Kötü Tohumlar’ı 2020’nin başlarında yazmaya başladım. O sıralarda üstüne çalıştığım başka bir metnim vardı ancak pandeminin başlangıcıyla birlikte gerek küçük çevremde gerekse ülke ve dünyada yaşanan değişimler beni Kötü Tohumlar’ı yazmaya itti.
Hikâyeyi kurgularken başta kalem kâğıt kullansam da, bu zamanla yerini gece tavanı izleyip saatlerce hesap kitap yapmaya dönüştü. Romanın kurgu haritasını gözlerimle tavana işledim desem yeridir.
“Kötü Tohumlar”ın yayımlanması tabii ki benim için çok önemli. Bunun gerçekleşmesini sağladıkları için İthaki Yayınları’na çok teşekkür ederim. Hayalimin gerçek olması ve hikayemin okurlarla buluşması heyecan verici gerçekten. Fakat bunun yanında “Kötü Tohumlar”ın benim için farklı bir heyecanı var. Sanatı, bir sanatçının üretimi sonrası ortaya çıkan ürün olarak değil; sanatçının gövdesinden uzayan dallar veya yaşamının yeni bir katmanı olarak ele alıyorum. “Kötü Tohumlar”ın içinde Asım Eraydın’ın olmasının da bir sebebi bu. Özetle, “Kötü Tohumlar”ın yayımlanmış olması benim hayatımın da yeni bir katmanının doğmuş olması demek, bu bana bir tatmin sağlıyor. Kendimi sahnede hissediyorum. Bu yüzden de mutluyum diyebilirim.
Son olarak söylemek istediğim bir şey daha var. Bunun “Kötü Tohumlar”ın ruhunu da iyi yansıttığını düşünüyorum. Hayatın bir anlamı olup olmadığından emin değilim, bizlerin de bir anlam yaratmakla mükellef olduğunu düşünmüyorum. Benim için “Kötü Tohumlar” ilk hecesinden son hecesine ne kadar anlamlıysa, o kadar da saçmadır. Ve bu saçmalık son derece önemlidir. Yazımı Talking Heads’in Stop Making Sense albümünü önererek bitirmek istiyorum.