Belki dikkatinizi çekmiştir, Türkiye’de yıllardır süren bir çeviri çılgınlığı var. Çevirilerin artmasında olumlu bir yan vardır. Ancak artık önü alınmayan bu çılgınlık edebiyatımıza yarardan çok zarar vermektedir. Bu zarar en çok edebiyatımıza verilmekle birlikte yazar ve okuru da kötü etkilemektedir.
Çeviri hareketimizin tarihinden bahsedecek değilim. Ama 1940’lı yıllarda Latin ve Yunan edebiyatları ile başlayan daha sonra başta Batı Avrupa, Amerika vb. ülkelerin edebi eserlerini çevirerek devam ettiğimiz bu yol, günümüzde yayın dünyasını işin içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Daha önceleri Doğu klasikleri neden basılmıyor diye serzenişler duyuyorduk. Ama yayınevleri o konuya da el attı. İşin boyutu o kadar büyüdü ki mesela son zamanlarda George Orwell basmayan yayınevi kalmadı gibi. Daha çevirecek eser bulamayan yayınevleri ikinci sınıf, üçüncü sınıf Avrupalı yazarlara yöneldi. Bazıları artık Latin Amerika, Uzakdoğu, Afrika vs. alternatif edebiyatlara yöneldi. 2016’da kurulan bir yayınevinin manifestosu yayınlanmıştı. Manifestoda “ bizim birincil misyonumuz henüz Türkçe’de yayımlanmamış eserleri yayımlamaktır.
Pek çok dilden sayısız eser Türkçe’de yayımlanmayı bekliyor ve biz bunları -bütçemiz elverdiğince-
Türkçe’ye kazandırmayı kendimize görev edindik.” demişti. Elbet bir yayınevi kurulup böyle bir misyon edinilebilir. Ama burada dikkatimizi çekmesi gereken husus, bir yayınevinin de çıkıp cumhuriyet dönemi edebiyatımızın unutulan eserlerini edebiyatımıza tekrar kazandırıyoruz demesidir. Hakkını yemeyelim İş Bankası Kültür Yayınları, Kayıp Şairler diye bir seri yapmıştı. Güzel çalışmaydı.
Yazarların kötü etkilendiği bir başka husus ise maruz kalmaları. Yazar da okur gibi bu kitaplara maruz kalıp okuyor. Dünya edebiyatını görmesi tabi iyi bir şey. Ama yıllarca maruz kalarak kötü bir taklitçi olup çıkıyor. Her yazarın harcı değildir belli argümanlardan beslenip oradan özgün bir şey çıkarabilmesi. Önceleri ikinci sınıf Fransız edebiyatı okurken artık ikinci sınıf Anglosakson edebiyatı okuyoruz. Bizde toplumsal altyapısı olmayan birçok akımın nüveleri edebiyatımıza girdi. Örnek olarak Beatnik dediğimiz tür İkinci Dünya Savaşı’nda, Batı medeniyetinin çökmesiyle Amerika’da çıkmıştır. Asırlarca tüm medeniyetlerden daha yüce görülen Batı medeniyeti vahşice birbirini öldürmüştü. Bombalarla yıkılan Avrupa şehirleri değildi. Batı medeniyetiydi. Haliyle Batı edebiyatında yansıması olacaktı. Edebiyatçılar Beatnikle, Gerçeküstücülükle kaçış yolunu tercih ettiler. Yüzlerce yıllık ‘Akıl Medeniyeti’ yıkıldığına göre akıl, mantık bir kenera atılmalıydı, sonucu belliydi… Peki ya biz? İkinci Dünya Savaşı’na girmedik, Batı kültürüne dahil değiliz. Biz akılın, mantığın ne zararını gördük o akımları benimsedik?
Türk yazarını etkileyen başka bir husus ise çeviri dilidir. Özellikle şairlerde gördüğüm o çeviri dilini edebiyatımıza empoze etmeleri. Şiir çevirisi çok zordur. Hem şiirsel dili koruyup hem de anlamı vermek şiir çevirilerini zorlaştırıyor. Haliyle her çeviri iyi olmuyor. Ayrıca kendi tarihsel argümanları bize bir anlam ifade etmeyebiliyor. Fransız bir şairin şiirinde Akitanya bölgesinden bahsetmesi Türk okura bir anlam ifade etmez. Ama bir Fransız için orta çağ dönemini anımsatır. Uzun uzadıya bu konuya girmeyeceğim. Ama burada gördüğü dili kullanan şair değişik bir şiir ortaya çıkarmıştır. Şu anda dergilerde, kitaplarda Türk şairinin yazdığı çeviri şiiri okuyoruz. Ya da ilerde şiirim çevrilirse çevirmen zorlanmasın diye düşünüyor olabilirler. Kötü tarafı okur bu bozuk dili kabullenmiş durumda. Belki de iyisine denk gelmiyordur. Ayrıca bu bozuk dil yetmiyormuş gibi yabancı dillerden özellikle de İngilizceden kelimeler direkt aktarılıyor. Büyük ihtimalle Türkçesini yazmaya üşeniyorlar. Artık dergilerde yarısı İngilizce olan şiirlere denk geliyorum. İstisna kullanımlar ya da çevrilirse anlamı kaybolabilen bazı terimler anlaşılır bir durumdur. Ama sürekli takip ederseniz o isimleri, hemen hemen her şiirinde böyle olduğunu görürsünüz.
Batı edebiyatını kopya eden yazarlarımız, ekonomik rahatlığa kavuşmuş Avrupa’nın kişisel bunalımını kopya ediyor. Tamam ülkemizde bir bunalım var. Ama bu bunalım, o bunalım değildir. Günümüzdeki bunalımı zamanında yaşayan Fransa ve Rusya gibi örnekler edebiyatta Voltaire, Gorki vb. yazarları çıkarmıştır. Keşke bunu kopya etseydik. Herkes kendi bireysel bunalımını kutsallaştıradursun bu arada Türkiye toplumsal tarihi edebiyatımızda zerre yer kaplamıyor. Kemal Tahir’in romanlarını ya da Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğumuzda toplumsal olayların edebiyatımıza yansımasını rahatça görebiliyoruz. Günümüzde bu mevcut değil ya da çok az.
Türk edebiyatı günümüzde globalleşerek kimliğini kaybetmiştir. Eskiden edebiyat derslerinde öğretilen Batı edebiyatı etkisindeki Türk edebiyatı tanımlaması artık yanlış. Ortada Türk edebiyatı kalmadı. Zaten ya çeviri ya da çeviriye entegre olmuş edebiyat satıyor. Türk yazar artık yorulmasın. Hazır Avrupa’da yapılmışı var. Yayınevleri de önüne girmiş güzelce çeviriyor. Oturup hep birlikte güzelce okuruz. Ülkece zaten ithalat işini çok sevdik.
Bir okuyucu olarak yazarın görüşlerini fazlasıyla duygusal ve tepkisel buluyorum. Belki telif hakkına sahip olmayan kitaplarda bir çeviri çılgınlığından söz edilebilir zira tanınmamış yayınevleri tanınmış ama telifsiz yazarların eserlerini tanınmamış çevirmenlere ısmarlamak suretiyle geçici bir çıkar sağlıyorlar ama telifli çevirilerin telif ücretleri önemli bir bariyer oluşturmaktadır. Türk yazarlarının böyle sorunu yok telif almadan hatta üstüne para ödeyerek eserlerini piyasaya sürebilir adlarında söz ettirebilir. Türk dilinin sadece çevirilerde değil günlük konuşmalarda bile erozyon ve yozlaşı içinde olduğu tartışılmaz acı bir gerçektir. Ama en önemli yazarların eserlerinde bile bu sıkıntı kendini gösteriyorken bunun sebebini çevirilerde aramak tek taraflı ve anlamsız bir yaklaşımdır.
Türk yazarın kitabını telif almadan, üstüne bir de para vererek bastırmak zorunda kalması başlı başına sorun. Dilin her yerde yozlaşmış olmasında birçok neden var. Bu sadece bir tanesi. Buna sosyal medya, tv gibi birçok neden eklenebilir. Ama burada daha çok şairler üzerinde duruluyor. Ve şairler ile yazarların üzerinde etkisinden bahsediliyor. En önemli yazarların eserlerinde bile bu sıkıntı var diyorsunuz. İşte bunda çevirilerin etkisi büyük.