Tiyatro ve edebiyatın iç içeliği, bazı tiyatro metinlerinin başlı başına bir edebiyat metni oluşu gerçeği iki kadim disiplinin kültür sanat adına ne kadar önemli olduğunu gösterir bizlere her fırsatta. Bazen bir tiyatro oyununda çıktığınızda çok güzel bir öykü veya roman okuyup bitirmişiz hissini hiç de yadırgamayız bu sebeplerden. Ya da okuduğumuz bir hikâyeyi zihnimizde canlandırışımız –mizansen edişimiz yani- tiyatro ile ilgilidir aslında. Jean Genet’in Hizmetçiler kitabını (Ayrıntı Yayınları – Şubat 2023) yıllar sonra yeni basımıyla yeniden elime aldığımda edebiyatın ve tiyatronun yüzyıllardır birlikte varolagelen gücünü hissettim. Jean Genet’i, insanın içindeki “kötüyü” muntazam bir işçilikle ortaya çıkaran bu büyük yazarı yeniden hatırlamanın ve okumanın hazzını duydum içimde.
Fransa’nın dünya edebiyatına kazandırdığı en önemli yazarlarsan olan Jean Genet’in hayatı en az yapıtları kadar önemli. Oyun, deneme, şiir ve romanları bulunan politik aktivist yönüyle birçok kez tutuklanarak hapse atılan Genet 1910 yılında doğar doğmaz kimsesizler yurduna verilmiş. Hayatı boyunca peşine bırakmayan kimsesizler yurdu deneyimleri, yarattığı karakterlere yansımış ve dünya edebiyatının “kötü”yü (insanın içindeki kötüyü ve sözde “iyiliğin” kötülüğü nasıl beslediği) konu eden en yetkin kalemi olarak bilinmiştir. Georges Bataille’in Ayrıntı Yayınları’nın Sanat ve Kuram Dizisi’nden yayımlanan -ve sanırım baskısı artık bulunmayan- muhteşem bir kitabı vardır: Edebiyat ve Kötülük. Bu kitapta Bataille, “kötü ilan ederek dışlayan, yok sayan ve yok eden iktidarın ve onun temsilcileriyle savunucularının gözünde bir lanetli, bir toplum düşmanı olan Jean Genet, bu nefreti benimseyerek kendilerini İyi’nin arayışına adayanların aksine kendini kötü’nün arayışına adamıştır.”
Solange ve Claire şöyle bir sahnede Hanımefendileri’ni taklit ederek konuşmaya, kendi içlerinde bir oyun sergilemeye başlarlar:
Solange: Hanımefendi bağışlasınlar, Hanımefendi’nin ıhlamurunu (“ihlemürünü” şeklinde telaffuz eder) hazırlıyordum.
Claire: Elbisemle takımlarımı getirin. Payetli beyaz elbise. Yelpazem. Zümrütlerim.
Solange: Hanımefendi bütün mücevherlerini mi istiyorlar?
Claire: Çıkarın hepsini seçeceğim. (Fazlasıyla yapmacık tavırlarla.) Rugan pabuçlarımı da getirin. Yıllardan beri göz diktiklerinizi.
(…)
Claire, aynada kendine çekidüzen verir: Benden nefret ediyorsunuz değil mi? İhtimamınızla, mütevazılığınızla, glayöllerinizle, muhabbetçiçeğinizle bana eziyet ediyorsunuz. (…)
Solange: Oh! Ama ben asla…
Claire: Kesin sesinizi! Aptal! Elbisem!
Toplumun her katmanı adına sınıfsal basamakları meydana getiren her detayda yozlaşma, iyiliklerin gerçek anlamdaki iyiliklerden, kötülüklerin ise gerçek anlamdaki kötülüklerin ayırt edilemeyişi Hizmetçiler’i Batı tiyatrosunun sembolü haline getirir. Oyun 1947 yılında sahnelendiğinde hiç kimse (Genet’in kendisi bile) bunun böyle olacağını tahmin edemez. Hatta bu oyun basbayağı kötüdür. Üç kadın arasında geçen, konusu ölüm, cinayet ve kötülük üzerine kurulu olan böyle bir oyun kabul edilemez. Şöyle bir yorumda dahi bulunulur: “Hizmetçiler asla böyle konuşmaz. Bu oyun büyük bir saçmalık!” Genet, nereden biliyorsunuz, belki kendi aralarında, baş başa kaldıklarında böyle konuşuyorlardır, bunu gerçekten biliyor musunuz da böyle bir yorumda bulunabiliyorsunuz?
Hizmetçiler içinde bulunduğu zamana sığmayan, bunun dışına çıkıp zamansızlaşan, rahatsız edici tavrı tüm dönemleri kapsayan, sınırları zorlayan, tavrını ve tercihini inşa etmek, sürdürmek veya korumaktan yana değil de yıkmaktan yana kullanan çok güzel bir tiyatro metni. Böyle olduğu için de varlığını hâlâ ilk günkü gibi korumakta. Aynı zamanda 19. Yüzyılın ikinci yarısında yazılmasına rağmen kadınların toplumdaki yerinin hâlâ çok zayıf, çok aşağılarda olduğunu (Bu kadın zengin bir soylu dahi olsa) çok iyi işleyen, bunun üzerine Genet’in kadınların kendi bedenleri, kendi sözleri, kimlikleri ve isimleriyle oluşturduğu ve merkezinde yine kendilerinin durduğu böyle bir oyun yazıp sahnelemesi çok değerli. İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda kaç oyun var bu şekilde cesurca yazılan?
Hizmetçiler’i Ayberk Erkay’ın nitelikli çevirisiyle okuyoruz. Aynı zamanda kitabın girişinde Hizmetçiler üzerine yazdığı Sunuş yazısı da bizlere oyun ile ilgili çok kıymetli bilgiler veriyor. Oyun yayınlandığı dönemde birçok entelektüel, birçok Fransız aydın fikirlerini beyan etmişler ve bu fikirler arasında Sartre’ın söyledikleri çok mühim: “Hizmetçiler’de iyi sadece bir yanılsamadır. Kötü kendinin İyi’nin yıkıntıları arasında inşa eden bir Boşluk’tur.”
Hizmetçiler’in odağı –yani bu üç kadının isteği- belki de her şeyden öte sevmektir. Kitabı okumanız dileğiyle, bu durumu da bir düşünelim derim.