Sokaklarında dolaştığınızda, kesme taşlarıyla bezeli Arnavut kaldırımlarının bir şehri çepeçevre saran ağırlığını… Nerden nereye uzandığını tam olarak bilemediğiniz köklü bir tarihin dokusunu fark edersiniz. Bir evden diğer bir evin penceresine hayali bir ip gerilmiştir, şehrin anıları sallanıp durur yıpranmış bir çarşaf misali.
Uzun Sokak! İsmi hafızama kazınan bu sokağın başka bir havası olduğundan mıdır nedir daha bir yakın gelirdi bana. Daha korunaklı görünümü, daha yakın olması dükkânların birbirine ve upuzun giden bir güzergâhtan geçmek; gitmek, gitmek, gitmekle ilgili duygumu doyururdu. Elbette sokağı sapaklara, sapakları aralıklara ve en büyük caddesine çıkardığı yerleri hep gece yürüyüşlerimizde keşfetmiştim. Bu şehirde yaşadığım otuz sene gibi bir zamanın sonunda da hâlâ ulaşamadığım sokak aralarını ve kuytuları bulmak sevincimi ikiye katlar… Hayretler içinde bakarım, fotoğraf albümlerinden fırlamış sararmış insan siluetleriyle birleştirdiğimde mekânlara, çocuk şaşkınlığında “vay be!” derim. “Neler gelmiş neler geçmiş buradan.”
Aynaların saydamlığıyla, içimin saflığı birleşir coşarım. İnsanın sevdiği bir şehirde yaşaması kadar, o şehirle bağı, karşılıklı duyuşları, dokunmaları ve duydukları minnet, saygı ve ibretle bakmaları birbirlerine güzel bir duygu olsa gerek.
Hani “masal kahramanım” demiştim ya yazımın en başında… Zaman içindeki değişimlerin pek çok alanda kaçınılmaz olduğu gerçeğiyle yüzleşen insan, geçmişin zenginliğini ne kadar korumak isterse istesin bunun zor olduğunu da öğreniyor bir süre sonra. Yıkılan her duvarın yerine başka bir duvar dikildiğini görmesiyle… Zamana dair bu değişim pek çok şeyin gerçek ruhuna zarar verse de masallar ezelinden beri öğrenmek isteyen çocuklara anlatılagelir ya, hep aynı tatla ve hep aynı büyülü bir dünyaya götürür ki bıkmadan usanmadan tekrar tekrar anlattırılır anlatıcıya. İşte o zaman bir dudağı yerde bir dudağı gökte zaman devi canlanır… Ya da öyle bir sıkışmışlıkta okşanası eski bir lambadan çıkan bir cin devreye girer ve “dile benden ne dilersin” nidasıyla bambaşka bir dünyanın kapısını aralar insana… Her şeye rağmen o güzel geçmişi koruyacak, o güzel çocuklarımız için yaşatacak birilerinin dünyaya gelmiş olduğunu söyler!
Sonra gökten üç elma… biri anlatana, biri dinleyene, sonuncusu da masal kahramanına düşer!