Edebiyat profesörü ve aynı zamanda psikanalist de olan deneme yazarı Pierre Bayard’ın yayımlanan son inceleme kitabı Peki Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? yazarın yine kültür sanatın en önemli dalı olan edebiyat üzerine odaklanarak yazdığı metinlerini içeriyor. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere öncelikle soru soran, eserler ve yazarlar bazında yeniden okumaların ve yorumlamaların edebiyat adına yeni değişimleri beraberinde getirerek önem kazanması üzerinde durulan Peki Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? Pierre Bayard’ın dünya edebiyatı kapsamında yayımlanan tüm inceleme kitaplarında olduğu gibi kalıplaşmış katı edebiyat tarihi anlayışını kırarak yeniden inşa etme çabasının bir ürünü niteliğinde okunmayı ve üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.
Peki ya eserler yazar değiştirseydi? İlginç bir soru bu. Bir edebiyatseverin sıklıkla aklına gelmeyecek olan böyle bir sorunun cevabını düşünürken bile edebiyat adına konunun farklı biçimlerde, farklı yerlere doğru dallanıp budaklanması muhtemel. Pierre Bayard dördüncü kitabı itibariyle bu soruyu sorma sebeplerini sırasıyla açıklarken açıklıkları ile beraber geniş, köklü, kadim edebiyat türünü yenileme derdinde. Başta edebiyat eserleri olmak üzere tüm sanat yapıtlarını sağlam sebepler çerçevesinde farklı bakış açılarıyla yorumlamanın mümkün olabileceğine inanan Bayard kemikleşmiş edebiyat okurunu mümkün olabilecek yeniliklere/yenilenmelere inandırabilir mi? Soru çoktan soruldu. Cevabı her bir okur için değişebilecek bir soru olarak.
Yazarları Oldukları Halde Bırakmamak
Pierre Bayard tarafından edebiyat kaynaklı olarak bir kez daha düşüncelere gark olduğumuz okuyucuya direkt olarak soru soran; yazma, okuma ve düşünme adına yapı-bozum pratiklerimiz üzerine yeni açıklıklar belirleyip, yeni bakış açıları kazanmamıza yardımcı bir kitap ile karşı karşıyayız. Edebiyat araştırmaları kaynaklı soru soran kitaplar kaleme alan, edebiyat üzerine yazdığı araştırma metinleri ve düşünceleriyle dikkat çeken Fransız yazar, Paris VIII Üniversitesi’nin genç edebiyat profesörlerinden ve aynı zamanda bir psikanalist. Kendisini ilk olarak Hamlet Üzerine Bir Soruşturma (Dost Yayınları) ve Roger Ackyord’u Kim Öldürdü? (Doğan Kitap) kitapları ile tanıdığımız Bayard’ı asıl olarak Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz? (Alfa Yayınları) kitabı ve Önceden İntihal (Everest Yayınları) ile tanıdık çünkü, insanın yapmayı en sevdiği şey özellikle bilmediği şeyler hakkında da konuşuyor olmasıdır ki bu bir kitapsa eğer konuştuğumuz kitabı okumamış olmak kültürlüymüş gibi görünmenin en önemli şartı olarak yapılması gerekenlerin başındaki ilk maddedir. Fakat tüm yapılanmasını hayat üzerinden gerçekleştiren edebiyat bu noktada hayattan keskin bir virajla ayrılarak okunmamış olduğunu hemen belli eder. Hatta –fakat- bu durumu bir avantaja bile çevirebilir. “Okumadığımız kitaplar hakkındaki konuşmalarımız, kendi kendimizi keşfetme olanağını sunmanın ötesinde, bizi yaratma sürecinin tam göbeğine yerleştirir.” Bayard edebiyat ile ilgili neye temas etmek isteyerek, ne söylemek istiyor olabilir? Bu yorumunun hemen ardından Oscar Wilde’in şu sözünü alıntılar: “Eleştirisini yapacağım kitabı asla okumam; insan o kadar etkileniyor ki!”
Pierre Bayard’ın tüm kitaplarını yazma edimi değil, okuma edimi üzerinden ele almak gerekir. Edebi metinlerin de temel dayanağı budur aslında. Peki ya eserler yazar değiştirseydi sorusuna karşı oluşacak cevaplar da bu temel gereklilik üzerine konumlanır: Okumak. Fakat her eylemin bir çıkış noktası vardır. Bayard nezdinde okumayı şart koşmayan yazma eylemi edebiyattaki keşif noktasının başlangıcına işaret eder ve yazarları yazdıkları eserler bağlamında oldukları gibi bırakmayıp bir takım değişikliklerle yeniden inşa etmeye tekabül eder. Bayard’ın neredeyse tüm kitaplarında görürüz bunu ve yeni üzerinde durmak, yenilenmek, yeniden inşa etmek edebiyat profesörü Bayard’ın olmazsa olmaz bakış açısıdır. Kültür sanat dalları içerisinde en çok edebiyat yeniliğin en gerçekleştirilebildiği alandır çünkü.
Tam da burada bir parantez açmak gerekirse edebiyat aynı zamanda geleneksel, tutucu, herhangi bir metni değiştirmeye yeltendiğinizde yüksek oranda riskler içeren veya yüzyıllardır okunan klasikleşmiş bir romanın hayranlık duyulan yazarı ile ilgili şaşırtıcı yönde yeni bir bilgi duyduğunuzda durumu hemen kabullenmeme olasılığı yüksek bir türdür. Bayard özellikle bu konuya kitabın henüz giriş kısmında değinerek yazarlar sıklıkla kendilerine başka bir kişilik verse de eleştirmenler eserleri atfederken yaratıcılık göstermek gerektiğinde ihtiyatlı davranmışlar, bu sebepten yazarları değiştirmenin bu engin sahası tuhaf biçimde pek az keşfedilmiştir diyerek; “Bunun sebebi yazar mefhumunun hâlâ bir mit ve bir tabu gibi işlemesi ve yazar mefhumuna saldırmanın, bu uygulamaya cesaret edenlerde olduğu kadar onun tanıkları olan okurlarda da sınırı aşmanın getirdiği bir suçluluk duygusu uyandırması; bu duygu, vadesini doldurmuş ve tartışma konusu edilmeyi hak eden katı bir edebiyat tarihi anlayışına bağlı.” konuyu açıklar. Hatta Barthes ve Foucalt’un bu konuda yazdıkları meşhur metinlerine atıfta bulunarak yukarıda belirttiği sebepler doğrultusunda yazarları başkalarıyla değiştirme yürekliliği gösteremediklerine vurgusunu yapmayı da ihmal etmez.
Kitabın ilk sayfası itibariyle bizi karşılayan J.L. Borges metni “Don Quixote Yazarı Pierre Menard” tan yapılan alıntı (Luis Borges, Yolları Çatallanan Bahçe – İletişim Yayınları) bu sebeplerden dolayı son derece bilinçli bir şekilde yapılmıştır. “Menard (belki de istemeden) ikide bir tökezleyen, henüz pek gelişip serpilmemiş okuma sanatını yeni bir teknik aracılığıyla zenginleştirdi; bu yeni teknik , ‘bilinçli anakronizma ve yanlış atıflar’ tekniğidir. Uygulama alanları sonsuz olan bu teknik Odysseia’yı, Aeneas’tan önce yazılmış gibi, Madam Henri Bachelier’nin Le Jardin du Centaure (Centaure’nin Bahçesi) kitabını da Madam Henri Bachelier’ninmiş gibi okumaya davet eder bizi. Bu teknik en dingin eserlere bile serüven katar. Mesih’e Benzemek’i Louise Ferdinand Celine’e ya da James Joyce’a atfetmek, kitabın o çok ince, ruhani ip uçlarını yeterince yenilemek değil de nedir?”
Pierre Bayard işte bu değişime ve yeniliğe açık temel yaklaşımlardan yola çıkarak yeniliği savunan yazarların rüzgârlarını da arkasına alarak Peki Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? sorusunun peşine düşer. Özellikle bu son kitabında Bayard’ın hiç acelesi olmaksızın seçmiş olduğu yazarları ve metinlerini adım adım yenilediğini, gözü kara bir şekilde değişikliklere gittiğini, kadim edebiyat bilimini ters yüz edecek biçimde ince ince açıklayarak eleştiriye açık hale getirdiğini görüyoruz. Yazarları oldukları halde bırakmayan Bayard bütün edebiyatı ve sanatı yarın dönüşür vaziyette bulmak mümkün olursa bilimsel araştırmalar adına da bütün alanlar açılmış olacaktır diyerek yeniliğe olan yüksek inancını ortaya koymakta bir çekince görmeyen akademisyenlerden.
Yeniden İnşaya İnancın Zorluğu
Dünya tarihinde oluşan yeni akımların, devrimlerin, oluşumların, -tüm tarihsel süreçlerdeki yenilenmenin- yüz yıllık sürelerde kendini tam anlamıyla belli ettiğini düşünürsek edebiyat odaklı olası bir yenilenme sürecinin daha uzun sürelere yayılacağını tahmin edebiliriz. Kadim bir türü değiştirmek bir atomu parçalamaktan daha zor gerçekten. Pierre Bayard gayet farkında bir şekilde hiç de kolay bir işe soyunmuyor. Dört bölümden oluşan kitabın ilk bölümünün ismi bu yüzden; Eserleri Atfetmenin Zorluğu olarak karşımıza çıkıyor. Birinci bölümle birlikte dört bölüm boyunca ele alınan yazarların ve eserlerinin isimlerini okuduğumuzda yenilenme adına oluşabilecek zorluklar gün gibi ortada: Homeros’tan Odysseia, Shakespeare’den Hamlet, efsanevi karakter Don Juan, Lewis Carroll’dan Alice Harikalar Diyarı’nda, Lev Tolstoy, Kafka ve Albert Camus, Kafka’nın Camus’un Yabancı eseri ile karşılaşması, Sigmund Freud’un Etika eseri ile bağlantısı, Alfred Hitchcock’un Potemkin Zırhlısı ile tutkuyla bağlı olduğu müziği bırakarak resme yönelen Robert Schumann’ı Çığlık tablosu. Edebiyatın kollarının uzandığı sanat yapıtlarının sadece bir kısmı.
İkinci bölüm olan Yazarların Kısmen Değiştirilmesi yazarların kişiliğine ve eserlerine fazladan bir dinamizm katmak amacıyla kimliklerinin farklı bileşenleriyle oynamayı Emile Ajar, yani Romain Gary örneğinde olduğu gibi Ya da Vernon Sullivan’ın Boris Vian ile bizi buluşturması gibi. Alice Harikalar Diyarında. Lewis Carroll hazırladığı çukura Alice’ten önce düşmüş olabilir mi? Bayard sürrealist bir yazar olan Carroll’u aynı anda pek çok yazar olabilen Ajar ve Vian örneğindeki gibi değil bir çağdan diğer çağa geçip dönüşen bir yazar olarak ele alıyor. Perspektifimiz başka bir açı kazanıyor böylelikle.
Franz Kafka’nın Yabancı’yı yazması, Lev Tolstoy’un Rüzgâr Gibi Geçti’yi, D.H Lawrence ile T.H Lawrence’in yer değiştirerek Bilgeliğin Yedi Sütunu’nu ve Lady Chatterley’in Sevgilisi’ni yazıyor olmaları. Yazarların eserleri bazında yer değiştirmelerinin gerekçeli sebeplerini okuyunca evet, neden olmasın diyebiliyorsunuz. Sanki Kafka ile Yabancı karşılaşıyor ve onları baştan ayağa yenileyerek zenginleştiriyor. İki karanlık karakter için bu ne kadar da muazzam bir şey.
Sigmund Freud olmaksızın böyle bir kitabı tamamlamak olası olmazdı. Freud’un kendi uzmanlık alanı olan psikanalist başta olmak üzere hep yenilik peşinde bir bilim insanı olduğunu düşündüğümüzde yenilenmeyi ön planda tutan Peki Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? kitabının içinde ona rastlamak, üstelik Spinoza’nın Etika eseri kapsamında kendisiyle karşılaşmak hiç de tesadüf değil. Dördüncü bölüm Diğer Sanatlarda Yeniden Atıf Üzerine Freud üzerinden psikoloji ve felsefe birlikteliğine atıfla başlayıp, sinema üzerinden edebiyata atıf niteliğinde filmler yapmış Alfred Hitchcock’a ve kendini resme adamak için müziği bırakıp ünlü Çığlık tablosunu yapan Robert Schumann’a önyargısız atıfların incelemesi ile kitap dert edindiği edebiyatta yenilenme konusu ile ilgili bir bütünlüğe kavuşuyor.
Yeniden Yenilenme Güzergahı Olarak
Görüldüğü üzere yalnızca edebiyat değil kültür sanat alanında disiplinler arası karşılaştırmalar da söz konusu. Bayard edebiyat ile ilgili zor bir işe soyunarak böyle bir kitap yazıyor olmanın ilk sebebi için yazarları iyi tanımamız ve ne pahasına olursa olsun onlara sadık kalmaya çalışma fikrinin yanıltıcı olduğu üzerine tezlerini sunmak istemesiyle açıklıyor. Bu bazı yanılgıların yeni yol keşiflerini başlatmış olması ve eğer böyle olmasaydı yeni fikirler üretmenin mümkün olmayacağı fikrinin benimsenerek ilerlenmesi Bayard’ın edebiyat içerisinde olmazsa olmaz güzergahını oluşturuyor. Üçüncü olarak ise yazarlara yapılacak müdahalelerin özgün bir yaratım olduğunu ve okuyanı beklenmedik anlamların değerine doğru yol aldırması meselesinin önemi etrafında şekilleniyor. Bu noktada ve tüm bu sebepler göz önünde bulundurulduğunda şunu diyebiliriz: Bayard yalnızca bir yenileme ve tüm ince detaylarıyla bir restorasyon işine girişmiyor aynı zamanda bir iyileştirme işine de girişiyor.
Everest Yayınları deneme serisinden yayımlanan Peki Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? bir Murat Erşen çevirisi ile bizlere ulaşıyor. Güzel ve nitelikli çevirisi için teşekkür etmek isterim. Edebiyatı seven ve merakla ilgilenen her okuyucunun kitaplığında olması dileğiyle.