

Şiirimizde bir hayrettir Nilay Özer. Yaratılışını anlamlı hale getirirken kendiyle ters düşmeyen nadir şairlerden. Boyasız, örtüsüz. Birçok kabiliyete öncülük edecek mahiyettedir. Batı biçimlerinin sürekli taşan, artan, fazlalık haline gelen deyişleri yoktur şiirinde. Dengesini bizzat şiirden alır. Şiirde kurduğu dengenin misyonu yine kendiliğidir. Korkuluklara Giysi Yardımı, Nilay Özer’in yine kendiliğinin bir sonucudur. Uygunluk aramaz, uygunluğu kendi yaratır. Çağdaş toplumların vermemesi gereken ödünleri işaret etmekten kaçınmaz. Sezgilerine dünyayı dahil etmez, dünya onun sezdiği kadar dünyadır. Bu bağlamda üçüncü kitabı Korkuluklara Giysi Yardımı’nı bir “bilinç” gibi önümüze koymuştur. Burada bilinç kelimesini hususi olarak kullandığımı belirtmemde fayda var. Çünkü bilinç, insanoğlunun varlık alametlerindendir. İnsan bu alametin gereğince şekillenir. Nilay Özer de bu kitabıyla bir “şekillenme’’ sunar bize. Özellikle birkaç şiirinden seçtiğim bazı mısralar üzerine bu bahsi daha da ileriye götürmek isterim:
yüzümü ilgilendirir küçük işaretlerin
-şehirde jazz var
yutkunsan akşamın ekmeği kabarıyor
konuşsan anıları bir yanardağın
ey külünden doğmanın ve acının yeraltı
kim ki inanmıştır gövdesine yanılır
-ey külünden doğmanın ve acının yeraltı
ne ayıp bir çiçeğin ulu orta açılması
-park
Nilay Özer’i şiirimiz için önemli hale getiren şey kanaatimce kaygısızlığıdır. Belki de bu kaygısızlıktan elde ettiği yürüyüşle kuruyor şiirlerini, bilmiyoruz. Bize sunduğu şekillenmeden anladığımız şudur ki; toplumların kitlesel olarak alışkanlıklarını belirleyen etkenler tarih boyu pek az değişiklik göstermiştir. Kitlesel reaksiyon başlı başına bir çağırmadır. Yönetime karşı, işkenceye ve alıkoymaya karşı, düzenbazlığa ve rüşvetçiliğe karşı, onursuzluğa ve itibarsızlığa karşı, başlı başına aşka karşı bir çağırma. Bunları göz önüne alarak çağırma eylemine dahil olan her insanın söylediği ilk söz şiire dahildir. Bu noktada, Nilay Özer’in her sözü buradaki ilk söz mahiyetindedir. Kaygısızlığı, eminliği ve gözü karalığı buradan gelir. Şiiri en önce buradan düşünmüştür. Bu sebeple dengesini bizzat şiirden, yani hayatın içinden alır. Şehirde Jazz Var şiirinden aldığım yukarıdaki mısrada şunu görüyoruz: Bütün kara parçalarında, insanı doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren bütün meselelerin çıkış noktası olarak bir bilinç yeterlidir. Kişi bu bilincin keşfini tamamladıktan sonra kendi mezrasının yapılaşmasına yönelir. Sanatçı bu yapılaşma esnasında elindeki taşı nereye koyarsa oradan tarih boyu şekillenecek olan her şeyden pay alır. Nilay Özer, şiirini kurarken bu bilinci dışarıda bırakmaz. Aksine her zaman elinin altında bulundurur. Okura yüklediği bir sorumluluk varsa o da budur. Bu bilincin farkındalığıdır. Ey Külünden Doğmanın ve Acının Yeraltı şiirinde geçen mısralarda ise Özer’in şiirdeki yapı sorununa nasıl kafa yorduğunu görüyoruz. Şiirin yalnızca anlama dayalı bir bütün olmadığını, düşüncenin şiiri nasıl ‘’şekillendirdiğini’’ konuşacak olursak hayli uzun sürer. Bu bahsi özetlemekle yetineyim: Nilay Özer, şiir üzerine düşünen ve onu durmadan geliştirmenin yollarını arayan bir şair. Bunu yaparken insanın, siyasetin ve ekonominin felsefesine uğrar mutlaka. Çünkü bütün bunların insan bilincini şekillendiren temel etkenler olduğunun farkındadır. Atlamaz, boşluk vermez. On ikiden vurulmayan hedef onun için daima sakınca arz eder. İnsanı ortalayan bir dünya anlayışıyla hareket eder şiirlerini kurarken. Düşünceden geçirilmiş, sistematik bir halde damıtılmış seziler onun şiirinin direkleridir. Bu şiirinde geçen -kim ki inanmıştır gövdesine yanılır- mısrasını dökerken aslında arka kapıda bekleyen düşüncelerin çokluğundan da söz eder. Onun için gövde, ruhu çevreleyen bir korkuluktan ibarettir. O korkuluğa giydirilen her giysi aslında insan ruhunun açıklarını gizlemeye yarayan birer imdat bayrağıdır. Bu hususla Nilay Özer’in düşünsel becerilerinin çokluğu şiirine de yansımış ve destek olmuştur dersek yanılmış olmayız. Park şiirinde ise eleştirmenin, karşı durmanın, ironik bir kabullenişin temsili vardır. Olağan olanın eskitildiği, hor görüldüğü, yok sayıldığı ve insanın/tabiatın aksine yorumlandığı bir çağın güzellemesi de ancak böyle olurdu/olmalıydı.
Şiir zekâsı diye bir şey varsa ki kanaatimce var, bunun en büyük göstergesi Nilay Özer şiiridir diye düşünüyorum. Şekillendiren, hiç olmazsa şeklin istikametini gösteren kodların yorumsuz doğruluğunu ispat çabasına düşmeden olduğu gibi şiire aktaran nadir şairlerden. Üstelik şiirin böyle bir vazifesi yokken, şairin bunu; kendisini bir bilirkişi gibi görmeden yapmasını da ayrı konuşmak/kutlamak gerek. Dilerim ki bugünlerde yayımladığı yeni kitabı Yüzü Kelebeklerle Örtülü ile beraber bütün yapıtları kaybolmadan bir bilinç gibi önümüzde durmaya devam eder.