Bay Muannit Sahtegi’nin Notları, Vüs’at O. Bener’in kurmacayla otobiyografiyi karıştırarak okuyucuya sunduğu eseridir. Yazar kendi hayatından ögeler alıp, yarattığı kurgusal karakter Muannit Sahtegi’nin hayatıyla harmanlar ve güvenilmez anlatıcı tekniğinin başarılı bir şekilde kullanıldığı bir kitap çıkarır karşımıza. Kitabın güvenilmez anlatıcıya sahip olduğunu destekleyen en büyük kanıtlardan ilki, Muannit Sahtegi’nin bir yazar olması ve yazdıklarının bir okuyucu kitlesiyle buluşacağından haberdar olmasıdır. Olayları yaşayan Bay Muannit Sahtegi olmasına rağmen olay örgüsünü istediği gibi yazma özgürlüğüne de sahiptir. İkinci kanıt ise kitap boyunca okuyucunun aklındaki sorunun Vüs’at O. Bener hayatını Muannit Sahtegi üzerinden mi anlatıyor, yoksa hayatından parçalar koyarak kurmaca bir eser mi oluşturuyor olmasıdır (Koç, 2020). Okuyucu Bay Muannit Sahtegi’nin 1979 ve 1987 yılları arasındaki ruhsal çöküşüne tanık olur. Nurdan Gürbilek’in Vüs’at O. Bener’i sıkıntılı içeriklerin, yokluğun, ters ayrıntıların yazarı olarak tanımlaması bu kitap ve dolayısıyla Muannit Sahtegi için oldukça geçerlidir (2007, s. 199). Fazlasıyla inatçı ve ters bir adam olan Muannit Sahtegi’nin günlüğünde karşılaşılan ana temalar şöyle sıralanabilir: Ölüm ve intihar düşüncesi, korku ve kaygılar, sevgisizlik, yabancılaşma, zamana yenik düşme, toplumsal ve politik gerçeklikle çatışma (Gümüş, 2008). Bu yazı, Bay Muannit Sahtegi’nin bir anti kahraman olduğunu savunacak ve yıllar boyunca anti kahraman olmasına neden olan yabancılaşmasını kaygı, sevgisizlik ve ölüm temaları üzerinden inceleyecektir.
Bay Muannit Sahtegi’yi yabancılaşma sürecine iten en önemli sebeplerden biri de duyduğu ardı arkası kesilmeyen kaygılarıdır. Kitapta yıllar içindeki hiçleşme süreci, para sıkıntısı, siyasi gelişmeler gibi toplumsal olaylardan veya kendiyle yaptığı hesaplaşmalar, etrafındaki insanlarla olan ilişkisi gibi sosyal olaylardan ortaya çıkan kaygılarla çevrilidir. Bu kaygılar halihazırda ters bir insan olan Muannit Sahtegi’ye çevresinde gerçekleşenlere karşı olumlu tepkiler vermeyi unutturmuş gibidir (Gümüş, s.48). Kitap boyunca Muannit Sahtegi’nin para konusunda ne kadar kaygılı olduğunu sık sık görürüz. Muannit Sahtegi çevresinin de sıkça söylediği gibi cimri bir adamdır fakat dönemin getirdiği ekonomik çöküntü ve geçinme kaygısıyla cimriliği daha da kötüleşir. Danışmanlıktan ve emeklilikten aldığı aylıkların ancak harcamalarını karşıladığından yakınır ve zamanla harcadığı her şeyin hesabını tutmaya başlar:
“Dün gecenin ölçülü hesabı 1900 lira. Hah-ha, fatura alırsanız, 190 lira vergi iadesi alırsınız. O da içkiyi hesaptan düşmezse patron. Peki en az yüzde on bahşiş ne olacak? Pardösü tutma parası. Yağmur deli gibi indiriyor, at kendini taksiye, 350 lira da o, etti mi sana net 2250 lira. (…)” (s. 36).
Gümüş’ün de vurguladığı gibi Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik kriz, Fatoş’un evinin kirasının 1974’te 1425 lirayken 1984’te taşınmak istediği evlerin kirasının 25.000 liradan başlamasından veya Muannit Sahtegi’nin 1979’da yediği bir yemeğin fiyatı 48 lirayken 1984’te yediği bir yemeğin fiyatının 600 lira olmasından rahatça görülebilir (s. 53). Ekonominin nispeten daha iyi olduğu yıllarda bile fiyatlardan söylenen Muannit Sahtegi’yi gittikçe kötüleşen ekonominin daha da yıprattığını söyleyebiliriz. Cimrileştikçe güvensizleşmekte ve kaygıları artmaktadır. Yaşam koşullarının güçleşmesi aynı zamanda toplumsal olaylara olan tepkilerini de daha karamsar bir hale getirmiştir (Gümüş, s. 55). Muannit Sahtegi içinde bulunduğu 70’li yılların beraberinde getirdiği terör ve çatışma ortamına sessiz kalamaz, haberlerde duyduğu şeylere olan yorumunu da notlarına ekler. “[E]nflasyonist, bereket hümanist değil- baskının alabildiğine üstümüze çullandığı, Baretta’lı, Kalaşnikof’lu dinamitli günler dönemi”nde gerçekleşen ara seçimlere şöyle söylenir Sahtegi:
“Yirmi beş ilde AP, oy oranını yüzde elli dörde yükseltirken, CHP yüzde kırktan yüzde yirmi dokuza yuvarlandı. Açık beş milletvekili toptan, kırk dokuz senatörün otuz yedisi AP’ye gitti. TİP solda sıfır. Sol toplamı denizde damla bile değil. Demirel’in gerdanı daha kırmızı.” (s. 48).
Muannit Sahtegi sevgisizlik içinde boğulan bir insandır ve bu durum onu toplumdan yabancılaşmaya sürükleyen etkenlerden biridir. Muannit Sahtegi sevgisizliğini üvey kızı Fatoş ile geçirmeye çalışır, yalnızlığını onunla paylaşır. Bay Muannit Sahtegi’nin Fatoş’a böyle bağlanması ilginçtir çünkü kitap boyunca onu insanlarla anlaşamayan, topluma karışamayan bir insan olarak görürüz. Öyle ki yine para hesabı yaparken sabuna ihtiyacı olduğunu fark edince bir anda “Koltukaltlarım koku giderici diye yutturulan fısfıslardan fısfıslanmayacak. (…) Pastırma da yemeli. Beter kokmalıyım. Pastırmalı ter kokusuna bayılmalı herkes.” diyerek insanlara sinirlenir (s. 24). Kendine karşı bile sevgi beslemeyen bu karakter dolayısıyla sevebildiği tek insan Fatoş’a çok bağlıdır, hatta Fatoş gittiği zaman hayatının tepetaklak olacağını söylemektedir (s. 14). Nitekim, Fatoş İngiltere’ye okumaya gittiğinde kendini neredeyse tepetaklak olmuş bir şekilde bulur. Gittikçe yalnızlaşır, zaten tutunmakta zorluk çektiği yaşam karşısında daha da güçsüzleşir. Aynı zamanda ekonomik olarak da sıkıntı çekmeye başlar çünkü Fatoş’un aylığından gelen destek de kendisiyle birlikte gitmiştir. Hem duygusal hem de ekonomik olarak belirsizliğe düşmesi onu daha da karamsar bir hale sürükler. Muannit Sahtegi her ne kadar Fatoş’un kızı olduğu konusunda ısrarcı olsa da bu ilişkinin tam olarak bir baba-kız ilişkisinden farklı, en azından Muannit Sahtegi’nin “tuhaf uyduruk” şeklinde tanımladığı bir ilişki olduğu bariz ortadadır (Gümüş, s. 24). Cinsellik ve sevgiyle karışık Muannit Sahtegi’nin yaşadığı bu garip ilişki ruhen çökmüş olduğu 1987 yılında okuyucuya daha net gözükür:
“Birkaç ay önce miydi? Evine uğramıştım. “Fatoş’çuğun hasta da pasta” dedi, kapının eşiğinde. Ayakkabılarımı çıkardım. “Ateşin var mı?” “Var”. Serçe parmağımla ağzından yoklayacaktım her zamanki gibi. Önledi. Boynunu gösterdi. Dudaklarımı dokundurdum usulca. Titredi hafifçe, ürperdi. Kızardım galiba. “Olsa olsa 37,1. Korkma, bir şeyciğin yok.” (s. 81)
Vüs’at Bener’in kullandığı yazınsal dilin titreşiminden de anlaşılabileceği gibi bu paragrafa bakılınca ikili arasında cinsel bir gerginlik olduğu anlaşılır. Fakat yazının başında da belirtildiği gibi bu kitap güvenilmez anlatıcının mükemmel bir örneğidir. Bu yüzden olay, Muannit Sahtegi’nin olayı kendi algıladığı şekilde de okuyucuya sunulmuş olabilir. Bu nedenle Sahtegi’nin Fatoş’a verdiği önemin babalık duygusunu aştığı söylenebilir ama Fatoş için durumun aynı olup olmadığını söylemek mümkün değildir.
Bay Muannit Sahtegi’nin Notları’nda gördüğümüz şey karakterimizin yaşadıklarının ve halihazırda onda bulunan kişilik özelliklerinin onu 1979-1987 yılları arası nasıl korkunç bir ruhsal çözülüşe ittiğidir. Kitap tarihleri takip ederek okunduğunda fark edilecek şey Muannit Sahtegi’nin 1979 yılında bir olaya verdiği tepki ile 1987 yılında bir olaya verdiği tepki tamamen farklıdır. Gümüş’ün de belirttiği gibi bu durum Bay Muannit Sahtegi’nin bilinciyle ruhsal yapısının yıllar içinde eridiğine, kişiliğinin zayıfladığına kanıttır (s. 29). Aynı şekilde Muannit Sahtegi de gittikçe kötüleşen bir durumda olduğunun farkındadır, sonuçta birdenbire değil çöke çöke bu günlere geldiğini kabul etmektedir (s. 22). Sonu bitmeyen kaygılar, korkular, belirsizlikler ve geçim sıkıntıları Muannit Sahtegi’yi bedenen ve ruhen korkunç bir şekilde yıpratır. 1979’da günlüğüne “Saçmayı saçma kılmayı deneyeyim.” diyerek içinde bir yazma isteğiyle başlar ama 1987 yılında “(…) [S]açmayı saçma kılamamışım besbelli!” diyerek yazmasının anlamsızlığına dikkat çeker (Gümüş, s. 20). Yıllar içinde çöküntüsüyle yazınsal dil değişir ve Muannit Sahtegi’nin ruhsal çözülüşü geri dönülemez bir hale gelir. Bunu en net görebildiğimiz olay 1984 yılında yaşadığı kenef baskınıdır. Aynı durumda kalan normal bir insanın vereceği tepkiden çok daha farklı olarak Muannit Sahtegi’nin düşündüğü şeyler şunlardır:
“Tüü, unuttum, buzdolabında iki şişe bira vardı, niye akıl edemedim. Umarım ılımamıştır, belki de buz gibidir. Çabuk. Vırk, zırk. Vallaha, iyice soğuk. Doğru odaya. Aç şu pencereyi, çıkar cıgara paketini, yak üst üste. (…) Otur yatağın ortasına, sabahla.” (s. 71).
Sonuç olarak, Bay Muannit Sahtegi yazmasının anlamsızlığını üç beş yüz yıl sonra, tez konusu bulmakta zorlanan bir üniversite öğrencisinin bu yılgın dönem özet kesitinin yüzeysel notlarından yararlanabilme olasılığıyla geçiştirmeye çalıştı (s. 56). Bu düşüncesi kitabın yayınlanmasından otuz yıl sonra final yazısı konusu arayan bir birinci sınıf üniversite öğrencinin arayışıyla gerçekleşti. Bir dakika, bunu isteyen Muannit Sahtegi miydi, yoksa başından beri her şey Vüs’at O. Bener’in düşünceleri miydi? Bu sorunun cevabını ise kitapta her ne kadar Vüs’at O. Bener’in hayatından alıntılar olsa da bu kitap kurmaca, anti kahraman bir karakter olan Muannit Sahtegi’yi anlatır.
Kaynakça
Bener, V. (2020). Bay Muannit Sahtegi’nin notları. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Britannica, T. Editors of Encyclopaedia (2016, January 13). Antihero. Encyclopedia
Britannica. https://www.britannica.com/art/antihero
Gümüş, S. (2007). Kara anlatı yazarı Vüs’at O. Bener. İstanbul: Can Yayınları.
Gürbilek, N. (2007). Kör ayna kayıp şark: edebiyat ve endişe. İstanbul: Metis Yayınları.
Koç, Y. (2020). Bay Muannit Sahtegi’nin Notları’nda Güvenilmez Anlatıcı. Söylem, 5(01), 150-153.