Üzeyir Karahasanoğlu ile önce dergi yazılarıyla tanıştım. Ardından ödüllü kitabı “Geçmişi Beklemek” geldi. Çok sevdim öykülerini, şiirsel dilini, karakterleri konuşturma becerisini.
Neden kitabın adı ‘Geçmişi Beklemek? Ben de geçmişten beslenirim öykülerimde. ‘Geçmişe Özlem’ sarıp sarmalar beni. Onu mu anlatıyor Üzeyir Karahasanoğlu?
“Aslında vaktiyle bu adla bir öykü yazmıştım. Ancak öykünün üzerinden kim bilir kaç kez geçince o öykü değişti, dönüştü ve adı bile farklı şu anda. Yine aynı adı, yayın kurulunda yer aldığım Altıyedi dergisinin bir sayısı için dosya konusu yapmıştık. Yani Geçmişi Beklemek adı bende uzun süredir var. Kitaptaki öykülerden birinin adıyla anılan bir kitabım olsun istemedim. Bunu böyle yapmam, öykülerimin bir bütünlük arz etmesiyle ilgili.
Geçmişi övdüğümü ya da eleştirdiğimi düşünenler çıkıyor. İkisi de değil. Fakat gelecekten ümitvar değilim de geçmiş çok mu iyiydi? Kesinlikle hayır. Zaten dört dörtlük bir yaşanmışlık insanın doğasına aykırı. Dolayısıyla “Nerde eski bayramlar?” saflığıyla da kendimizi avutamayız. Ne var ki geçmişi kısmen bile olsa biliyor ya da öğrenebiliyoruz. Dahası yanından, içinden, üzerinden geçtik. O halde bu bildiğimiz yeri doğru okumalıyız.
Geçmişi övmek ya da eleştirmek gibi bir niyetim hiç olmadı, bunun yerine geçmişten kopuk yapamayacağımızı, bugünü ve yarını kurarken onu hep yanımızda, bilincimizde, hayallerimizde taşıdığımızı vurgulamak istedim. Çoğu zaman unutsak bile bugünümüzü ve yarınımızı oluşturan seçimlerimiz deneyimlerimizle ilgili. Bu, herkeste aynı yoğunlukta olmayabilir ancak böyle bir gerçek var. Dolayısıyla geçmişin rolünün bilincine varmalıyız. Öyle ki birçok öyküde zaman unsurunu, özellikle geçmişi ön plana çıkararak bir ortaklığa işaret etmek istedim.
Dünden bugüne algılarıyla oynanan bir garip toplum olup çıktık. Handiyse balık hafızalı olacağız. Evet, insan unutan bir varlık ama artık unuttuğunu bile unutan bir varlık. Geçmişi Beklemek’le yok edilen geçmişimize, silinen hafızamıza öykünün gücüyle karşı çıkıyorum. “Mazide kalan iyiliklerden ve kötülüklerden beslenen bir insanlığımız olduğunu unutmamalıyız,” diyorum. Bir başka deyişle geçmiş; bedenlerimizi yaşlılığa, ölüme yaklaştıran bir ortaklığımız olsa da biz ondan yarınları üretiyoruz! Kişinin geçmişten geleceğe seyrederken yaşadığı o deneyimlerle bugünde değişime, dönüşüme uğradığını görüyoruz. İnsanın karakteri değişiyor ve bu değişimi anlatmak edebiyatın asıl derdi olmadı mı zaten? Tabii bu değişimi verebilmek için de geçmişi hakkıyla değerlendirmek gerek. Bir başka deyişle geçmiş zamandan gelecek zamanın yeni değerleri filizleniyor.”1
Yazıma Üzeyir Karahasanoğlu’nun ‘şiirsel dili’ diye başladım ama ben şair değilim. Bir yazımda söylediğim gibi yıllardır farklı türde yazılar kaleme alıyorum ama şiir yazmadım, yazamadım. Kendimi şiir yazacak yetkinlikte hissetmedim.
Öyküyü, romanı sevdiğim gibi şiiri de severim. Olmazsa olmazım olan, başucumda her daim dizeleri duran şairlerim de vardır. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Türküler Dolusu” şiirindeki üç dizeyi küçük bir değişiklikle söylemeyi de çok severim. “Şairim (Şair değilim)/ Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası /Ayak seslerinden tanırım”
Benim de çok sevdiğim Sait Faik Abasıyanık’ı, Erdal Öz’ü anıyor ustaları olarak Üzeyir Karahasanoğlu. “Kısa öykünün şiirden aldığı bir el var,” diyerek anlatıyor öykü dilinin şiirden beslenmesini.
“Dediğim gibi öyküyü, romandan ziyade şiire yakın buluyorum. Özellikle dil bakımından… Bu nedenle birçok öykücüden ayrıştığımı söyleyebilirim. Her türlü kalabalıktan azade bir öykünün taraftarıyım. Bu nedenle çoğu kez öykümü şiirin dehlizlerine sürmüş, oralarda fena halde çarpılmışımdır: “Ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm; / içimde cesetler ve daha ölmemişler var.” Öykü bu damardan fışkırıyor. Bazen bir düzyazı da, ama şiirsel bir düzyazıda yaşamışımdır aynı durumu.”2
Gelelim “Gece Hep Gece”ye. Yazarın öyküyle başlayan yazın yaşamı romanla sürmüş gibi. Öyle değilmiş. Öykü dosyasından önce yayımı bekleyen iki roman dosyası varmış Üzeyir Karahasanoğlu’nun mutfağında. “Gece Hep Gece” bunlardan biri herhalde.
“Geçmişi Beklemek benim ilk eserim değil. Evet, ilk kitabım ama ilk eserim değil. İki romanım var ve ikisi de yayımlanmanın eşiğinden döndüler. Yaşadığım hayal kırıklığını takdir edersiniz ki o yıkımla çabalamaktan vazgeçtim. Doğru vakti beklesinler, demlensinler, hakkıyla demlensinler dedim. Kısmet, Geçmişi Beklemek’teymiş. Darısı diğer çocuklarımın başına.”2
“Gece Hep Gece” çiçeği burnunda bir roman. Yazarının “her gecenin karası/her şafağın pembesi /var “ diyerek imzaladığı romanı bir solukta okudum. İstanbul’un işgal günlerinde, ülkesindeki iç savaştan kaçan Beyaz Rus Katya ile Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmeni Haluk’un filizlenen aşkları anlatılıyor.
Katya, eşini savaşta yitiren, karnındaki bebeğiyle başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalan bir kadın. Haluk ise, hem Türk şiirinin hem de Galatasaray Lisesinin efsane adı şair Tevfik Fikret’i -oğlu Haluk adıyla da- çağrıştıran bir öğretmen.
Turgut Özakman’ın Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen ve onlarca baskı yapan “Şu Çılgın Türkler” romanının sırrını anlattığı konuşmasında “Ne anlatırsanız anlatın, içine aşk öğesini kattınız mı, daha etkili olur,” sözünü Üzeyir Karahasanoğlu da çok güzel biçimde uyguluyor roman boyunca. Haluk ile Katya’nın aşkları neye evrilecek diye düşünürken Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’daki izleri cepheden gelen haberlerle anlatılıyor. Saray yanlıları ile Kurtuluş mücadelesi destekçilerinin çatışmaları da kimi karakterlerle aktarılıyor.
Haluk’un yaşanan günden kaynaklanan endişeleri, ikilemleri çok güzel aktarılmış. Bir yanda II. Abdülhamit Dönemi baskılarında dik durmayı başarabilen Tevfik Fikret; öte yanda derslerinde Fikret’in şiirlerinden örnekler okuyan genç öğretmen Haluk’un ‘geçim derdi, aile baskısı’ gibi endişelerle yaşanan güne dair pasif bir tutum izlemesi var. Haluk’un halini, benim gibi nice insan yıllardır çok iyi bilir.
Karadeniz kıyısında Ereğli’de başlayan roman “Kör duman, kar fırtınasıyla birleşmişse de kendi evlerinde” Ereğli’de bitti.
Hem “Geçmişi Beklemek” hem de “Gece Hep Gece” su gibi akıp gidecek kitaplar. Yüreğine sağlık Üzeyir Karahasanoğlu, okurun çok olsun!
1 Esra Kahya Söyleşisi, İshak Edebiyat, 5 Ekim 2022
2 Adnan Gerger Söyleşisi, Edebiyat Haber.net, 27 Ocak 2023