“ Varlığın kapısı: Aç varlığını, uyan,
Varolmayı da öğren, yüzünü yont,
Çizgilerini işle, bir yüz edin kendine
Yüzüme bakmak için, ben sana bakayım diye,
Yaşama bakmak için, ölüme değin,
Denizin, ekmeğin, kayanın ve pınarın yüzüne,
Eriten kaynağa yüzlerimizi
Adsız yüzün içinde, yüzü yok varlıkta,
Anlatılmaz varoluşunda varoluşların…”
Octavio PAZ
Önce gövdeni sonra da gövdeni tamamlayan kollarını ve bacaklarını çizdi Tanrı. Daha sonra parmaklarını çizdi teker teker. –ince ve uzundu parmakların- Tam yüzünü çizecekti ki durdu. Kusursuz bir beden yarattığının farkına vardı.-kusursuzluğun kendine has olduğunu hatırladı- Derin düşüncelere daldı. Senin karşındaydı. O ne yarattığını biliyordu. Sen neye benzediğini bilmesen de! Kusurlu olursa yüzü çok acı çekecek. Ona bakan herkes kınayacak beni. O ise yüzüne her baktığında hatırlayacak ihanetimi. Benimle savaşması için bir bahanesi olmasın isterim dedi. Kendisiyle savaşsın daha çok. Kaderine uyan yüzü arayıp bulsun. Zaferi olsun yüzü. Yenilgiye uğrarsa da kendisiyle yüzleşsin. Kendi yüzünü çiz emri, çınladı kulaklarında ve bir düşten uyandın.
Hatırladın ki yaşamının önsözüydü yüzün. –bir başlangıcı bir de sonu olan-Tarih düşürmeliydin ona. Konusu her an değişebilen yüzünün ev ödevi dile gelmeyeni dile getirmekti.-ondaki derinliğe değinmeliydin-Figürsüz bir tablodaki boşluk ne ise yüzündeki boşluk da oydu. Yavaş yavaş doldurmalıydın onu. Özleyerek dönmeliydin ona. Bıkana kadar da karalamaya devam etmeliydin. Kendine zamanın olursa da yüzündeki anlamı temize çekmeliydin.
Kullanılmamış eşyalarla doldurulmuş bir odaydı yüzün.-öylesine dağınıktı ki her şey- Bakışının yerinde gözlerin, kokuların yerinde burnun, kelimelerin yerinde dudakların, seslerin yerinde ise kulakların dururdu. Bunca şeyle nasıl baş edeceğini bilmezdi yüzün. Ve sen yüzünün neyi çağrıştırdığını anlamazdın. Birçok ihtimal peş peşe okunurdu yüzünden.-hepsi
Birbiriyle çelişkili- Uzaktan da olsa bakmazdın o odaya. Yürürlükten kaldırdığını sandığın duyguların oradan başkaldırırdı sana. Utandığında çekinirdin yüzünden. Utanışın kısa sürsün ve yüzün sana hakim olsun isterdin.Heyecanlandığında kızarmalı mıydı yanakların? Öfkelendiğinde bir kaşın havaya kalkmalı mıydı? Ağladığında seni ele vermeli miydi gözlerin? Mutluluk en çok da dudaklarına mı yakışırdı? Bu soruların cevabı yüzünün dışında kalırdı. Sen yüzüne bigane! Hiç diyalog kurmadın ki yüzünle.
Yüzündeki okyanus bırak bulansın-sen kendini ninnilerle büyüten anne! saçlarını taramaya devam et ki yeni yüzler doğursun yüzün-Okyanus kıpırdasın yüzünün kıyılarında-kıyılar ki sana çok uzak-Başına buyruk yüzün hayatın sınırlarını genişletsin. Adalar oluşsun yüzünde. İrili ufaklı adalar. –hepsi de sana çok yakın- Tanrı öykünsün yüzüne. Yüzünle göbek bağını kesme! Kusurlarını da kusursuzluğunu da imlesin yüzün. Mecazi anlamlar takınmadan. Neyse nasılsa öyle olsun! Yüzüne güven ki okyanus çekilsin ondan. Unut adaları. Yüzünle –sadece onunla – yetinmeyi bil.Yonula yonula bitmiş bir çiçeğin hüznü nedir ki yüzünün aldanışı karşısında? Aldandığı kadar aldatmasın seni yüzün.Sular alçalsın ve yüzün karaya vursun. Uyan da yüzüne bak! Bu kimin yüzü?
Bir mavilik bulurdun başka yüzlerde. Saydam bir tenin arkasından sızan o maviliğe doğru durmadan akmak ve o mavilikte kaybolmayı düşlerdin.-o yüzlerdeki başkalık kışkırtıcıydı- Yüzünde harlanırdı ateş ve mimiklerin kıvılcım saçardı.Tutuşturacak yüzleri arardı yüzün.Bakışların bakışlarıyla buluşurdu.-bir ihtimal buluşurdu- Varoluşun hamlığı kalkardı aradan.Yüzlerine bakardın -daha fazlasını anlamak için- Bir haritaya dönüşürdü yüzleri. Yüzündeki pusula yönünü şaşırırdı. Başkalarının derinliğine dokunmanın ağırlığı bulutlandırırdı yüzünü. Ne çok yüze sahipti hayat! Ne çok yüzde kaderin elemeği vardı? Yüzünden yola çıkıp da yüzlere varırdın. Ergenlikten çıkan yüzün ermişliğe adım atardı.
Ah! yüzün yontuldukça ışırdı.
Neydi yüzünün paha biçilmez değeri? Bu değeri yüzüne atfeden kimdi? Yaşadıklarının ne kadarını hatırlıyorsun şimdi? Hatırladıklarınla ne yapmayı düşünüyorsun? Kumdan kaleleri yıkılırken anlam kaymasına uğruyor yüzün. Birer birer terk ediyor yüzünü muntazam çizgiler. Ona değer yüklemekten vazgeç. –koruyamayacak seni artık- Pılını pırtını topla ve çık yüzünden. O seni terk etmeden yalnız bırak onu. Hafiflesin. İçgüdüleriyle baş başa kalsın. İncelsin. İncinmişliğini açığa vursun. Ölümü senden önce karşılaşın. Ölümünle yüzleşsin.
Hatırladın ki yaşamının sonsözüydü yüzün! Neydi sonsözü ve son anlamı? İlk sözünü ve ilk eylemini hatırlayamadığın gibi sonsözünü ve son eylemini de bilemeyeceksin. Tanrının elindeki silgi senin çizemediğin yüzü siliyor! Ah! yüzün sahipsiz bir ölü şimdi. Sakın telaşlanma! Birazdan sen de öleceksin…