Psikanalizin meşruiyeti hep tartışıldı. Freud’dan beri veya Freud’dan önceki dönemlerden beri süre gelen şekilde, zirveye çıktığı dönemlerden tutalım da, meşrutiyetini en iyi şekilde ispat edeceği modern, ilerlemiş, gelişmiş dönemlere varana kadar psikanalizin tartışılmadığı bir dönem neredeyse hiç olmadı. Yapı taşı ve konusu insan, insan duyguları ve psikolojisi olduğu için olabilir mi? Tam da bu sebepten, evet. Psikanalizin ampirik yapısı tamamıyla insan üzerine inşa ediliyor ve insan bedenini inceleyen antoloji biliminin tam tersine duyguları baz aldığı için de psikanaliz üzerine cereyan eden tartışmalar dinmek bilmiyor. Psikanaliz gerçekten iyileştirir mi? Ne olduğumuzu anlamanın en iyi yolu psikanaliz midir? Freud ortaya attığı tezlerde yalan mı söylemiştir?
Çeşitli bilim insanı psikanalist ve psikologlar tarafından yazılan yazıların Catherine Meyer tarafından derlenmesiyle oluşan Psikanalizin Kara Kitabı Albaraka Yayınları Psikoloji Serisi’nden yayımlandı. Tıbbın en tartışmaya açık ve buna istinaden de en çok tartışılan bilim dalı psikanaliz hakkında neden böylesine sorgulayan ve aynı zamanda kitap boyunca sorgulanan her ayrıntının da sorgulanabileceği bir kitap oluşturulduğu (Dizin kısmıyla beraber tam 526 sayfa) konusundan başlayabiliriz. Çünkü tüm insanlığı kapsadığı için önemi kendiyle müsemma bir durum olmamakla beraber, 13.000 psikiyatrın %70 kadarının psikanaliz veya psikanalitik temelli terapiler uyguladığını biliyor musunuz? Böyle bir durum söz konusu ise; neden psikanaliz üzerine “kara” bir kitap sorusunu soracağız elbet. Catherine Meyer’in de kitaba bu soru başlığı ile başladığının da altını çizerek.
Psikanaliz; Kontrol Edilmesi Güç Bir Yangın
Catherine Meyer’in derlediği ve farklı milletlerden birçok yazarı bir araya getirdiği Psikanalizin Kara Kitabı psikanaliz bilimi için ilk etapta 20. yüzyılın ilk yarısında kontrol edilmesi güç bir yangın tespiti yapılıyor. Bireye hitap eden ve onun özgürlüğünü gözeten bir “özne felsefesi” asil ve titiz bir disiplin olarak tanıtılmış, önünde saygı ile eğilinmiş psikiyatri bilimi özellikle 1970’li yıllarda zirvedeki yerini sağlamlaştırıyor. Fakat sonrasında –hızla- tüm dünyaya yayılan psikanalizin yetkinliği günden güne azalmıştır deniliyor. Düşünsel, toplumsal, insancıl bir bahis olan psikanalizin sorgulanması her zaman şiddetli tartışmaları tetikliyor elbet ve “inancından vazgeçme” süreci bireyler için yavaş olsa da toplumlar için şiddetleniyor ve farkındalık uyandıran tutkulu krizlerden sonra hızlanıyor. Bu yüzden mi psikanalizin gücü her geçen yıl ve yüzyıl bazında azalıyor? İnsanın ruhsal-duygusal çalkantılarını, bilincini, zihnini inceleyen psikanaliz bilimi için böyle bir durum mümkün olabilir mi?
Meyer psikanalizin kontrol edilmesi güç bir yangın olması tanımını bu temel düşüncelere ve sorulara dayandırırken sorularını çoğaltmaktan kaçınmıyor: Bizi belirleyen geçmişimiz ve cinselliğimiz midir? Çocuklarımıza nasıl bir eğitim vermeliyiz? Yaşamın bize verdiği yaralarla ve insan olma durumunun karanlık taraflarıyla nasıl başa çıkmalıyız? Psikanaliz olmadan da hayatta kalmak, düşünmek ve yaşamayı sürdürmek mümkün müdür?
Psikanalizin Kara Kitabı içerisine giren her bir ayrıntı başta Fransa kamuoyu olmak üzere büyük tartışmalara sebebiyet veriyor. Bu tartışmaların başına modern psikanalizin yaratılmasında büyük katkısı olan, sevgi ile nefret aralığında kendisine hayranlık duyulan Freud konuluyor. Freud’un tüm kuramları kıyasıya yerilip, eleştirilirken onun psikanaliz adına tüm tezleri hala örnek alınabiliyor. Böyle bir zıtlık mevzu bahisken bu nasıl olabiliyor?
Rüya Görmek, Düşünmek, Freud Olmadan İyileşmek
Psikanalizin Kara Kitabı’nın ilk bölümünün adı, Freudyen Tarihin Gizli Yüzü olarak belirlenmiş ve on üç farklı yazarın Freud ile ilgili metinleri yer almış. Neredeyse hepsi, olumlu bir metin olarak başlayanları dahi Freud’u ciddi şekilde, yer yer kıyasıya, çoğu zamanda acımasızca eleştirmiş. Üstelik elle tutulur, kanıt içeren belgelerle. Mesela tarihçi-filozof Mikkel Borch-Jacobsen (Kendisi Catherine Meyer tarafından kitaba en çok katkı sağlayan dört kişiden biri olarak gösteriliyor) Hayal Ürünü Doktor başlıklı yazısında şunları okuyoruz:
“Cacilie M. – Gerçek adı Anna von Lieben olan bu kadın, Freud’un “ustam” dediği birçok semptom ve tuhaflıktan muzdarip, oldukça önemli (ve varlıklı) bir hastaydı. Aynı zamanda morfin bağımlısıydı. Bu hastanın kimliğini alenen ilk tanımlayan kişi Peter J. Swales, Freud’un kadına uyguladığı 1887’den 1893’e kadar süren tedavinin hiçbir iyileşme sağlamadığını belirtmiştir. Kadının kızı daha sonra kendisiyle Freud Arşivi için röportaj yapacak olan Kurt Eissler’e bütün ailenin Freud’dan yürekten nefret ettiğini (“hepimiz ondan nefret ettik”) ve hastanın kendisinin de kendisine uygulanan katartik kürden çok doktorun kendisine verdiği morfin dozlarıyla ilgilendiğini iletti.”
Tüm modern psikanaliz bilimini onun tezlerinden, makalelerinden, tedavi yöntemlerinden yola çıkarak oluşturan kişilerin onu bu derece eleştirmelerin sebepleri neler, psikanaliz bilimi bu adamdan ne istemiş ve hala ne istiyor olabilir diye düşünmeden edemiyorsunuz. Çünkü aynı zamanda şu da var: Zaten hali hazırda var olan psikanalizi bir bilme dönüştüren ve her ne pahasına olursa olsun bu bilimi geliştirmeye kafayı takmış ve yakın çevresinin tüm yapma-etme-bunu bu şekilde yayınlama demesine rağmen makalelerini cesaretle yayımlayan bir doktor ile de karşı karşıyayız. Narsistik yapısı, çocuklarına karşı uyguladığı psikolojik şiddet, kızlarını bir hasta modeli olarak deneysel bazda kullandığı için “bu da bir çeşit ensesttir” gibi araştırmalara konu olan Freud’un şimdiye kadar bilimi, sanatı, sosyolojiyi, kültürü kapsayan her dalda girmediği neredeyse hiçbir araştırma metni, tez, kitap yok. Her yerde var olan bu adamı neden sevmiyor olabiliriz? Kendisinin de araştırmalarına konu ettiği ilişkilerde yansıtma tezinden kaynaklı olabilir mi? Freud da kendisinden başka kimseyi sevmeyen bir adamdı.
Psikanalizin Başarısı ve Başarısızlığı
Kitabın ikinci bölümü tamamen psikanalizin 20.yüzyıldaki yüksek başarısı ve sonrasında da yüksek başarısızlığı üzerine kaleme alınmış sekiz yazıya ayrılmış. Psikoterapinin baştan çıkarma kudretinden, kimse psikoterapinin iyileştirici gücünü sorgulamasın diyenlere, psikoterapi tescilli bir ticari markadır diyenlerden, derinlemesine terapi mitolojilerine, konu ile ilgili oluşan metaforların tuzaklarına psikiyatri temelli psikanalizin ele alınış biçimleri sekiz detaylı yazı ile aktarılıyor. En dikkat çekicisi Jacques Van Rillaer’in yazdığı Popüler Psikanaliz ve İçindekiler İçin Psikanaliz yazısı.
“Psikanalistler, doktrinlerinin devrimci karakterini vurgulamayı severler. Freud şöyle dememiş miydi: “İnsanın yapısında onu psikanalizle uğraşmaya yatkın kılan hiçbir şey yoktur.” O halde Freudyen dilin 20. Yüzyıl boyunca içsel, evlilikle ilgili, pedagojik ve hatta toplumsal çatışmalar hakkındaki konuşmalarda herkes için bir başvuru kaynağı haline geldiği gerçeğini nasıl açıklayabiliriz? Günümüzde “çocuğun ödipus kompleksinden” veya bir meslektaşımızın “ölüm dürtüsünden” bir atasözüne veya eski yaygın inanışa atıfta bulunur gibi söz ediyoruz”
Rillaer artık modern toplum yapısındaki ortak aklın bir parçası haline gelen psikanalitik düşüncelerin ne şaşırtıcı ne de özellikle Freudyen etki altındadır diyor. Nesiller, yeni ve farklı jenerasyonlar hızla hareket edip, değişiyor. Böyle bir ortamda psikanalizin eski etkisini sürdüremiyor olması çok da büyütülecek, toplumlar ve insanlık adına alarm içeren bir noktada olmadığının altı çiziliyor.
Psikanalizin Kara Kutusu ve Çıkmazları
Kitabın üçüncü ve dördüncü bölümleri psikanalizin kendi çıkmazlarına ve psikanalizin kurbanlarına ayrılmış. Kitabın en önemli iki sorusu psikanaliz adına köprüden önceki son çıkış olan virajda soruluyor. Psikanaliz bir bilim midir ve psikanaliz bir psikoterapi midir? Psikanaliz iyileştirir mi sorusunu buraya hiç almıyorum çünkü bu soru başlı başına üzerine konuşulması, tartışılması, daha detay içeren ampirik bilgilerle desteklenmesi gereken bir içerik gerektiriyor.
Köprüden önce son çıkışın virajı alındıktan sonra karşımıza çıkan bilgiler Psikanalizin Kara Kitabı’nın yazılma sebeplerini daha netleştiriyor. Öz farkındalık, değer, değersizlik, büyük ve hırçın koşullanmalar, bağımlılıklarımız, psikanalizin de imkansız olan tarafları, psikanalizin tüm eleştirilere karşılık kazandığı bağışıklık, riskler, bilinç, bilinçdışı, savunma mekanizmaları, cinsellik, cinselliğin bastırılması, aile, yaşam, hayat… Psikanalizin kara kutusu insandır ve insana dair olan her şeydir.
Ece Ergin tarafından çevrilen Psikanalizin Kara Kitabı psikanalize (bir diğer ifade ile Freudyen psikolojiye) ilgi duyan herkes için kaynak niteliği içeren bir derleme. Psikiyatri ve psikoterapi adına bazı yazılanları ilk defa okumayacağız belki fakat, konu ile ilgili ilk defa tüm detaylarıyla renginin kara olduğunu baştan belli eden, yazılma sebebi olarak da bunu gösteren bir kitap. Kitaplığınızın kaynak kitaplar bölümünde bulunsun lütfen.
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.