GONCA ÖZMEN – BİLE İSTEYE ÜZERİNE FIRLAK BİR BAKIŞ
şairşairşairşairşairşairşairşairşairşair
‘’Şiir aleti bence öyle korkunç ve mesuliyetli bir alet ki -her işçi kendi kullandığı alet hakkında galiba aynı şeyi düşünür- şiire ömrünü veren adamın sadece ‘genç şair’ den başka ve daha yüksek bir merhaleye ulaşması lazım gelir kanaatındayım. Orta kıratta hikayeci, hatta romancı olabilir, ama şair ya şairdir ya değildir, bu işin -aletin mahiyeti icabı- ortası yoktur.’’
Nazım Hikmet, Kemal Tahir’e yazdığı mektuplardan birinde yukarıdaki tariften söz eder. Burada can alıcı olan taraf yazının sonundaki ‘’aletin mahiyeti icabı’’ ifadesidir. Yani şiirin mahiyeti icabı iyi şair, kötü şair yoktur. Ya şairdir, ya da şair değildir. Bu tanımlamanın dayandırıldığı noktayı biraz açalım: Şiirin dünyasında bütün nesneler, eşya ve tabiat birer iddiadır. Somut olan bütün iddiaların önce hakikate yaraşıp yaraşmadığına bakan şair, yaraşır bulduklarını insan fıtratına uygun görür ve kullanır. Bu cihetteki bir mahiyetin akılcı ve görüntüsel bütünlükte olmasını sağlayan şair ya vardır, ya yoktur.
İyi şair, kötü şair ayrımından cayarak şairin bizatihi varlığını tayin edip edemediğine bakmak lazımdır.
Yazıya niçin böyle başladım: Gonca Özmen’i her andığımda onun için evvelemir büyük harflerle ve yüksek sesle ‘’şair’’ diyorum. Ortasız, şakasız, apaçık şair. Dünyadan payını almış, ona sarkıntılık etmekten hoşlanan bir salınımla kuruyor şiirlerini. Aklın yapay bulduğu hiçbir olanağı gerçekçi saymaz. Yeterli bilgiye ulaşmak onun için bir ihtiyaç değildir. O bütün açıklarını tahayyül etmekte zorlanmadığı uçlarla kapatır. Şiirin dünyasında bütün nesnelerin, eşyanın ve tabiatın birer iddia oluşu Gonca Özmen’nin kontrol altında tutmayı başardığı bir tasarruftur. Bu üç olanağa teslim olmadan ve onların çizgisini reddederek şiirler kurmak, tarihimizde eşi az görünür bir hadisedir. İmge anlayışı, şiirindeki saydam yapısökümlük, dil ayrılığına uğramadan takip ettiği ikincil taraf Bile İsteye kitabının merkezini oluşturur. Sen’e seslenmeyi seslerin en üstünü sayar bir hali vardır kanaatindeyim. İkinci tekile yüklediği mana ve sorumluluk kitap boyunca bir yığın mısrada kendisini ele verir.
Bu yazıda söz konusu bu üstün mısralardan yalnızca birini anmakla yetineceğim. Şiir tarihimizde bu kadar katmanlı, bu kadar seri, bu kadar kılcal, bu kadar sorunsuz, bu kadar eğimsiz çok az mısra vardır sanıyorum. Bünyesinde hiçbir hafifseme barındırmayan, tek başına büyük bir gösteri haline gelebilecek güçte olan, şairin aslında aynı zamanda tasarımcıların ve yapıcıların en üstünü olduğunu ispatlayan ve kitaptaki Vardı isimli şiirde geçen bu mısradan sonra(tasarımcıların ve yapıcıların en üstünü sözüyle anlatmak istediğim şey şairin iyi bir mekanik işçisi olduğu değil, şiir için gerekli olan zaman- algı- anlatım- sezgi ve düşünce gücünün insanı doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren duygularla ustaca bir araya getirilmesidir) kendime bir avanta verdim ve daha da yüksek bir sesle Bile İsteye diye bağırıyorum.
bir leopar karda dolaşmış derdin ellerime dokundukça