şişko kenan sepet yaşar dilenci ali bayramali..
çevremizin kirlenmesi belki de mahallelerimizde eski meczupların olmamasından kaynaklı olabilir
zenginleştikçe mal mülkte de insanlıkta da fakirleştik
koruma güdüsüyle yüksek ve aşılmaz duvarlarla ördük çocuklarımızın etrafını
kim bilir?
yukarıda adlarını zikrettiğim dört şahsiyetle de güzel anılarım vardı
her biri de zalım insanların kahrını çekerek ebediyete gark ettiler
kendilerinden başkasına ellemediğiniz sürece kimseye zarar vermez incitmez rahatsız etmezlerdi
hani yabanarısı gibiydiler
kendi hallerinde üç beş kuruşla ahalinin yardımlarıyla yaşayıp giderlerdi
dünyanın serveti sizin olsa da arada onların iç dünyasına girebilseydiniz ne cevherler ne güzellikler vardı bilemezsiniz
arada öylesine beylik sözlerle karşılık verirlerdi ki aklınız şaşardı
…
ı-sepet yaşar..
sepet yaşar kadınlar pazarı denilen şimdilerde kentsel dönüşüm cinayetine erotik film izle kurban edilen yerde hamallıkla geçimini sağlardı
bildiğiniz erik değneği gibiydi
bahçecik mahallesinde meskundu
küçücük adımlarla yürür kendisi gibi küçük olan sepetine parasını almadan yük koymaz iki bilemedin üç adımdan sonra sepeti bi hamleyle yere yıkar sinkaflı küfürle habu kadar şeyi ne bok yemeye alıysınız der yoluna giderdi
onu kiralayansa şaşkoloz bi şekilde ortada kalır verdiği parayı unutur bi başkasını kiralamaya yönelirdi
…
ıı-dilenci ali..
dilenci alimiz benim bildiğim aslen araklı yöremizden olup başından kukulu maça papazı gibi kara kuzgun saçı sakalı olan biriydi
arada mahallenin yeni yetmeleri başından kukulunu yere düşürür sövdürürdü
geçimini hamam tası gibi alüminyumdan ecüş bücüş bi tasla dilenerek sağlardı
arada biz ona kısıtlı harçlıklarımızdan verecek yerde o bize verirdi
sevindiğimizi gördükçe de gidin buradan da ben de kazanayım bişecukler derdi
ve kızdırmadığınız sürece de keyifli sohbet eder dereden tepeden konuşur hiç tasavvur edemediğiniz sözlerle sizleri gülme komasına sokardı
…
ııı-bayramali..
bayramali’mizse çaykara kökenli olup çocukken omzunda taşıdığı ispirto küfesinin sırtından aşağı sızması sonucu içtiği sigaranın ayaklarından yukarıya doğru yanması sonucunda bi nevi engelli olmuştu
yolda ayaklarını sürüyerek giderdi
arada halını sorar haftada bir ya da iki kere cigarasını alır bi tavuk dürümle de günlerini geçiştirirdim
ramazan ayı boyunca eve almak ister gelmeyince de yediğim ne varsa her zaman bi tek onunla paylaşırdım
yatacak yeri yurdu olmadığından bizim evin arkasındaki boşlukta yaz kış soğuk ayazlarda nasıl yatardı şaşardım
gerek eski gerekse de yeni giydiğim elbiseleri çokça paylaşmışlığım olsa da vermek istemezdim puşta!
çünkü bilirdim ki ertesi gün mutlaka birine verecekti
bi gece balkona çıkmış cigara tüttürürken soğuktan tir tir titrerken bi baktım ki bizim bayramali en güzel sinkaflı küfürlerle hükümetimizi övüyor
öylesine duygulandım ki anlatamam
ben birazdan sıcacık yuvama gireceğim
sobanın başında kakara kikiri yapacağım
içimi kemiren suçluluk duygusuyla eşimin kaburasına tüneyip eski yeni ne varsa gözden çıkardığın battaniye ver de ona vereyim diye resmen yalvarmaya başladım
ancak her defasında da bu düşüncemden de caydım
sırf onu görmeyeyim diye de artık balkona da çıkmaz olmuştum
bi akşam eve geldiğimde eşim:
bugün ne oldu bil bakalım der demez anlatmazsan nereden bileceğim demem üzerine:
pazardan gelirken dolmuştan inmiş mahalleye girerken bizim bayramali elinde poşetleri görünce şahin olmuş uçmuş hanımın yardımına koşmuş
eşimse sağ ol mağol demeye kalmamış poşetleri almış sokak kapısına kadar da taşımış
bayramali önde eşim şaşkın arkasında giderken ahali buna takılmaya başlamış
o küfürbazın piri hiç unutamayacağım bi ders verdi ahlaksızlara
susun ula! yengeme yardım ediyorum size sövemem onun yanında!
…
ıv-şişko kenan..
gel gelelim şişko kenan’aa..
onun kadar yufka yüreklisini tanımadım
soğan zarından daha ince bi kişiliği vardı
ortahisar mahallesinin gülüydü
iki kız iki erkek dört kardeştiler
akraba evliliğinden dolayı biri kız diğeri erkek iki kardeşi de kendisi gibi kimi insani özelliklerini kullanamazdılar
sadece bi kız kardeşi sağlam doğmuş o da evlenip yurt dışında el an daha dalaşmadığımız belçika’da yaşıyordu
onu kızdırmak için:
kenan ben gurbete gidiyorum
hayırdır nereye der demez belçika cevabını aldığında öyle bi küfre başlardı ki daha önce hiç bi
orijinallikte rastlayamayacağınız küfür bombardımanına tutardı sizi
neden böyle yaptığını sorduğumda ise;
tane tane sözcükleri seçerek orada kız kardeşinin olduğunu ve bu dingonun oraya gittiğinde ona ilişeceğini sanmasından kaynaklıydı
sonrasında benim onunla olan dostluğum bambaşkaydı
eski mahallemiz olan çiftehamam sokağındaki evimizin yan tarafında kirada otururlardı
o zamanlar da gerek annem ve de gerekse ben her daim yardımcı olur uzaktan uzağa hal hatır sorar bir birimizin gönlünü alır olurduk
yetmişli yıllarda kahvehanemiz vardı
arada şekerli kahve arada da büyük çay ister içine de bi avuç gugus erzurum şekeri atardı
ben derdi çayı da kahveyi de çook şekerli seviyorum ya der o muzip gülüşüyle evden çıkarken dudağına pelesenk ettiği sözcükle kıvılcım saçardı
eğer ki yatsıdan sonra da görmüşseniz onu sokakta aynı nakarat sözcük sigara tiryakisi gibi dökülürdü dudaklarından
gerek babamın ve de gerekse de anamın desturuyla elimden geldiğince iyi davranırdım ona
hiç kötü söz söylemezdi bana
bir keresinde de arkadaşlarım iddiaya girip bana sövdürmek için üste para verdikleri halde o;
bakri benim dostumdur arkadaşımdır ben nasıl küfrederim ona diye de serzenişte bulunmuştur onlara
onu kızdırmak için:
kenan ortahisar yanıyor dediklerinde vaveyla kopartır en ince ayrıntısına varıncaya kadar da eğip bükmeden basardı kalayı
iki engelli kardeşinin yangında çıkamayacağını cayır cayır yanacaklarını düşünür delirirdi
öyle ki kaç kez bu durumda kan ter içerisinde kalır yüzü kızıla keser gözlerinden insan çiyi süzülürdü
elimden geldiğince onu kahvenin içine alır karşı tarafı susturmaya onu da teselli etmeye çalışırdım
neden bilmiyorum bizim kentimizin bazı insanlarının küfür ağızlarının kenarında nilüfer çiçeği gibi her mevsim açardı
o yeni ortaya saçılan hırbolara da hiç mi hiç benzemezdi
bi gün hiç unutmuyorum babam giyinmiş kuşanmış ankara’ya bi iş için gidecekti
yolda babam kenan’a;
kenan ben ankara’ya gidiyorum ev sana emanet uşaklarıma iyi bak der demez
uşacuklarını bilmem ama karilarina ekmek getiririm demez mi?
ilahi şişko kenan o güzel cevabıyla kahkahaya boğmuştu bizleri
şimdi yüklendikleri kara toprağın bağrında o nüktedan cevaplarıyla hiç kimseyi düşündürüp güldürüyorlar mı?
kim bilir?
…
Bahri Ömeroğlu