“Doğa bağırmaz gösterir sadece. Her haiku geçmişin isli-puslu anılarından olduğu kadar da doğanın kendi içindeki döngüsünden beslenir.”
Nuray Salman: Geleneksel haiku felsefesini modern şiirin teknik yönüyle de birleştirerek aslını yaşatmak derdinde olduğunu hissettirdi ‘ham toprak.’ Sesler, görüntüler, kokular, renkler… Bahri Ömeroğlu’nun doğa, insan ve şiir yolculuğu nasıl başladı?
Bahri Ömeroğlu: Lise yıllarımda ilkin edebiyat kitabıyla başladı. Günümüze göre o günün koşullarında kitaplardan ve dergilerden bihaberdik. Okudukça ötemizi berimizi araştırmaya koyulduk. Şimdiye göre o zamanların eğitimi daha çok sorgulamaya yönelikti. İlk zamanlar daldan dala konan serçe misali okuduklarımı taklitten öteye geçemedim. Halk edebiyatına duyduğum ilgi Karadeniz Bölgesi’ndeki yerel bazda yedi heceli mani kültürünün de içime işleyen yoğun motifleri sayesinde yazıp çizmeye karalamaya başladım. Kısıtlı bütçelerle biriktirdiğim harçlıklarla kitaplar aldım. Nedense şiir kitaplarına öncelik verdim. Çoğunlukla semtimizde bulunan halk kütüphanesine gidip oradan da gerek ülke ve de gerekse dünya klasiklerini okumaya başladım. Bir zaman sonra siz de okuduklarınızdan etkilenip yazıp çizmeye başlıyorsunuz. Benim de öyle oldu. Ancak hiç kimseye göstermeden kendime yazıp okuyordum. Sonrasında diğer okuduklarımla karşılaştırdığımda benim yazdıklarım hiçbir şeye benzemiyordu açıkçası. Sanırım 1968’de L. Sami Akalın’ın Varlık Yayınları’ndan çıkan ‘Japon Şiiri’ adlı kitabı edindiğimde ilk haikularla da orada tanıştım diyebilirim. Sonrasında günümüze gelinceye kadar onlarca, yüzlerce, binlerce haiku okudum-yazdım ya da yazdığımı sandım. Ve bir o kadar da haiku hakkında yazılanları şimdilerde teknoloji sayesinde okudum-okuyorum. Geçmişe göre günümüzde haiku hakkındaki bilgilere ulaşmak kolay olsa da haiku yazmanın güçlüğünü öğrendim geçen zaman içinde. İkinci bir dili bilmemenin sıkıntısını yaşadım öğrendikçe. Şimdilerde suyu kaynağından içmenin tadı bambaşka bir duygu benim için. Çünkü çeviriler genelde çevirmenin de iç dünyalarının yansımasıydı biraz da. Tam karşılığı olmasa da yazarın ve çevirmenin aynı duygularda olmamasıydı benim öğrendiğim. Merdivenin basamakları gibi okudukça yazdıkça ve mesleğim gereği doğayı yerinde izledikçe bir üst basamağa taşıdım kendimi. Bunu da şimdilerde daha iyi anlıyorum.
Nuray Salman: Japon şiir yazım şekli olan haiku, özünde doğanın ve mevsimlerin dönüşümünü barındırırken aşka da göz kırpıyor. Sayın Bahri Ömeroğlu, neden haiku?
Nuray Salman: ‘ham toprak’taki haikular, içerik özgürlüğünü doğanın sürekli yenilenen ve genişleyen etki gücünden alıyor. Bir tırtılın, bir ateşböceğin ya da yağmur damlasının görsel dökümü; Bahri Ömeroğlu’nun kalemiyle kendi varlıkların ötesine geçip birer bilgeye dönüşüyor… Haikunun temel taşı, insan için zamanın en küçük birimi olan andır diyebilir miyiz?
Nuray Salman: 123 haikudan oluşan ham toprak, fısıltılı bir biçimle yerlerine oturan sözcüklerin nasıl da bir kasırga etkisi yarattığının ilk işaretleriyle kuşatıyor okuyucuyu. Görünüm karmaşasına düşmeden, sözün doğal dengesini de koruyarak… Bu bağlamda ‘ham toprak,’ haiku felsefesinin özünde var olan yüzeysel anlatımlardan uzaklaşmak fikrine de sadık kalıyor diyebilir miyiz?
Bahri Ömeroğlu: Doğa bağırmaz gösterir sadece. Her haiku geçmişin isli-puslu anılarından olduğu kadar da doğanın kendi içindeki döngüsünden beslenir. Suyun damlaları gibi kirlenerek-beslenmek-temizlenmek tekrar kirlenmek yolu ilk seçeneğim oldu zamanla. Öncesinde çok aceleci yazdıkça kolaya kaçtığımı fark ettim. Bu da bana zamanla daha duru ve yalın haikuları bulup çıkarmama yaradı. Bir kuyumcu titizliğiyle önümdeki sözcükleri doğanın bana gösterdiği ya da sunduğu görselliği işleyip takıyı son haline getirmeye çalıştım. Ancak ne yaparsam yapayım 5/7/5 hece kalıbından çıkamadım bir türlü. Serbest formatta yazarsam sanki geçmiş-göçmüş ustalara saygısızlık kanısı bir şekilde hâkim oldu ruhumda. Türkçe ses karşılığı bire bir uymasa da bu asli kurala fazlasıyla riayet etmeye çalıştım. Şimdilerde geç de olsa biraz daha durularak daha sade yazmaya çalışıyorum diyebilirim.
Nuray Salman: Marcel Proust, “Tek gerçek yolculuk; aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi gezmek değil, aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir,” sözünün sizdeki karşılığı nedir?
Bahri Ömeroğlu: Çok doğru. Bu özlü söze verecek çok yanıtım olsa da bir iki düşünü de eklemek isterim: Gittiğimiz ya da gideceğimiz her yere kendi duygu ve düşünlerimizden başka yetiştiğimiz ya da yaşadığımız coğrafyanın geleneğini-sanatını da götürürüz yanımızda. İnsan elinin değmediği doğa her yerde aynıdır. Bizler ona anlam yükleriz. Ve yüklediğimiz her anlam dünyanın herhangi bir köşesinde evrensel bir türküye dönüşür. Çünkü haiku her ülkede bir başka insan tarafından farklı duygularla algılanıp anlam yüklenerek okunur. Denize baktığınızda onu besleyen ırmakları, toprağa baktığınızda çiçeği ya da ağaçları, ağaçların dallarından yeşerip solan toprağa düşen yaprakları ya da ağacın bağrına sığınan kuşları, cırcır böceğini görmelisiniz. Cırcır böceğinin ritmini hiç bozmadan saatlerce evrensel şarkısını dillendirmesini duyarsınız. Ve saz çalmanın aslında ne kadar da zor bir uğraşı olduğunu öğrendiğinizde cırcır böceğine haksızlık edildiğini anlayıp ona saygı duyarsınız. Benim için de insan aynen böyledir. Kimin içinde hangi söz hangi geçmiş anı ya da sonradan öğrenilen-var olan yetenek olduğunu bilemezsiniz. En azından bu benim için böyledir.