Kalbi yırtılan bir kahramanın yama yaptırmak için terziye gitmesi fikri ilk aklıma gelen resimdi. Sonra sözcükler geldi. Hep öyle olurdu. Sözcükleri sözcükler değil resimler yazdırırdı. Masanın başına çabucak geçmezsem renklerin kaybolacağını bildiğimden hızla not almaya başladım.
“Kalbim yırtılınca yama yaptık,” tümcesini yazdım ilk. Gerisi çok hızlı geldi, araya sözcük oyunları da karıştı. Baştan öyle çok plan yapmam, sözcükler yerini bulur. Çoğu tümce ve paragraf beklemediğim yerlere giderdi.
Olay kahramanı doğururken mekân da eksiklikleri kapadı. Tutmayan kuponlar, dikiş tutturamayan âşıklar ve rengi tutmayan yamalarla kalbin de telefon gibi bir kılıfa sahip olması öyküye bambaşka bir ekonomi getirdi.
Vazgeçemediğim söz oyunlarını da eklemesem olmazdı. Bu kadar oyunbaz bir dilin de sorunları bitmiyordu tabii. İlk taslaklarda olay örgüsünü takip etmek oyunlar sebebiyle zorlaşıyordu. Bir yandan da öyküyü ileri taşıyan düğümler sözcük oyunlarının ta kendisiydi.
Aklımdaki resim tam anlamıyla belliydi. Kalbinin tam üzerinde bir yama taşıyan, bunu sevdiği insandan deliler gibi saklamaya çalışırken dikişleri birer birer yırtılan, kambur bir gencin resmi gözlerimin önündeydi. Bu resmi en iyi şekilde öyküleştirecek paragraflar bir türlü oluşmuyordu. Çünkü omurga güçlü değildi.
Kahramanı bir yürüyüşe çıkardım. İstanbul’un satıcılarını, vefasız tanıdıklarını başına üşüştürdüm. (Gaddarlığım yerindeydi.) Daha da gaddar olursam öykünün daha iyi olacağını biliyordum. Kahramanın karşısına acımasız bir düşman çıkarmam gerekiyordu tabii. Her şeye ben müdahale edemezdim. Deus Ex Machine’e sığınmanın lüzumu yoktu. Peki kalbi yamalı bir gencin en büyük düşmanı kim olabilirdi?
Yanıt: Metropol.
Modern bir öyküde modern bir kahramanın düşmanı kendisinden önce yaşadığı şehirdi. İstanbul’un kötücüllüğü Kalp Yaması için en ideal düşmandı. Hem tanıdık hem de kahramanı zorlayacak kadar güçlü bir kötüydü. Beşinci ve altıncı taslakta akıcılıkla ilgili çalışmalar yaparak öyküyü sesli okumaya başladım. Kahraman gibi kalp mağdurları yarattım. Öykünün geçtiği dünyada ekonomik üstünlüğü silikon kalp kılıfı kullananlara verdim. İnsanlar kalpleri kırılmasın diye uzak ülkelerden kılıf siparişleri veriyor ve birbirlerine kalpleriyle hava atıyordu. Ve bu metropol karmaşasının arasında bir kahraman kalbinin rengiyle tutmayan yamasıyla iki büklüm dolaşıyordu. Evet, aklımdaki resim tam da buydu. Tabii öykü hala bana göre vasattı. Son halini alması için iki üç taslak daha gerekiyordu. Çünkü yazarların aklındaki resim her zaman kusursuz olmazdı.