İç denizlerin ortasında bir ada varmış! Başlangıcı bilinmeyen tarihlerde oluşmuş, hiçbir gücün işgaline uğramamış bir adaymış bu! Nehirleri köpüre köpüre akarmış, ağaçları göğe doğru boy vermiş, adı soyu bugüne kalmayan yüzlerce hayvan yaşarmış bu adada. Toprağı zehirli atıklarla kirlenmemiş, gökyüzünü tehdit eden gökdelenler henüz inşa edilmemiş. Göğü mavi mavi ormanı yeşil yeşilmiş. Bin bir çeşit koku yayılırmış her tarafından. Derler ya insan eli değmemiş, olduğu gibi kalmış, yeryüzünün sonundaki üç nokta gibiymiş bu ada. İnsan henüz yaratılmadığı için adanın belleğinde hiçbir kötü anı da yokmuş. Doğanın özgürlüğünde uçsuz bucaksız uzanan kırlardan rengarenk açan çiçeklerin nefes alışverişi duyulurmuş.
Muinar o adada doğup büyümüş. Yaşadığını bilmiş de öldüğünü bilememiş. Ölüp de sessizliğe gömülememiş. Bir haykırış, bir söylence olarak çağlarca yaşamış ve hala yaşamakta. Önce tanrıların ihanetine sonra insanların soysuzluğuna şahit olmuş. Gördükleri yenilir yutulur şeyler değilmiş. Hırs uğruna adanın nasıl yağmalandığını, kadınların ve çocukların nasıl katledildiğini kendi gözleriyle görmüş. Tanrılar kendilerine elçi seçmişler erkeği. Gücü de erkeğe vermişler. Güce sahip olan erkek, iktidarı kaybetmemek için ne lazım geliyorsa onu yapmış. Muinar, ölüp ölüp yeniden doğmuş. Başka başka kadınların içinde yaşamış. Yaşlanmaya başlayan kadınların içinde uyanmış. Kadınları uyandırıp bu gidişe bir son vermek için.
Benim içimde bir yerlerde uyuduğunu biliyorum. Henüz uyanmadı. Bir gün benimle de konuşacak. Bekliyorum o günü. Elime’den duydum, onun içinde uyanmış. Ne çok konuşuyor, ne çok şey anlatıyor, ne çok şey biliyormuş… Diyormuş ki, kadınlar kurtarır dünyayı kurtarırsa. Dünya kirletilmiş, dünya yıpratılmış, havası hava değil, suyu su değil. Tükendi tükenecek. Kadınlar susturulmuş, bastırılmış, uyutulmuş. Uyan elime uyan da dünyaya bak! Elime’ ne çok üzüntü var senin adında. Bu yüzden seçtim seni. Kadınların binlerce yıldır yaşadığı elemlere şahit oldum ben. Diri diri toprağa gömüldüklerini, on üç yaşında, altmış yaşında adamlara gelin verildiklerini gördüm. Bir zamanlar Amazon kadınlarını tanıdım, özgürlükleri için savaşır oklarıyla düşmanlarına saldırırlardı. Sizin çağınızda türbana giriyor kadınlar. Örtündükçe korkak ve çaresiz oluyor kadın. Uyanın uyanın ve ölmeden önce dünyaya adınızı bırakın!
Muinar çaresiz susuyormuş. Susması kaybolmak demekmiş. Kelimeleri unutması hafızasını yitirmek demekmiş. Hatırlamak için direniyor ve sürekli kendiyle konuşuyormuş. Fısıltıya dönüşmüş Muinar.
Tanrılar katında bir şenlik varmış uzun süreden beri. Dünya seyrine doyulmaz bir film diyormuş genç tanrı. Kadraja girmeyen tek görüntü Muinar’ın görüntüsüymüş. Sesi bir fısıltı gibi duyuluyormuş gökyüzünün katlarında. Ne dediği anlaşılmasa da bütün tanrıları huzursuz ediyormuş. Şenliğin büyüsünü bozuyormuş ve genç tanrı eğlencesini bozan Muinar’a artık çok öfkeleniyormuş. Kutsal kitabı açıp bildiği en etkili tılsımları Muinar için okuyup yeryüzüne doğru üflüyormuş, fısıltı uğultuya dönüşüyormuş. Tanrıların kulaklarını çınlatan bir uğultuya. Bitmeyen bir ağıda dönüşüyormuş tanrıların dünyasında Muinar. Dili sustukça kalbi konuşuyormuş. Tanrılar dayanamaz olmuş artık. Bu işkence bitsin, huzur gelsin diyorlarmış.
Genç tanrı Muinar’ı meclisimize çağırıp susturalım demiş. Diğer tanrılar da onaylamış.
Bir fırtına çıkarmış geç tanrı yeryüzünde, göz gözü görmüyormuş, uçuşan nesneler mi insan bedenleri mi belli değilmiş, her yeden bir feryat bir figan duyuluyormuş. Yer sarsılmaya gök gürlemeye başlayınca Muinar anlamış artık zamanının dolduğunu, Elime’nin bedenine sığamayacağını başka kadınlarda artık var olamayacağını. Kadınları artık koruyamayacağını insanın sonsuza kadar mağlup olarak kalacağını. Derin bir nefes almış Muinar, Elime canı tenini terk ediyor sanmış. İçinden bir şey sıyrılıp çıkmış, kuş kadar kalmış elime. Kanatları olsa uçacakmış. Muinar gidiyorum ben artık yoklarlar katında var olacağım demiş. Gelişini göremediği gibi Muinar’ın gidişini de görememiş Elime. Hafifleyen bedeninde bir ağrı hissetmiş. Sonsuza kadar terk edildiğini anlamış….
Muinar’ı susturmuş tanrılar. Yeniden huzura kavuşmuşlar. Yeryüzü eski kargaşasına geri dönmüş. Daha çok kan dökülmüş, daha çok can yanmış, insanın insanla savaşı sürüp gitmiş… Öyle bir an gelmiş ki yeryüzünde herkes birbirine benzemiş. Herkes acımasız bir zalime dönüşmüş. İnsan insanı katletmiş, soyu tükenene kadar, yeryüzü bir ünleme dönüşmüş. Kadınlar iki noktaya erkekler soru işaretine ve çocuklar noktaya. Çünkü hiç doğmamışlar.
Muinar yoklar katında var olmayı sürdürmüş. Anısız ve kelimesiz bir uçuruma bakar gibi dünyayı izlemiş. Yüzünde hiçbir hayret belirtisi yokmuş…
Neden içime doğmadığını artık biliyorum Muinar. Susalım Muinar konuşursak ölürüz!