“Bu filmdeki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Benzerlikler tamamen tesadüftür.” Bu uyarı birçok filmin başlangıç cümleleridir. Uyarı, benzerlikler nedeniyle yasal sıkıntılara girmemek, benzerlik kurulacak kişi veya kurumlar hakkında olumsuz bir bakış açısı oluşturmamak içindir kuşkusuz. Ancak izleyicinin bilinçaltına seslenip, aslında filmin gerçek olduğunu göstermek de başka bir söylem dili olsa gerek. “Size gerçekçi gelse de kendinizi çok kaptırmayın. Nihayetinde bu kadar şey ancak filmlerde olur.” türünden bir uyarı.
Film, Charles Graeber’in 2013 tarihli “The Good Nurse: A True Story of Medicine, Madness and Murder” adlı kitabından uyarlanmış. Filmde yoğun bakımda yatan hastaların öldürücü dozda insülin veya digoksin veren katil hemşirenin hikâyesinden sadece bir bölümünü izliyoruz. Filmin sonunda yazıyla geçilen bilgi, Charlie verilen idam cezasını hafifletmek için 29 kişiyi öldürdüğünü itiraf ettiği ancak gerçek sayının 400 civarı olduğu şeklinde. 1980’lerin sonlarında 9 farklı hastanede yoğun bakım ünitelerinde 16 yıl çalışan ve 400 kurbandan bahsedilen bu hikâyenin nedenine ilişkin “Bunları neden yaptığını hiçbir zaman açıklamadı.” diye geçiyor.
Film sonunu haber verircesine karanlık ekran, uzaktan gelen bip seslerinin daha da yakınlaşması ve alarm sesiyle başlıyor. Güçlükle nefes alan hasta ve inlemeleriyle devam ediyor. Yakınlaşan alarm sesi arasında kadın hemşirenin Doktor Gibson’un ameliyathaneye çağıran anonsu, koşuşturan hemşireler, kalp masajı yapmaları, diğer hemşirelerin telaşlı yaklaşımlarına tanıklık ediyoruz. Bu esnada kapıdan çekim pozisyonu ayarlandığı için kamera hastanın ayakları ile duvara yaslanmış Charlie’dedir. Daha da ilerleyen kamera yakın planda Charlie’nin yüzünde durur. Açık teniyle temiz bir yüz, iri ve net gözler. Role uygun bir seçim. Çünkü melek yüzlü aktör ve aktrisler her zaman mükemmel bir aldatıcı ve katil karakteri yaratırlar. Bu yüzden onlara bu tür rolleri atfetmeyiz. Eddie Redmayne bu tür bir rol için mükemmel seçim. Sakin yüz ifadesi her şeyi anlatır gibidir. Hemşire, “Ne oldu?” diye sorar. Hiçbir şey yapmayan Charlie’nin soğukkanlı cevabıyla irkiliriz. “Geldiğimde nöbet geçiriyordu, sonra kalbi durdu.” Ve verilen elektrik şokunun uzayan sesi, fonda dramatik müzik. “Ölüm zamanını not alalım.”
Şunu itiraf etmeliyim; Eddie Redmayne (Her Şeyin Teorisi filmiyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar-2014) mükemmel bir oyuncu ve bunu Charlie Cullen rolünde de göstermiş. Çünkü sağduyulu karakteri, neredeyse tüm olup bitenlerden kendini geri planda tutması, fazlasıyla yardımseverliği korkutucu gelse de rolü için başarı. Film boyunca onun soğukkanlı davranışlarından ve sözlerinden bunu alabiliyoruz. Redmayne ile karşı karşıya kalan Amy rolünde Jessica Chastain (Tammy Faye’in Gözleri filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar-2022) ise kendini işine adamış, iki kızına yeterince vakit ayıramayan, sağlığı giderek bozulan ve kaçınılmaz bir kalp operasyonuna gerek duyan naif bir kadın. İyi hemşirenin kalbi dayanacak gibi değil. Sırrı ise gerekli ameliyat için sağlık sigortasına ihtiyacı vardır ve bunun için de en az 4 ay daha çalışması gerekmektedir. Filmin en temel sahnelerinden biri de buraya atıflıdır. Amy kalp yetmezliği ile küçük bir atak geçirirken Charlie’nin ona 4 ay boyunca çalışabilmesi için yardım teklif etmesi ve arkadaşlıklarının bundan sonra daha samimi bir şekilde ilerlemesi üzerine kuruludur. Artık sırrı bilen Charlie ile hemşirenin, sigorta şirketlerinden bilgi saklamasıysa işin diğer bir yanı. Yine sürekli yorgunluğu ve aynı zamanda gerçeği ortaya koymak için her şeyi yapmaya hazır bir kadının gücünü harika bir şekilde izleriz.
Saf kötülüğün Charlie şahsında ulaşabileceği düzeyi ve tahribatı izlerken, bir insan neden bu kadar kötü olabilir sorusunu düşürüyor aklımıza. Film buna direkt bir cevap vermiyor. Charlie’nin annesiyle ve boşandığı eşiyle yaşadığı sorunlar, belki sevgisizlik, kişiliğindeki öldürme hissini süreklileştiren, güdüleyen psişik neden olarak görülebilir. Tam da bu noktada izleyici, “Evet Charlie saplantılı bir seri katil. Ama bu her şeyi açıklar mı?” sorusuna doğru yol alıyor. Ki film süresince Amy ve çocuklarıyla kurduğu ilişki, onlara yardım etme çabası, acaba suç işleyeceği ortamı yaratma çabasının bir ürünü mü yoksa içindeki iyilik kırıntılarının dışa vurumu mu? Ancak final sahnesinde itiraf ettiği suçlarını bile Amy’e yapıyor olması onun iyi bir insan ve anne olmasından dolayı mı yoksa ondan gördüğü sevgi ve yakınlıktan mı kaynaklı? Soruları çoğaltmak mümkün. Ancak ortada hükümlü bir gerçek var. Bu gerçek film boyunca yüksek sesle gösterilir. Biz bu sesin peşine düşeriz. Yaşı, cinsi, ırkı ne olursa olsun ölen hastalar. Yok olan değerler. Sadece değerler de değil ilkeler, kaideler, bilinenler, bilinemeyenler, bilinememezlikler… Soru sormanın anlamsızlığı kalır ortada.
Amy’yi “İyi Hemşire” kılan ne? Kendisinin de yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen yoğun bakım hastalarına gösterdiği özveri mi? Tedavisi ve sağlık sigortasının başlaması için gerekli olan çalışma süresini doldurmamasına rağmen işten atılmayı göze alarak yoğun bakımdaki ölümlerin nedenini ortaya çıkarmaya çalışan polislerle işbirliğini kabul etmesi mi? Ya da suçunu itiraf ettirmek için Charlie’yle bir seri katil olduğunu bildiği halde konuşması, sevgiyle dokunması mı? Bunlar polisle işbirliğinin bir gereği mi? Yoksa bir seri katile bile insani bir yaklaşım gösterebilen saf bir iyilik hâli mi? Ya da şöyle mi demeli, Notre -Dame’nin Kamburu’nun içinde miyiz? İyi kalpli kötü olabilir mi?
Film bu soruları sorduruyor ama cevabını izleyiciye bırakıyor. Zira film seri katil hemşire Charlie üzerinden saplantılı bir bireyin ne kadar kötü olacağını verirken daha büyük bir kötülüğü deşifre ediyor. İyi Hemşire filmini tartışmasız “iyi” kılan da tam bu nokta. İyi hemşirenin kalbi mesela fiziksel olarak dayanacak gibi değil.
Charlie kötülüklerini ve seri cinayetlerini sürdürebilmek için çok da zorlanmıyor. Çalıştığı hiçbir hastane yoğun bakım hastalarının şaibeli ölümleri sonrası olayları gizleyip Charlie’yi işten çıkartarak sorunu çözmüş oluyor. Ve o yeni cinayetler için başka bir hastanede iş bulup içindeki doyumsuz kötülüğü sürdürüyor. Evet, Charlie bir seri katil. Peki kendi kâr hırsları nedeniyle olayları örtbas eden hastahane sahipleri, yönetim kurulları, onlarla işbirliği ve maddi çıkar ilişkisi olan siyasetçiler, polis ve adli kurumlar. Bu cinayetlerin açığa çıkmaması için uğraşan bir sektör ve uzantıları. Hastalarına insan olmaktan çok birer kazanç kapısı olarak bakan o üst düzey yöneticileri. Daha büyük bir kötülüğün yaratıcıları değil mi? Daha başka bir ifadeyle bu hastalıklı sistem olmasa Charlie kendi hasta ruh hâlinin ürünü bu cinayetleri sürdürecek bir ortam bulabilecek mi? Şu çok açık ki bir kötülük ancak kendisinden daha büyük ve sistematik bir kötülüğün içinde kuluçkaya yatarak varlığını üretir, saklar ve süreklileşebilir. Ta ki ‘iyi birisinin-birilerinin’ çıkıp ‘dur’ demesine kadar.
Tıpkı filmin sonunda sorgu odasında “İyi Hemşire” Amy’nin, cinayetleri neden işlediği sorusuna seri katil Charlie’nin verdiği cevap gibi: “Çünkü bugüne kadar hiç kimse bana ‘dur’ demedi.” Zira artık herkes suça iştirak edebilir.
Çok güzel bir anlatım severek sizi takip ediyoruz
Ben de her mevsimin bahar esintilerini🥰