Yaratılmış her yapıtın arkasında, bir felsefi bakış yatar. Bu felsefi bakışı belirleyen, yaşanan çağ, onun yarattığı toplumsal yapı ve de teknolojik gelişimin bireyde bıraktığı izler…
Bütün bunlardan uzak olarak da yaratmak mümkün elbette. Ancak çağın tanığı olan ve modernlik iddiasındaki yaratım, düşünsel bir arka plana ihtiyaç duyacaktır. Bu arka planı, ‘öncü’ dediğimiz atılım ve deneysel çalışmalarla, yakın geçmişin sanatçıları adeta fütürist eylemleriyle gerçekleştirdiler: geleceğin sanatına katkı…
Holy Motors/ Leos Carax
Sinemada Andrzej Wajda’nın, plastik sanatlarda Mondrian’ın, edebiyatta Dostoyevski’nin, ve de tiyatroda Thornton Wilder’ın denediği şey buydu. Tennessee Williams’ın dehşet veren yaratımı “Geçen Yaz Birdenbire” tümüyle 21. Yüzyılın sanatına göndermeler yapıyordu. Elbette saydığımız diğer yapıtlar da.. Bu tür göndermeleri James Joyce, Virginia Woolf gibi yazarların iyi değerlendirdiği söylenebilir.
Sinemadan örneklersek hemen hemen aynı dönemde çekilmiş, ve de ikisinin başrolünde de Meryl Streep’in oynadığı iki görkemli sinemasal yapıttaki biçimsel farklılık söylediklerimizi onaylar nitelikte…İlk sözünü edeceğim film, Alan Pakula’nın anıt sinemalarından “Sophie’nin Seçimi/ Sophie’s Choice (1982)”..İkinci dünya savaşının akıl almaz bir seçimle başbaşa bıraktığı bir kadının “sonraya yansıyan” dramı. Yakıcı bir hikaye. Bu büyük yapıt, düz bir anlatımla bir trajediyi yansıtır. Yani biçim kaygısı taşımaksızın ayrıntıları işlenmiş bir üst yapıt. Bu filmin değerini tartışmak da gereksiz.
Sophie Choice/ Alan Pakula
Ancak Karel Reisz’ın yine aynı dönemde yarattığı,
John Fowles uyarlaması
“French Lieutenant’s Woman/
Fransız Teğmenin Kadını” (1981), film içinde film yaratarak çoksesliliği dener. İşte bu da bu yüzyılın filmidir. Yani çağ değiştikçe anlatım dili de değişir. Ancak bu yeni dil, son yıllarda var olan teknolojik değişime de paralel bir yapı taşır. Yenidir, felsefidir, çağı tanımlar. Üstelik bu yüzyılda olanları bilmeyen bir zekanın bir öngörüsüne yaslanarak.
Şiirde de romanda da öyküde de sinemada da bu geçerli. Çağın depremleri, teknolojik atakları bize huzurlu Renoir tabloları sunmayacak; romantik William Turner görüntülerini de. Çünkü ‘yaşanmış toplumsallık’ bize bir felsefe, o felsefe de çoksesli bir dil önermektedir. Teknoloji küçülüp cebe gidiğinden sonra bu böyle artık (teknoloji-sanat paralelliği).
Bu yüzyıl 21. Yüzyıl çünkü, karmaşık, çatışmalı, derinlikli bir yeni yüzyıl. O, sanatın da çağa tanık olmasını öneriyor. Sanırım bu dönem Marcel Duchamp’ınkine hiç benzemeyen yepyeni bir kavramsallık istiyor yaratıcıdan. Çağın sanat felsefesi de bunun peşinde.
Elli yıldır aynı resmi yapan ticari kaygı taşıyan ressamlara sözümüz yok. Manzara çağından çıkamayanlara da: çünkü onlar geçmiş yüzyıllarda kalmışlar. Artık bu çağ düşünce yoğunluğunu sanatın desteği olmadan taşıyamaz. Bu nedenle Leos Carax, Karel Reisz, Roy Andersson sinemaları yenilik peşinde koşarken düşünsel bir yapı aradılar bu da “çağı tanımlayan” bir şeydi.
Elbette eskinin anıtları bir yanda duracak, zaman zaman zevkle izlenecek; ama teknolojinin ve sosyopolitik yapının yarattığı duygusal yıkımı tanımlayacak ve yok edecek bir anlatım diline sahip “yeni sanat felsefesi” çağına ihtiyaç var.
Amaç “The Godfather”i yeniden yaratmak değil ve olmamalı, biz düz anlatımlardan öte, yeni bir dil bulacağız. Bu zorunlu: Her dönem kendi estetiğini yaratır çünkü.
Bazı deneysel çalışmaları bir yanda tutarsak, bu salgınlar, saldırılar, toplumsal depremler (talihsiz) çağına tanık o yeni anlatım dili yakalandı mı: Hayır. Ancak bu döneme temel olarak ışık tutacak pek çok öncü sanatçı geçti sanatın yeni tarihine. Örnekse Edebiyatta Joyce, Plath, Woolf; Sinemada Kurosawa, Carax, Reisz; Tiyatroda Henrik lbsen, Eugene O’Neill gibi.
Bizden örnekleyeceğimiz yapıtlar arasında ise, Murathan Mungan’ın “Sahtiyan”ı, Ömer Kavur’un “Gizli Yüz“ü, Faysal Soysal’ın “Üç Yol“u, düne de güne de tanıklık eden, değişik alanların öncü yapıtları oldu.
Faysal Soysal /Üç Yol
21. Yüzyılın Sanatı eskisi gibi olmayacak…hiç olmayacak; mekanik bir dünyada yaşıyoruz artık, çünkü.
Burada tek kurtarıcı olacak şeyse felsefe.