OĞUZ ERTÜRK / ŞEHRE GİRİŞ TALİMİ
ÜZERİNE FIRLAK BİR BAKIŞ
prompter hazırsa başlıyorum şiire
şehre giriş talimi
vaziyet aldık karışmadı ortalık,
demek ki herkes memnun cenazesinden
laboratuvar ve morga inen
mer
di
ven
çıkarmadı çocukları bodrum katından
ne çok bulaştık ithal edilmiş devrimlere
ana haber bülteninde okunacak şiir
/harita bilmeyince soru kaçıran türk
üzülür elbette yanan konser biletlerine/
real politika bilmeyen çocuklar atlası
korkuluk icat edilir korkulardan önce
balkon ipinde kuş intiharı
‘’1922 yılında, Anadolu’nun bir ölüm-kalım savaşından perperişan, bitkin, aç-biilâç, yıkıntı halinde çıktığı bir zamanda, akıl almaz bir vurdumduymazlıkla yazmıştır …’’ / Turgut Uyar, Orhan Seyfi Orhon’un o dönemlerde yazdığı bazı hafif şiirlere karşılık bu ifadeleri kullanmıştır. Burada Uyar’ı bir otorite olarak görmekten ziyade, onunla bu konuda fikirdaşlığımızın temiz siciline dayanarak bir şeyler söylemek isterim. Şiirin, kendisini doğuran çağın istikameti doğrultusunda yönleneceği kanaatindeyim. Bu yönleniş ortaçağın kuram dışı, ıskaya ve az bilgiye dayalı görüşleri gibi temelsiz değildir. Türkiye’nin geçmişten günümüze belirli aralıklarla giydiği bazı gömlekler var. O gömleklerin kalıplarını ve desenlerini öyküyle, romanla anlatır bizim yazarlarımız. Fakat o gömleği bize kimin temin ettiğini ancak şiirle saptayabiliriz. Bu saptayış kıvrak bir telkinle mümkündür. Telkini ortaya çıkaracak olan ise bilgidir diyebiliriz. Şiir o bilginin kaynağını işaret ederek kişiyi sürekli zinde tutma hevesindedir bazen. İşte Oğuz Ertürk de ikinci kitabı Şehre Giriş Talimi’nde, kitaba ismini veren şiire bu mısra ile başlıyor. Meclis konuşmalarından tutun da meydanlarda büyük bir organizasyon haline getirilmeye çalışılan mitinglere kadar düşünelim. Saptama, telkin ve bilgi. Bu üçünü ıskalayarak kürsülerden yalnızca slogan atılan böyle bir dönemde şiire elbette ‘’prompter hazırsa başlıyorum şiire’’ diye başlamak gerekliydi. Bu taşlama, bu ima, bu gönderim şiirimizin yukarıda bahsettiğimiz yönlenişine iyi bir örnektir.
Bir ikinci husus şudur ki ana haber bülteninde okunacak şiir’de yer alan -merdiven- dizesinin formu bize bir grafik sunuyor. Bu bir nevi istatistik çizelgesidir. Şiirimizin cumhuriyetle beraber ne yanda durduğunu, nasıl ilerlediğini, batıdan aldığımız etkiyi kendi sahamıza ne kadar indirebildiğimizi gösteriyor. Ertürk bu mısralardaki -merdiven- kelimesini tıpkı bir merdivenin basamakları gibi kullanarak şiirin çağrışımsal fonksiyonlarını kendince yoklamıştır. Bu yoklayış her ne kadar cılız bir girişimden ibaret olsa da kültürel iktidarın kol gezdiği günümüzde gerekli bir hamledir. Kelime tercihlerimizden siyasi boyutlarımızı sezebilen günümüz toplumu için Oğuz Ertürk’ün bu merdiven girişimini mevcut gidişata dair bir dışlayış olarak görüyorum. Tabi kitapta yer alan bazı şiirlerde Ertürk de hemen hemen her şairin düştüğü o ham tuzağa düşerek şiirini bir ‘’bildiri’’ olmaktan kurtaramamıştır. Buna başka bir yazıda izah getirmek üzere şimdilik noktayı koyuyorum.
real politika bilmeyen çocuklar atlası şiirinden seçtiğim yukarıdaki mısralara bakalım. Burada bir işleyişin mevcut olduğunu görebiliyoruz. Okul toplumlarında eğitim adıyla gündeme sürülen takvimler, müfredat bozuklukları, tarihi yalanlar ve ‘’sicilsiz toplum algısı’’, o kitlenin kültürel boylarıyla olan mesafesini açıyor. Bu sıska gibi gözüken fakat tarihi bir boyutu olan ayrıntının farkındadır Oğuz Ertürk. Yine de bu mısralardaki tarihsel millet algısından yana olmadığımı da belirtmek isterim.
balkon ipinde kuş intiharı şiirinden aldığım bu dize ise kitaptaki en yoğun, en dolu, en başarılı dizelerden biri. Bir tanımlama gayreti, olağanüstülükler karşısında kişinin düşünmeye başlayacağı yerleri işaret eden bir gösterge. Yaralanan kimsenin yaralandıktan sonra ne yapacağını bilmesi sahtekarlığını ortaya koyan bir ayna. Dönemin insanlarına dair bir kavrayış. Üstelik Oğuz Ertürk bu mısrayı kurarken kelime sıralarına da hayli özen gösteriyor. Burada korkulardan önce korkuluk icat edilir deseydi bunu bir atasözü, bir deyiş, bir mani gibi alacaktık. Fakat o harflerden şiir kurma sanatına hakim bir şair olarak korkuluk icat edilir korkulardan önce dedi ve dizenin güzelliğine gölge düşürmedi.
Şiir bir ilan mıdır?
Kitabı okurken bu soruya cevap aramaya çalıştım bir yandan. Kitaptaki bazı şiirlerin slogan attıran havası şiirin ağır toplarına biraz ters düşüyor. Şairin kelimeleri fısıldayarak söylemesi diğer insanların en güçlü çığlıklarına denktir görüşünü sürdürdüğümüze göre burada Ertürk’ün daha sakin kalıplar oluşturarak, tarihi meselelerden biraz uzaklaşıp kendi ruhunun boyutlarını adımlamasını temenni ediyorum. Oğuz, iyi bir dil avcısı. Dil ustası demiyorum, iyi bir dil avcısı diyorum. Arıyor. Sürekli arıyor. Bulduğu yerde inanıyorum ki ciddi bir yükseliş kaydedecek. Oğuz Ertürk şiirini sevmeye ve okumaya devam edeceğim.