SANA EN ÇOK BALADLAR YAKIŞIR!
Kenan Sarıalioğlu’na
Dinle bak!
Bir gül titriyor rüzgârda… Bülbülün içli
ezgisini dinle… Üstümüzde bir bulut! Gül
dökülmeden, bülbül susmadan önce, içelim
dostlar, gölge
uçup gitmeden!
(Ömer Hayam; çev. Kenan Sarıalioğlu)
“İçelim dostlar, gölge uçup gitmeden!”
Neye yarar?
Bir meyhaneye çöküp vicdanı sınava
Çekmek. Camide secdeye kapanmak bitmiş
Bir ruhla. Bir Yazgımız olduğunu
Bilmek ve ne yazıldığını hiç bilmemek:
Dert değil!
(Ömer Hayyam; çev. Kenan Sarıalioğlu)
Bu mısralar Hayyam’ın mı, yoksa et tırnak karşımda, yukarıdaki sözcüklerin sesini kulağımda hissettiğim Kenan Sarıalioğlu’nun mu? Hiç şüphe yok mısralar Hayyam’ın, tıpkı şaraplar, sevgilinin yakut dudakları; Çömlekçi ve testiler onun olduğu gibi. Bununla birlikte
– Varlık / yokluk
– Gelenler / gidenler
– Cennet / cehennem
– Hakikat, kader, iman, dürüstlük…kısacası bu dünyanın bilinmezlikleri sadece Hayyam’ın değil, tüm ademoğlunun konusudur. Kiminin aklını sıyırır geçer, kimine saplanır kalır; kimi anlamaya çalışır, kimi anlatmaya. İnsan duygularını ifade etmekte çoğu zaman kifâyetsiz kalır. Yaşanılan duyguyu tıpkıbiçimle aktarmak – kelâmın eksiksiz olmamasından- mümkün değildir, ama yaşanılan duyguya yakın bir biçimde anlatmak bazıları için olasıdır. Yukarıda Kenan Sarıalioğlu’nun çevirisiyle sunduğum Hayyam’ın iki rûbaîsi şairin yaşadığı yoğun, karmaşık duyguların ne olduğunu, pek çok insanın duygularıyla ne kadar örtüştüğünü, okuyanı kendi içsesine nasıl da ortak ettiğini gösterir.
“Hayyam’ın sözcükleri Farsçadır. Tonu, tınısı, ahengi, rengi, kokusu Farsî’dir.” Denilebilir mi? Tözün yansıması bakımından “evet”, ama mânâ açısından kapsayıcıdır, her dildir, – eksik ve/ya fazla- , Dünya’nın sesidir. Yukarıdaki iki rûbaî gibi tüm rûbaîleri pek çok dile çevrilmiş, o dilin konuşulduğu ülkelerde okunmuş, kavranmış ve binlerce insana ilham vermiştir. Bize bu rûbaîleri aktaran insanların kim olduğunu çoğu zaman merak etmeyiz. Oysa ki okuduğumuz, ezberlediğimiz, esinlendiğimiz, belli bir süre sonra kendi mısralarımızmış gibi dile getirdiğimiz bu sözcükler aslında kimin?
Evet, yukarıdaki mısralar Hayyam’ın olduğu kadar Kenan Sarıalioğlu’nun aynı zamanda. Sözü, sözcükleri, dizgesi Türkçe, ya duyguları? Duyguları, her şeyden önce “İnsanca”, insan ve ötesiyle bütün, bir bakıma Kenan’ca, çünkü onun duygu birikiminin, sözcük dağarcığının genişliğinin, dile hâkim olmasının ürünüdür. Bu dizeleri bir dilden bir başka dile çevirirken dikkat edilmesi gereken en önemli şey hiç şüphesiz duyguların aktarımıdır. Kenan Sarıalioğlu bu dizeleri dilimize mekanik bir çeviri üslubuyla değil, şairin anlattığı dünyayı havasıyla, kokusuyla aktararak gerçekleştirmiştir.
Ne yapmalı
Bugün? Meyhaneye mi, yoksa bir bahçeye mi
gidip oturmalı? Ya da bir kitaba kapanmak
en iyisi? Bir kuş geçiyor… Nereye
böyle? Şimdi yitip gitti gözden! Yakıcı
gökyüzünde bir kuşun sarhoşluğu… ve serin
bir cami gölgesinde
dinlenen yalnızlık!
(Ömer Hayyam; çev. Kenan Sarıalioğlu
Bu Kenan Sarıalioğlu değil de kim peki?. Hayyam’ın onu tanıdığını sanmam, ama Kenan Hoca’nın (genelde böyle hitap etmeyi severim) hayyam’ı tanıdığı kesin. O kadar akşam baş başa geçirdikleri sır değil. Beraber şarap içtiklerine pek ihtimal vermem ama sözcüklere şarap içirdiklerine nedense pek eminim.
“İçelim dostlar, gölge uçup gitmeden!”
Nişâpur – Trabzon