Barış Bıçakçı kitabında “Yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlatmaktır, anlamsız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir.”diyor. Yazar, çürümüş dereotunu çöpe atışını ve turşu kavanozunu açışını yazmaya cüret ediyor.Sinek ısırığı kadar önemsiz günlük olayları yazarak okuyucuyu etkileme başarısını gösteriyor. Gündelik hayatın tekdüzeliğini yazıp okura ulaşabilmesi takdire şayan.
Üçüncü kişi ağzıyla anlatılan hikâyemiz Cemil ve babasının kaldığı hastane odasında başlıyor. Yazar olma hayaliyle yaşayan, mucizelere inanmayan Cemil, dosyasını yayınevine gönderiyor ve güzel editörden gelecek haberi bekliyor.
Ankara’nın dışında toplu konutlarda oturan Cemil, inşaat mühendisliğinden yazarlık uğruna istifa ediyor.Cemil’in sorunsuz bir yaşamı sevdiği bir karısı olmasına rağmen onun anlamlandıramadığı huzursuzluğuna ve varoluş mücadelesine tanık oluyoruz. Üst kattan banyosuna akan su, Cemil’in yaşamına da sızıyor adeta.Yazar, bunu şöyle ifade ediyor:
“Halbuki sızıntı hep vardır ip gibi yaşadıklarımızdan, okuduğumuz kitaplardan, seyrettiğimiz filmlerden zihnimize akan bir şeyler hep vardır.”
Işıksız hayatına anlam katan üniversite arkadaşları da onun gibi hayatın çelişkileri ile mücadele içindedir. Vaktiyle Metin ve İlhanla müzik grubu kurmayı, şiir kitabı çıkarmayı düşünüyorlar ama ne yazık ki bu hayallerin hiçbiri gerçekleşmiyor. Daha kötüsü hayal kurmaktan da vazgeçiyorlar. Cemil, komşunun torunu Berkan’ın yazdığı kötü hikâyeler ile oyalanıyor bir dönem. Başarız hikâyelerine rağmen Berkan’ın heyecanını, umudunu kıskanarak izliyor. Delikanlının çok ilginç diyerek anlattığı hikâyeler aslında onu hiç ilgilendirmiyor. Her şey yerinde sayıyor ve ona göre “Hayat hiçbir yere varmıyor.”
Cemil’in editörle konuşmaları Barış Bıçakçı’nın edebiyata dair düşünceleridir aslında.
Cemil, yazdıklarının içinde çok fazla aforizma olduğunu biliyor ve bunların okuyucu tarafından beğenilmemesinden endişe duyuyor. Sonra aforizmanın edebiyat için bir tehlike olmadığını ispata çalışıyor.
Aforizma belki bilmek demek değildir ama bilmek çabasıdır, ona en azından bir başlangıç önermesine verilen değeri vermek gerekir. Şu da yeteri kadar açık değil mi? Aforizma modern insanın kullandığı bir ağrı kesicidir. Hiç olmanın ağrısını dindirir.Sonra ağrı yine başlar.”
Barış Bıçakçı okuduklarından da sıkça söz ediyor eserinde.Tek tek not aldığım eserlerin birkaçını paylaşayım:
William Faulkner’ın Döşeğimde Ölürken
Virginia Woolf’un Mrs Dalloway
Mehmet Günsür’ün Hırça Mapası
Yusuf Atılgan’ın Bodur Minareden Öte’si
Füruğ Ferruhzad’ın Kuş Ölümlüdür şiiri
Macculers’in Yalnız Bir Avcıdır Yürek’i
Sinek Isırıklarının Müellifi’nde gençken dinledikleri şarkılara, geçen zamana ve her şeye rağmen hiçbir yere varmadan devam eden hayata dair roman yazmak isteyen müellifin arayışını, aşkı sorgulayışını, zamanı geri sarışını, okudum. Cemil’in sıkıntılı arayışı kitap boyunca sürüyor.Tıpkı eserde adı geçen Füruğ Ferruhzad’ın “Kuş Ölümlüdür” şiiri gibi… Umutsuz, çaresiz ne aradığını bilmeden…
İçim sıkılıyor
İçim sıkılıyor
Avluya çıkıyorum ve parmaklarımı
Gecenin gergin teninde gezdiriyorum
Hiç ışık yok
Hiç ışık yok
Kimse güneşle tanıştırmayacak beni
Kimse serçelerin şölenine
Götürmeyecek beni
Uçmayı anımsa
Kuş ölümlüdür…