1.
Kolçak’ın Akbabalar Çağında kitabı Semt, BAŞKalaşan Kent ve Akbabalar Çağında olmak üzere üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm olan Semt’e baktığımızda birçok konuyla karşılaşıyoruz: dönemin ötekileştirdiği etnik kökenli-kimlikli insanlar, trans cinayetleri, kadın şiddeti, eril düzen, katliamlar ve devlet mekanizması. Bunlar genel itibariyle Kolçak’ın bütün şiirleri için söylenebilecek şeyler. Ben bu yazıda ise kitabın genelindeki umut-umutsuzluk, düşlenen kent gibi konular üzerinde durmaya çalışacağım.
Kolçak, ilk şiiri olan “Ey Dünya” ile okuru selamlıyor, özünden geldiğini belirtiyor, geldiği özü de son dizelerde şöyle veriyor: “Hareler getirdim mevsimler boyu/ Harcanmamış sözler, gülüşler/ Ceplerim çocuk sesleriyle dolu”(sf.7) bu gelinen özün aslında düşlenen kentin-semtin özü olduğunu ilk şiiriyle imliyor bize Kolçak. Ardından gelen ve neredeyse her şiirinde özelde ülkemizin, genelde de dünyanın ince ince resmini çiziyor. Yer aldığımız ülke-dünya ve yaşanılması istenilen ülke-dünya Kolçak’ın dilinde semt olarak karşılık buluyor. Özellikle “Bir Gün, Çalınır Kapımız” şiirinin tamamına işaret eden bir düş vardır. Bu düşte anneler ölü de olsa çocuklarını okşar, silahlar sularla doldurulur.
Karanfil, Kolçak’ın şiirinde birkaç yerde geçer. Geçtiği yerlerde de sanki Cansever’e bir selam gönderir gibi Cansever’in karanfildeki kullandığı işlevi kullanır. Karanfil imlemesi Kolçak’ın şiirinde umudu resmeder. Kimi yerde yaşlı birinin paltosunun cebinde kendisine yer bulurken, kimi yerde de genç bir kızın saçlarında yer bulur.
İlk bölümün sonunda yer verdiği “Kendini Asamayan Yarasa” şiirinde ise sanki düşlenen semt kurulmuştur artık: “Bir ara kaldırıp kafamı şehre baktım/ Dokumacı kuşlar yeni bir dünya örüyordu ötede”(sf.34) ikinci bölümde de düşlenen bu semtin içinde bir sevgili vardır. Kolçak’ın düşlediği semt kurulunca sonrasında gelen şiirlerde ise daha çok sevgi işlenmiştir: “Zamansız açan begonvil telaşında hüzün/ Denize bakan semtlerden örülmüş/ Masum bir elbise giydiriyor ya sana/ Omuzlarından başlasam/ Bitirebilir miyim kıyılarında”(sf.41) bu bölümde yer alan şiirlerde de kışın imlediği yine yıkılması istenilen düzeni/kenti imgeler: “Kokun bir nefeste çekilmiş gibi mavi/ Alabildiğine yaz, çok Haziran/ Oysa, bizim evin yokuşunu donduran/ Uzun kışlar olmasa/ Sevgilim derdim sana”(sf.41)
2.
Burada da Kolçak’ın şiirindeki bazı olumsuz kısımlardan bahsedeceğim. Bazı şiirlerinin dize sonlarında yer alan “den-dan, se-sa, me-ma, dır-dur-dür.” Vb. tekrarları okuyuş açısından her ne kadar sade gibi görünse de amatör bir hava katmış: “Ömrün derildiği yerlerden geliyorum/ Salkımlardan, söğütlerden/ Umudun ufukla kesiştiği yerlerden”(sf.7), “Allı morlu günler serpeceğim kırlara/ Dünyanın kaç çocuğu varsa/ O kadar fidan dikeceğim yeryüzüne/ Ve bir o kadar şiir gökyüzüne”(sf.9) okuyuş açısında sorunlu birkaç yerden daha söz etmek gerekirse bazı kelimelerdeki harflerden dolayı okuyuş sekteye uğramış: “biliyormuşçasına”, “Taşlar atarcasına” gibi yerlerde “s-c, ş-ç” gibi kullanımlar okuyuşu zorlamış. Dudak ünsüzlerinin bir dize içinde çok fazla yer alması da yine Kolçak şiirinin olumsuz yanlarından birisi.
Dize tekrarları genel itibariyle şiirlerde pek sırıtmaz, tabii başarılı şekilde kullanılırsa. Ancak Kolçak birçok şiirinde dize, kelime ve kelime grubu tekrarları yapınca şiirinin genel sadeliğini, kalitesini biraz olsun bozmuş diyebilirim. Bunun yanında çok az olsa da bazı dizeleri tek nefeste okunmayacak kadar uzun. Bu da yine kaliteli bir kitabın olumsuz yanlarından birisi olmuş.
Toparlayacak olursak: Kolçak’ın Akbabalar Çağında kitabı hamasi söyleyişten kendini kurtarmış, bireysel izlek üzerinden toplumsal bir anlatı şiirine ve söyleyişine yaklaşmış iyi bir ilk kitap.