Herkes Duysun; Kadının Sesi Var!
Tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftası içerisinde Etaf Rum’un Kadının Sesi Yok romanını okumak dünya kadınları adına, yüzyıllardır süregelen kadın olmanın zorluklarını düşünmeye ve aktif olarak çalışmaya devam etmek için çok anlam ifade ediyor. Bu derece içine çeken bir roman okuduğum için sevinsem mi yoksa anneden kızına oradan diğer nesillere geçerek süregelen kadınların yaşadıkları hayatın imkansızlıklarına üzülsem mi? Kadının Sesi Yok romanı bir kadın olarak kadınlar adına çok derin duygularla baş başa bıraktı beni.
İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Kadının Sesi Yok, Filistinli yazar Etaf Rum’un ilk romanı ve otobiyografik özellikler taşıyor. Kadınların yaşam mücadelesi ve ataerkil bir topluma ve dünyaya karşı tutunmaya çalışmalarını Filistinli göçmen bir kadın olarak çok içerden bir bakışla yazan Etaf Rum’un roman boyunca anlattığı hikayeler tüm kadınların –kendileri birebir yaşamış olsun veya olmasın- o kadar iyi bildiği hikayeler ki romanın otobiyografik özelliği okuyanı çepeçevre sarıp, içine çekiyor.
Ses’e Dönüşen Roman
“Soğuk, kasvetli bir gün New York’un Brooklyn bölgesinde, sesim olmadan doğdum.” Roman bu cümle ile, bir kadının kendi hikayesini anlatması ile başlıyor. Bu kadın İsra olabilir, Deya olabilir, Feride olabilir, Sarah olabilir. Hikaye şimdiki zamanda Amerika’da kıtasında başlıyor fakat birkaç sayfa sonra Filistin’deyiz. Yıl 1990. Kadınlardan İsra ile tanışıyoruz ilkin. Ev işlerini öğrenip, annesine yardım ederek dört duvar arasında büyüyen İsra henüz 17 yaşında. Son derece içe kapanık ve ürkek olan İsra yaşadığı coğrafyanın kültür, din, örf adet ve geleneklerine göre yetişmiş bir genç kız olarak hayatlarını Amerika’da kurmuş Filistinli bir ailenin oğlu ile evlendiriliyor. Bu durumu kabullenerek evliliğe evet diyen İsra’nın Amerika’da başlayan yeni hayatı özgür bir kıtada devam edecek olsa da bir umuda değil bitmek bilmeyen bir umutsuzluk ve mutsuzluk sarmalında yol almaya başlıyor. İsra’yı tanıdıktan sonra daha günümüze doğru ilerleyerek 2008 yılına geliyor ve Deya ile tanışıyoruz. İsra’nın dört kızı arasında en büyük kızı olan Deya yeni neslin, yeni bir yüzyılın kadını fakat o da babaannesi Feride tarafından (aslında ataerkil sistemin kuralları üzerine) görücü usulü ile evlendirilmeye çalışılıyor. Halbuki Deya’nın hayali üniversiteye gitmek. Okumak. Çağdaş bir insan ve çağdaş bir kadın olarak özgürlükler ülkesi Amerika’da kendi ayakları üzerinde durmak, annesi gibi bir ataerkil sistem içine sıkışıp kalmamak. Bu noktada aynı sistem içinde kendi mücadelesini veren halası Sarah’ın devreye girmesiyle hikayenin bambaşka bir yere akmaya başladığı Kadının Sesi Yok, sesi olan bir romana dönüşüyor.
Kadınlık hangi çağ içerisinde yaşanırsa yaşansın veya hangi kıta söz konusu olursa olsun tüm nesilleri ile bir mücadelenin, haklar ve özgürlükler mücadelesinin hikayesini barındırıyor içerisinde. Kültürü, dini, dili, sosyal yapısı çok farklı bir coğrafyada göçmen olmak meselesinin ne kadar zor olduğunu da okuduğumuz roman çağın bu en önemli konusunu da çarpıcı örnekleriyle görmemizi sağlaması açısından önemli. Zira erkeklik meselesinin zorlukları ve bu zorlukların altından kalkılamıyor olunmasının yıkıcı şiddeti çok önemli bakış açılarıyla işleniyor.
Arzu Altınanıt’ın dilimize çevirdiği 336 sayfalık roman; şair, yazar ve şarkıcı Maya Angelou’nun, “İçinde anlatılmamış bir hikâye taşımaktan daha büyük bir ıstırap yoktur” ve feminist, sivil hakları aktivisti olan Audre Lorden’nin, “Konuşmayan, korkudan sesleri çıkmayan kadınlar için yazıyorum çünkü bize kendimizden çok korkuya saygı duymamız öğretildi. Sessiz kalmanın bizi kurtaracağı öğretildi ama kurtarmaz,” cümleleriyle başlayıp Etfal Rum’un okura yazdığı çok güzel bir mektupla bitiyor. Kadınlar için, kadınlara yazdığı bu mektubu şu cümlelerle bitiriyor Rum: “Kadınların toplum içinde yapabileceklerinin sınırları olduğu öğretilerek büyüdüm ben. Her ne zaman ki önceden planlanmış evlilik ve annelik yolunun dışına çıkma arzumu dile getirdim, tekrar tekrar bir kadının bir erkek olmadığı hatırlatıldı bana. Yine de daha sonra bunun, aynı zamanda benim güçlü yanım olduğunu, çevremdeki kadınların erkeklerden farklı oldukları şeyleri; kültürün, ailelerin, ilişkilerin ve ebeveynliğin taleplerini bir arada karşılama becerilerini öğrendim.”
Kadının Sesi Yok, baştan sona kadınların sesi olarak okurlara kendi öz hikayesini sunan bir roman. 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun.