Yunus Çinçin: Söyleşi isteğimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Hece Yayınları tarafından yeniden basılan “Dil Sürçmesi” ve aynı yayınevinden çıkan yeni kitabınız “Kısa Devre” için tebrik ederim. Öykülerinizde çarpıcı konulara ve detaylara yer vermişsiniz. Öykü kitaplarınıza ilişkin bahsedilecek pek çok şey var. Eserlerinizle ilgili sorulara geçmeden önce okuyucuların da sizi daha iyi tanıyabilmeleri açısından kitaplarınızda bir cümleyle ifade ettiğiniz kendinizden, yazarlık geçmişinizden ve yazarlık serüveninizde önemli gördüğünüz dönüm noktalarından söz edebilir misiniz?
Yazarlık serüvenine gelince zaten okumayı çok seven biriydim küçük yaşlardan itibaren. Birinci sınıfa başlayıp okuma yazmayı öğrenecek olma düşüncesi bile beni çok heyecanlandırdı. Uyuyamadığımı hatırlıyorum. Abime benden önce okuma yazmayı öğrendiği için çok imrendiğimi hatırlıyorum. Ben okula gitmeden önce okumayı öğrenmedim ama bildiğim harfleri yan yana getirip babama sorardım: Baba ben ne yazdım şimdi, diye. O “Hiçbir şey yazmamışsın.” dediğinde de hem hayal kırıklığına uğrardım hem de anlam veremezdim. Zannederdim ki harfler yan yana geldiğinde illa ki anlamlı bir kelime çıkıyor. Belki de kelimelerle bu kadar çok oynamayı sevmem, onların büyüsüne inanmam taa o yaşlarıma dayanıyor.
Edebiyatı hep çok sevdim. O yüzden edebiyat bölümünde okudum. Hep acemice bir şeyler yazdım, durdum. Ama asıl mecramı bulmam yüksek lisans yaparken küçürek öykülerle tanışmamla oldu. Sanki bir yitiğimi bulmuş oldum: İşte bu, dedim. İşte bu. Günlük hayatında fazla konuşmayı sevmeyen, lafı dolandırmayan, sözün kısasını tercih eden biri olarak bu türü karakterime çok uygun buldum. Ve ben de küçürek öykü yazmaya böylelikle başlamış oldum 23-24 yaşlarımdan itibaren.
Yunus Çinçin: “Dil Sürçmesi” adlı kitabınızı küçürek öyküler yazmanıza vesile olan hocanız Ramazan Korkmaz’a, “Kısa Devre” adlı kitabınızı da kitabınızın üçüncü bölümüne de ilham olan kızınız Zeynep K.’ye ithaf etmişsiniz. “Kadın Dayanışması” adlı öyküyü size yazdıran kızınız Zeynep büyüdükçe kitaplarınızdaki yeri de büyüyor mu? Kısa Devre’nin son bölümü ” Küçük Kız Ya Da Gözlemci”ye ilişkin neler söylemek istersiniz?
Yunus Çinçin: Öykülerinizi yazarken temel motivasyonlarınız neler? Arzu Özdemir eserlerini nasıl yazar? Yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Arzu Özdemir:Sağaltmak. Asıl motivasyon kaynağım kendimi sağaltmak arzusu. Ama bazen bundan da emin olamıyorum. Kendimi sağaltmak için mi yazıyorum yoksa yazmak için kendime yeni yaralar mı açıyorum. Bu muallakta kalan bir durum benim için.
Yazdığım bir metni sadeleştirmeye çalışırken metinle arama zaman koyuyorum. Çünkü dıştan bakan bir göz için bu gerekli. Günler sonra metni sadeleştirip daha vurucu hale getirmek böyle mümkün oluyor. Metne kuşbakışı bakıp idealize edebilmem için yabancılaşmam gerekli. O yüzden çoğu öykü tekrar üzerinde oynanmak için mayalanmaya bırakılıyor.
Bir söz var. Çok severim: “Tanrı’nın iki şifre çözücüsü vardır yeryüzünde. Biri peygamberler biri şairler.” Kendim için bunu söylemek çok iddialı olur fakat en nihayetinde yazmak benim için Tanrı’nın şifrelerini çözmeye çalışmaktır.
Yunus Çinçin: Kitaplarınızın adları ve her iki kitabınızdaki bölüm adları da kitaplardaki öyküler kadar etkileyici ve düşündürücü. Kitaplarınızın ve bölümlerin adlarını nasıl belirlediniz?
Arzu Özdemir: Dil Sürçmesi’nde bölüm adlarını temalara göre belirlemiştim: Arzular, Dayatmalar, İlişkiler ve birbiriyle ilintili Oyunlar. Kısa Devre’de ise küçük bir kızın dünyayı, hayatı anlamlandırma ve keşfetme çabalarını müstakil bir şekilde toplamam gerekiyordu. Çünkü çoğu Zeynep’le diyaloglarımızdan doğmuştu. Gözlemci bakış, adı altında toplanınca o metinler diğerlerini de bakış açılarına göre tasnif ettim.
Yunus Çinçin: Kapitalist sistemin ve modern hayatın insanlara dayattığı açmazları, günlük hayattaki çelişkileri, insan ilişkilerindeki hassasiyetleri ve insanların iç dünyalarına ait meseleleri farklı açılardan bakarak işliyorsunuz öykülerinizde. Bu çarpıcı ayrıntıların asıl kaynağı ne ya da neler?
Arzu Özdemir: İçinde bulunduğumuz çağda zaman çok çabuk geçiyor. Ne zaman sabah ne zaman akşam oluyor, bilemiyoruz. Değerli yaşamımız değersiz şey’ler uğruna heba ediliyor. Bir yere gidiyoruz, fotoğraf çekeceğiz diye o an’ı yaşayamıyoruz. Kayıp gidiyor ömür, farkında değiliz. Çok sevdiğim bir Hadis-i Şerif var. “Allah’ım hayretimi artır!” diye dua edermiş Peygamber Efendimiz. Bu ne demek? Hayatın, kâinatın asıl manasını görebileyim ve varoluşun bir mucize olduğunu idrak edip yaratılış sebebime ihanet etmemeyim… Hayatımız bir mucize, bedenimiz ve onun işleyişi bir mucize, her kış ayında tabiatın ölüp baharda tekrar dirilmesi bir mucize. Küçücük şeylerde en büyük mucizeler saklı. O yüzden deniyor ya Kuran-ı Kerim’de, Allah, küçük bir şeyi misal vermekten çekinmez diye.
Niye yazıyorsunuz, sorunun cevabına bu da eklenebilir: Varlığımı kutsuyorum ve sıradanlaştırarak değil, hayret ederek bir yaşam sürdürmek istiyorum. Kendi arayış sürecimde keşfettiklerimi öyküleştirerek bir nevi cisimleştiriyorum. Unutursam hatırlayayım diye, başkaları da belki istifade eder diye.
Yunus Çinçin: Öykülerinizde, kimi zaman kara mizah kimi zaman ironi şeklinde yer alan yaklaşımlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
Yunus Çinçin: Küçürek öykünün ülkemizdeki gelişimi ve geldiği nokta ile ilgili düşünceleriniz neler? Öykülerini severek okuduğunuz küçürek öykü yazarları kimler?
Arzu Özdemir: Açıkçası ne duruma geldiğinden pek haberim yok. Çünkü günceli takip edemeyen biriyim, başım döner takip etmeye kalksam. Sadece beş sene önceye kadar bunları yayımlatma imkânı bulamazken şimdi bu imkâna sahip olduğumu biliyorum. Küçürek öykü kısa olduğu için çoğu insanda, ne var ki ben de yazarım, algısı uyandırıyor. Bu yüzden niteliksiz metinler önümüze küçürek öykü diye sunulabiliyor. Ama kazın ayağı öyle değil. Yazmak güçtür. Zaman en objektif yargıç, metinlerin niteliğini o belirleyecek. Kendi yazdıklarım için de bu geçerli elbette.
Tabii ki Ferit Edgü başta geliyor en sevdiğim küçürek öykü yazarlarından. Şahin Taş’ı seviyorum. Ali Teoman’ı, Mehmet Harmancı’yı… Küçürek öykülerini okuyup beğendiğim başka yazarlar da var ancak onlar daha çok kısa öykü yazdıkları için isimlerini söylememe gerek yok sanırım.
Dünya edebiyatından Istvan Örkeny ve Eduardo Galeona’yu sevdiğim yazarlar arasında sayabilirim. Ancak şunun da altını çizmek isterim. Küçürek öyküde yapılan çeviri metnin niteliğini ister istemez düşürüyor. Çünkü az kelimeye çok anlam yüklerken yazmış olduğunuz dilin imkânlarından azami ölçüde faydalanmak durumda kalıyorsunuz. Çeviri yapılan dil, bu imkânı vermediğinde de “Ne ki şimdi bu?” diyeceğiniz metinlerle karşılaşmanız olası.
Yunus Çinçin: Başarılı bir yazar olarak öykü yazmak isteyenlere ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz? Bundan sonraki süreçte yazacağınız eserlerle, yapmayı düşündüğünüz çalışmalarla ilgili kısa ve uzun vadeli planlarınız neler?
Arzu Özdemir: Hayat bana plan kurmamayı öğretti. Edebiyatı da eskisi kadar kutsamıyorum zaten. Yazmamın yaşamama engel olmasını istemiyorum. Asıl olan yaşam. Bir kitap oluşturacak kadar öykü biriktirdiğimde yeni bir kitap düşünebilirim. Ya da kısa öykülerimle küçürekleri bir araya getirebilirim. Kısa Devre birkaç ay önce çıktı. Şimdilik bunu düşünmek için erken.
Yazmak isteyenlere önerim çok okusunlar. Ama sadece kitap değil kastettiğim. Klasik bir söz olacak ama kendilerini ve kâinatı da okumaya çalışsınlar. Geçip gitmesinler varlığın üzerinden. Yavaşlasınlar, dursunlar ve baksınlar ona. Sözün özü Tanrı’nın sayısız şifrelerinden çözebildikleri kadar çözmeye çalışsınlar. Ve deneyimlerini bize dilin hakkını vermeye çalışarak aktarsınlar.
Yunus Çinçin: Özelde sizin öykülerinizin genelde küçürek öykülerin yerleşik inanç ve algıları sarsıcı bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Küçürek öykülerin bu etki gücü hakkındaki düşünceleriniz neler?
Arzu Özdemir: Julıo Cortazar’ın “Roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.” diye ünlü bir sözü var. Şu an adı aklıma gelmiyor, bu tespite biri şunu eklemişti: “O halde küçürek öykünün tek vuruşla maçı alması gerekir.” Bu çok doğru bir tanımlama olmuş küçürek öykü için. O kadar az hamle hakkına sahipsiniz ki okuyucu sarsmak ve onda şok etkisi yaratmak için bir kuyumcu titizliğiyle işlemeniz gerekiyor dili. Bununla beraber öykünüzün konusu, teması da çok önemli tabii. Küçürek öykü; hiçbir şeye yeterince zaman bulamayan, uyarıcı bombardımanlarından hayatın detaylarına inemeden gelişigüzel yaşamak zorunda kalan çağımız insanına uzatılan bir can simididir. Okumaktan tamamen vazgeçmesin ve mucizevi ayrıntıları yaşamın debdebesine kapılıp kaybetmesin diye…
Yunus Çinçin: Bu güzel söyleşi ve sorularıma verdiğiniz ayrıntılı cevaplar için teşekkür ederim.
Arzu Özdemir: Ne demek? Asıl ben teşekkür ederim bana bu imkânı tanıdığınız için.