olarak görecek bir yapının olması mümkün. Bu oluyor da. Ancak yönetimi ve eğitimi dogmalarla dolu bir ülkede ise durum tersine işleyecektir.
İnciniyor, incitmiyor ve de içindeki paha biçilmez derecede nitelikli yarayı bu yaratma eylemi dengeliyor/iyileştiriyor.
Resimleriyle Bünyamin Balamir, objeyi kavrayıp yıllarca onu işlerken, her an bir ileri adım atarak onu yalınlığa, öz’e indirme çabasında yeni bir aşamaya ulaşıyor. Onun sevişen kuşları, dünyaya ışık saçan [ruhundaki] kelebekleri, Bedreddin Cömert ‘in söylediği gibi “çok çok bizden” imgeler.
İmgeler diyorum; Marcel Carne sineması imgedir, Chagall resimleri ya da Thornton Wilder tiyatrosu imgedir. Hem de gözyaşının iyilik ve sevgiyi yansıttığı bir imge..Peki Balamir resimleri nedir: sanki “gözyaşı/umut/sevgi imgesi” bu yapıtlar kanımca.
Örneğin son kitabından:
“Sanat ortamı olması gerektiği gibi mi? Sanatçı duyarlıdır, toplumun öncüsü kişilerdendir. Dünyayı güzelleştirmek için çalışır. Ancak sanat, maddi kazanç arayışlarında tıkandı” [Sanatın Sesinde Hayat, sayfa 45/ B.B].
Burada Lukacs, Fischer, Eagleton devrede. Toplumcu sanatın işlevi söz konusu. Ve de bireyin duyarlığının tahrip edilişine bir serzeniş. Hem de metal bir dünya tarafından.
Ne diyor son kitabında Balamir:
“Kışın olmadığı yerde yaz mevsiminin adı nedir? Varabilir misiniz sonsuzluğun bilinmezliğine? Öyleyse insan kim, sanatçı kim… yaşamak en güzel yerinde bile anıya dönüşüyorsa; [zaman/ A.Ö] anlamı nedir bu gerçeğin…Kirletilmiş dünyanın yozlaştırılmış insan ilişkileri içinde yaşıyoruz [Sanatın Sesinde Hayat/ Sayfa:12]”
……
“Hayat uzaklarda bir rüyadır, uyandığınızda o rüyanın içinde olmadığınızı anlarsınız. Sanat vardır yanınızda, vefalı bir dost. Duygularınızı yazarsınız ona, sevgi şarkılarınızı ve hayata anlatamadıklarınızı söylersiniz ona. Aşklarınızı kazarsınız tuvalin boya derinliklerine. Ve ‘siz’ olursunuz resimlerinizde. [Sanatın Sesinde Hayat /s: 49]”
İzleyiciyi, okuru bu zarif, rüyalarına bağlı duygu dolu sanatçıya tekrar bağlayan şey, yeni çıkan, ve de ivedilikle bana yolladığı “sanat izleği/haritası” niteliğindeki kitapları…
Unutulmuyor asla, sessiz kalınca da gönüllerdeki gizli yerini koruyor bu çok yönlü sanatçı.
Ülke sanatı ise bu tür insanların sırtında ayakta duruyor.
Bize düşense onu ve ülkülerini anlamak.