“Eskiden idamlar sabaha karşı yapılırmış. Belli bir süre sonra idam yaklaştığında tüm dükkânlar açılmaya, esnaf satış yapmak için bağırıp çağırmaya başlarmış. Bunun üzerine aileler de o saatte sokağa çıkmaya başlarmış ve idam vakitleri panayır havasına bürünürmüş. Sonuçta da ölen bir adama bakarak gülen bir halk görüntüsü oluşurmuş. Ben de çöken eğitim sistemini anlattım. Hepimiz ölen bu sisteme bakarak güldük.”
Rıfat ILGAZ
Sarı Yazma, Rıfat Ilgaz’ın çocukluğunun geçtiği Cide’ye döndüğü dönemde yazdığı otobiyografik özellikler taşıyan ve bir döneme ışık tutan romanı… Yaşadığı acı günleri, sanatoryumda geçirdiği zor zamanları ve hapishane anılarını anlatır bu romanda.
“Bu ülkede muhalif olmak zor, hep zormuş arkadaş” dedim kendi kendime kitabı bitirdiğimde. Yine de güzel günlerin umuduyla mücadele etmek de bir o kadar güzel bence.”
Aylin Yılmazer: Babanız Rıfat Ilgaz’ı, çocukluk yıllarınızdan yola çıkarak, nasıl hatırlıyorsunuz?
Aydın Ilgaz: Ben, babamı, dört buçuk yaşımdan itibaren, hapishane ya da hastane kapılarından hatırlıyorum. Çocukluk yılları ilkokul ve lise yıllarım yatılı okullarda geçti. Burs kazanıp Amerika’ya gittim ve yedi sene sonra Türkiye’ye döndüm. Hatay Samandağ’da askerlik ve Mersin’de başlayan çalışma yıllarımdan sonra arkadaş gibi devam eden baba oğul ilişkimiz başlamıştır. Artık baba oğuldan ziyade iki arkadaş gibiydik. Ölene kadar da eşim Nilgün, ben ve babam aynı evi paylaşarak birlikte yaşadık. Annem İstanbul Çengelköylü, babam Cide Kastamonulu… Annem Aksaray Yenikapı Ortaokulunda, Pertevniyal Lisesi’nde öğretmendi. Babam Karagümrük Ortaokulunda, Nişantaşı Ortaokulunda öğretmen. Böyle bir aile… Evlenirler, önce ben, sonra kız kardeşim Yıldız dünyaya gelir.
Babam şöyle derdi, “Aylak şiirler yazdığım zamanlarda da Kastamonu gazetelerinde yayımlanan şiirlerim çok sevilirdi. Fakat ben 1940 sonrası toplumcu gerçekçi şiirler yazıyorum. Aydın’ın doğumu ile başlar toplumcu gerçekçiliğim. Aydın’ın doğduğu, ekmeğin karneyle verildiği, savaşın zorluklarının yaşandığı dönemde aile bireylerimin de çektiği bu sıkıntıların şiirini yazmaya başladım.”
Babamın Yarenlik adlı kitabı çok beğenildi. Sınıf adlı kitabını yazdı bizim hayatımız karardı. Uğur Mumcu “Bir berber bir berbere gel birader bir berber dükkânı kuralım demiş, Rıfat Ilgaz’ın da bu tekerlemeyle hayatı kaymış” dedi ve 80. yaşında babam sağdı ve onun gözüne bakarak bunu anlattı. “Böyle şairlerimiz kardelen çiçeği gibidir, kışın açsa da yaşarlar,” gibi esprilerle gülüştük geçtik. Ama şunu gördüm ki kazın ayağı öyle değilmiş. Nazım bile şiir yazmadan dolayı hapse girmemiştir. Yani şiirin gücünü daha görmemişler o tarihte. Ama babam, Çocuklarım şiirinde, “Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun/Palto ayakkabı yüzünden” dedi. Bu laf ağır gelmiş. “Bu devlet çocuğuna palto ayakkabı vermiyor mu? Sınıf farkı yapıyor bir de…” Üstelik “Orta Asya’dan konuştuk/Laf kıtlığında.” dizesiyle “Turancılara da gönderme yapıyor.” deniyor. Bugün Çocuklarım şiiri okullarda okutuluyor.”
Aylin Yılmazer: Rıfat Ilgaz’ın pek çok ders kitabında şiirleri var. Peki, bu ders kitaplarındaki şiirleri için size bir telif ödeniyor mu?
Aydın Ilgaz: Bırakın ders kitaplarını, babamın eserlerini yağmaladılar korsan yayıncılar senelerce… Türkiye Yayıncılar Birliğine, Çınar Yayınları olarak, 1983 yılında üye oldum. Genel Sekreter oldum. Barkod ve bandrol sistemini getirdik. Korsana “Dur!” dedik. İlk kez beni arayıp, “Dizide babanızın bir şiirini kullanmak istiyoruz.” diyen kişinin neredeyse iki yanağından öpecektim dürüst diye…
Hababam sınıfını film haline getiren yönetmenin oğlu şunu diyor , “Yüzümüze gözümüze bulaştırdık Hababam Sınıfı’nı.” Hababam Sınıfı Üç Buçuk, Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor Rıfat Ilgaz’ın hangi kitapları arasında var? Buna benzer çok örnek verebilirim. Örneğin, filmin jeneriğine ismini koymadılar. Sorulunca “Unutmuşuz” dediler. Binbir gece gibi bitmek bilmez bir hikâye…
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
Aylin Yılmazer: Babanız Rıfat Ilgaz’ın “Aydın mısın?” Adlı şiirini çok severim. Sizin isminiz de Aydın. Bu konuda konuşmak ister misiniz?
Aydın Ilgaz: Çoğu kişi, bu şiiri, bana yazmış zannediyor ama ben değilim. “Aydın olsun benim oğlum” dediğinde, bu şiiri çoktan kafasında oluşturmuş. “Çağdaş olsun, işe yarar olsun benden geçti demesin.” Bunlar, şiirinin bileşkeleri…
Aydın Ilgaz: Ali Kırca’nın haberler programında, Hababam Sınıfı’nın müziğinin değerli bestecisi Melih Kibar’a soruyorlar : “Bu eser başka bir ülkede olsaydı siz bir gelir elde eder miydiniz bu işten? Nasıl bir konumda olurdunuz sizce?” Müzisyen cevaplıyor: “Benim okyanusun ortasında bir adam olurdu ve bu röportaja helikopterle seni aldırır adada röportajı yaptırırdım.” Rıfat Ilgaz’ın bir filmi, sadece medyada, 47 milyon kere izlenmiş…
Aylin Yılmazer: Rıfat Ilgaz’ın sanatçı dostları kimlerdi? Kimler evinize gider gelirdi?
Aydın Ilgaz: Hepsi vefat ettiği için bugün bu hâldeyiz. Can Yücel ve bütün dostları, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk ki hiç unutamam İlhan Selçuk, babamın mezarına toprak atarken, “Aydın” dedi, “Babanın yaşı benim yaşımdan büyük. ‘Ben senin babanım.’ desem yaşım tutmuyor ama ben sana baban kadar yakınım. Bir derdin olursa bana gel” demişti. Can Yücel, bizim evden çıkmazdı. Nuri İyem de evimize gider gelirdi.
Aylin Yılmazer: Yaşar Kemal ile babanızın yakınlığından söz eder misiniz biraz?
Aydın Ilgaz: Dergide, Yaşar Kemal’in iki şiirini basalım, demişler. “Ben şair oldum.” diye kalkmış İstanbul’a gelmiş. “Beni baban şair yaptı” derdi. Sonradan şiirleri çok tuttu, çok beğenildi, “İyi ki gelmiş” dediler. Yaşar Kemal, İstanbul’a ilk geldiğinde, Âşık Veysel’in saz çaldığını duymuş, ona yardım ediyor, destek oluyor. Bir gün, tramvaya bakıyorlar, hangisine binmeleri gerektiğini anlamaya çalışırken babam da orada oturuyor o sırada. Onları görüyor ve yanındakine, “Bak Allah’ın işine bir göz ikisine yetiyor.” diyor. Bu olağanüstü bir hikâye…
Bir gün İş Bankası’nın en üst katında yapılan bir organizasyona Yaşar Abi de gelmişti, karşılıklı oturduk. Babamı bir anlattı bana, keşke kaydedebilseydim. O sırada Sunay Akın’ı gördüm ve “Sunay gel de bir dinle bak, Yaşar Abi’nin Rıfat Ilgaz için ne kadar farklı güzel sözler söylediğini duy.” dedim.
Aylin Yılmazer: Biraz Rıfat Ilgaz’ın şair kişiliğinden bahseder misiniz?
Aydın Ilgaz: Server Tanilli Hoca, “İnsan Manzaralarını Nazım Hikmet’ten sonra en yakın anlatan Rıfat Ilgaz’dır desem yanlış olmaz,” der. Pertev Naili Boratav, Sınıf şiir kitabının arkasına şunu yazıyor: “ Çağdaş Türk Şiiri nedir, diye sorarsanız Rıfat Ilgaz’ın Sınıf adlı şiir kitabıdır.”
Ne yazık ki Türkiye’de “Rıfat Ilgaz şiir de mi yazmış?” diyen eleştirmenler var. “Şiirlerini beğenmiyorum.” demek başka, “Şiir mi yazıyor?” demek bambaşka. Bu şekilde Rıfat Ilgaz’ı yok saymak istiyorlar sanki.
Aylin Yılmazer: Babanızın kitapları, eserlerinin telif hakları ve müzesi ile ilgili pek çok çalışma yaptığınızı ve bu süreçte karşılaştığınız zorlukları yakından biliyorum. Süreci değerlendirecek olursanız, gelinen noktadan memnun musunuz? “Yaşadıklarıma değdi” diyebiliyor musunuz?
Aydın Ilgaz: Türkiye’de, telif haklarına, hukuksal olarak çağdaş bir bakış açısı yok. Kitaplar hakkında, telif konusunda bir sorunumuz kalmadı. Ama maalesef, görsel konularda telif haklarının genelde oturduğunu söyleyemem.
Hâlâ babamın kitaplarının ‘esinlendik’ ifadesiyle, sadece karakterler değiştirilerek, bazen de, adlı adınca kullanılarak, oynanmakta olduğunu görüyoruz.
Aylin Yılmazer: Babanız bir dönem İstanbul dışında yaşıyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Aydın Ilgaz: Babam İstanbul’u 1974’de terk ediyor, Cide’ye gidiyor. Arkadaşı niye gittiğini sorduğunda, “Ben pes ettiğim için gitmedim. Yeniden doğmak için gittim.” diyor ve yazmaya devam ediyor orada. Sarı Yazma romanını, Türkçemiz şiirini Cide’de yazıyor.
Onu tanıtmak, yaptıklarını, eserlerini insanlara anlatmak, benim için bir görevdir.
Aylin Yılmazer: Aydın Bey, değerli yazarımız Rıfat Ilgaz’ın yeni kuşaklar tarafından daha iyi tanınması için göstermiş olduğunuz büyük çabalar için size minnettarız. Söyleşimizi onun ölmeden önce yazdığı son şiir ile sonlandırmak istiyorum:
SON ŞİİRİM
Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!
Rıfat Ilgaz’ın, hakettiği kadar bilinmeyen şair kimliğiyle ilgili, en yakınlarından birinin bakışına ilişkin bir röportaj çok değerli bence. Kısa, net ve etkileyici. Elinize sağlık.