Tanpınar, Necatigil iyi şairler, iyi hocalar. Ben de kendi hocamdan söz edeyim biraz. İnsan her zaman bu fırsatı bulamaz. Bütün çocuklar tabii ki özel alaka ister. Özel öğretmenler. Çünkü insanın çocukluğunda aldığı hasar bir daha geçmiyor, düzelmiyor hiç. Ve çocukken ruhu bükülenin bir daha kaç yaşına gelirse gelsin, doğrulmuyor beli, konmadıkça bir tahta kutuya dümdüz ve sessiz. Hz. Ali der ki, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum…” Ben de hocamın yüz milyon yıl kölesi olayım. Ben çocukken de böyle tuhaf, böyle ketum, böyle anlaşılmazdım hep. Şu yaşıma kadar iyi sakladım, kimseye belli etmedim, ama bütün sızılardan, bütün kavgalardan, bütün ışıklardan, bütün seslerden ve bütün yakınlıklardan kaçmak, kaçınmak üzere yaratıldım. Beni bir huzursuzluk üzre kurmuş tanrım, bütün saatlerden hep ileri, bütün seslerden hep çok geri. Gündüzler düşünmeden yaşayanlar için. Tanrım geceleri benim için tasarlamış sanki. Ben bu deli bıçkın, bu hayta, bu çok bilen, bu kırdıklarının yolunu kesince diz çöken, insan olabilen yanlarımı hocamdan aldım. Genetikle haşr olmuş bilgi bilgi değildir; öyle tabii ya, matematiğin yarısı sezgidir. Fakat insan, doğuştan bildiği şeylerle yetinmeyi kabul etmezse, en imkânsızları bile öğrenebilir. Atomu parçalayan da bir geri zekâlıydı neticede. Bir Asperger hastası hayatı boyunca bu sendromla yaşamak zorundadır. Erken fark edilir ve ona uygun şartlar sunulursa ne ala. Yoksa kuşlar bile yavrulunu ancak birkaç ay kendileri doyurur. İlk kez burada söylüyorum, Ramazan Parladar aklımın mihengidir, solmaz, taşmaz rengidir. Ben çok okullar, çok hocalar gördüm. O günler edebiyat öğretmenimdi ve bu tanrının bana verdiği en büyük şanstı. Adını bilmese ve ben bundan hiç söz etmemiş olsam bile içimdeki bu kaosun farkındaydı. Onun bana bakarken, bana bir şey anlatırken açılan bir üçüncü gözü vardı. Tam da aklının ortasındaydı. Aklının içinde vicdan vardı, çaba vardı. Ve hep eminim bundan, bana daha hassas bir eğitmen olduğu için kurtulmuş bir hayatım var.
Yaşamı boyunca yalnızca kendi aklıyla yetinenler en çabuk, en çok tükenenlerdir. Sonunda akılları ellerinde oyulmuş paramparça bir kaya parçası gibi kalıyor. Ben şanslıydım. Çünkü deneylediğim her şey avucumda, aklımın içinde hep bir başkasının aklıydı. Böylece benim aklım başka tecrübelerle yeniden yeni hasarlar almadı. İyi bir öğretmen, sağlam bir karakter… Nedendir bilmem, hep ilgimi çekmiştir kendi içinde bir derinliği olanlar. Bir iç yanması, bir iç çekiş, sanki kendi çukurunu kendi kendine kazanlar… Bir öğretmen elbette tabii pek çok şeyi fazlasıyla bilmeli. Şart değil ama. Sıradan bir insan olarak da herkes pek çok şeyi bilmeli. Ramazan Parladar, ders bitse, okul kapansa da hep benim hocamdı. Otuz küsur yaşına vardım, yaşlandım. Ben hocamın yanında hâlâ az sonra sözlüye kalkacakmış gibi otururum. Herkes her yerde her zaman aynı ruh hali, aynı gömlek, aynı ses, aynı bakış, aynı fikir, aynı his, aynı insan değildir. Bazı insanlar ne kadar yaşlansa da, değişmiyor asla. Kapı açılırdı, dışarısı içeriden sessiz. Bir eli cebinde girerdi sınıfa. Yüzü traşlı, sesi keten, saçlar dağınık ve kıvırcık. Kravatı gevşemiş, gömleği hüzünden sarı, şiir arşivi gibi dolu dolu ağzının içi. Ben hâlâ çocuk gibi otururum yanında hocamın. Bana hâlâ bilmediğim pek çok şey öğretir. Bir kam gibidir. Bütün yavaşlar ondan süratli. Çünkü insan insana bir şey öğretirken yavaş yavaş söylemeli. Ve hatta heceleye heceleye. Ondan ne ileri gitmeli, ne geri. Hem beraber yürümeli, hem beraber yürümeyi öğretebilmeli. Benim hocam kusursuz bir öğretmendi. Çünkü onun içinde bir şair durmadan insanlıktan, evrensel şeylerden beslenirdi.
Ben çok gençken de aklımdan hiç çıkmazdı ölüm. Ben çağırmasam, düşünmesem de o bir fikirdi. Bir yolunu bulurdu aklımdan geçmenin. Neden böyle dedim ben şimdi, hiç kuramadığım birkaç cümle kuracağım şimdi… Rus Edebiyatı hep elimin altında bir gizli kaynaktı benim. Ramazan Parladar sadece bir hoca değil, çok daha fazla bir şair olarak kaldı benim hayatımda. Görmenin de elbet kendi dili var… Ben bazı insanlara bakınca susarım. Donup kalmış gibi bir kapının ağzında. Yazmanın insanı sakatladığı bir gerçeklik vardır. Galiba bu yüzden. Karşısında durduğum herkesi kurmaya başlarım durmadan, yeniden. Sanki durmuş hayatlarını alıp ileriye götürüm yeniden. Bazıları öylece başıboş akıp giden bir şeydir. Pek de bir şey söyletmez insana. Üzerine konuştuğum herkesin aklından ölüm en az benim aklımdan geçtiği kadar geçmiştir. Bunu bilirim. Bunu bilmeyecek ne var! Bir öğretmen bazen tek başına bir okuldur. Ben bu okulda çok şey öğrendim. Ölüme direnmesini, şiir okumasını… Susmasını. Sabır, oy oy tükenmez bir kayadır. Ben bu okulda sabırlı olmasını öğrendim. Öğrenmeyi her şeyi… Bilirdim, bir kulağı hep bendeydi hocamın. Ben de bütün aklımı onun sesine vermiştim. Bu dünyadan vazgeçme nedenleri farklı olmakla birlikte içine düştükleri bunalımdan çıkamayan, umutsuzluk, anlaşılmazlık gibi kişisel sorunlar, savaşlar, faşizmin yükselişi gibi genel sebepler yüzünden oluşan ruhsal çöküntü hali sonrası karamsarlığa kapılarak yaşamına son veren yüzlerce şair, yazar geçti yeryüzünden. Ben bazı şeyleri biraz fazla erken öğrendim. Ne zaman yüzüne baksam, yüzüne her baktığımda bir Rus şair intihar ederdi. Görürdüm. Korkardı daima, yanımda ölümden söz etmekten. Oysa ben en sağlamıydım ölümü düşünenlerin, bunu da bilirdi. Nasıl görmezden gelebilirdim ki… Onun ilk ve tek kitabı bir şiir kitabı olan Geleceğe Dair Anekdotlar kitabıdır. Çok fazla düşünen, eleyen, yoğuran bir şairdir. Böyle şairler sık sık yazar, pek az yayınlar. Geleceği görmek iyi bir şeydir. İleride kült sayılacak edebiyat dergilerinde sıkı hamleleri olmuştur. Ve dergicilikten çok daha yoğun geçişleri bir arayış içinde geçmiştir. Geçmektedir. Kişinin bir işin mutfağından geçmesi ne müthiş şeydir! Kitabın içeriğinden, yapısından, söz diziminden, kavramsal derinliğinden hiç bahsetmeyeceğim. Çünkü kendini iyi bir okur zanneden herkesin bu kitabı atlamadığını bir teselli olarak umuyorum. Çoğunluğun değil, iyi bir şiir okurunun zaten okuduğunu düşündüğüm bu kitaptan bahsetmenin geleceğe dair bir anekdot oluşturmayacağını biliyorum. İçimden ne diliyorum biliyor musunuz? İnsan ölmeden anlaşılsa keşke… Ağırlığı bilinse, bozuk bir teraziye konmadan önce… Bu öyle bir koşu ki, ölümünden önce varmak istiyorum bütün insanlara. Çünkü ölümünden sonra okuduğum şairler utandırıyor beni. Bu öyle bir utanmak ki, sanki zaman eline bir kaya almış da, onun altınca eziyor beni. İyi bir şair olmaktan önce iyi bir okur olmak gerekiyor daima. En çok da bu yüzden, iyi bir hoca, başka mekteplerin gerekliliğini her zaman ortadan kaldırıyor. İnsan iyi bir hocayla karşılaşınca şunu öğreniyor her şeyden önce, her şey sonsuz ve mümkün. Kendini öldürme fikrinden kurtulmak bile. Rekabetin dişleri arasında asla yeri yoktur bir şairin. Ramazan Parladar, kendine asla rakipler arayan ve bu rekabetin içinde zalimce elemeler yapan bir şair değildir.