“(…)tek bir defa aldattı annemi
defne yaprağıyla kaynattığı
gümüş kaplı hayatında
o da kabuğuna işlediği
utanmaz bir zeytin ağacıyla(…)”(s.9)
Dizelerinin bağışlayıcısıdır Gökhan Arslan. 2011 yılında okurla buluşmuş “babam beni niye öldürdü?”* Kendi adıma gecikmiş bir okumada; insanların yüzlerinden, duruşlarından hareketle şairin hüznü betimleyiş seansları karşıladı beni ilk sayfalarda. Söz konusu hüzün; devletin anlam değiştirdiği dönemlerden, katmanlı acılardan kalma bir hüzün. Bellekteki izleri portresinde taşıyan ömürlerden geçiyor Gökhan Arslan şiiri!
İsimler sözlüğünü tutuyor darbelerin, mücadelelerin. Bu bakımdan saf yaşantıdan besliyor şiir süzgecini. Vardığımız noktadan kitabın adına doğru yola çıkarsak, “baba” kavramından duyulan gurur, bilinçaltında bir gölgeye dönüşüyor. “baba” ulu, acıların en büyüğünü yaşamış, farklı atmosferlerin havasını solumuş bir varlık. Her şeyi yaşayarak şaire bir şey bırakmamış bu noktada. “Baba” yaşanan acının muhteşemliğinde oğluna “daha fazla”sı için şans bırakmamıştır. Bu yüzden tekrarından doğan bir sitemdir “anne, babam beni niye öldürdü?” Bu sorunun “anne”ye yöneltilmesi ise, en yakın tanık olmasından kaynaklanır.
Metinler arası bir bilinç akışı ölümün sükûnetini bozuyor sık sık. Şairin birikimi okuru hazırlıksız yakalayan bir tuzağa dönüşüyor kimi zaman. Kitapları karıştırıp ölümlerin hayata bıraktıklarının izini sürüyoruz okur olarak:
“(…) politik bir figür
haile selasiye(…)”(s.22)
“(…)basmane garına
kruşşşşçev
diye gelen trenler
dubcekdubcekdubbcek
diyerek kalkarlardı
kalbimin doğusuna(…)”(s.25) dizeleri aynı zamanda siyasi figürler üzerinden şairin ideolojik yönelimlerini yansıtan dizelerdir. Bu dizelerdeki “Nazımvari” üslûp ise dizenin temasını tamamlayan önemli bir unsur olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
“Baba” kavramı, kimi bölümlerde soyut bir nitelik kazanıyor. Bu bölümlerde şair “baba” kavramı ile toprağın ve toplumun geçmişini özdeşleştiren dizeler sunuyor okuruna:
“(…) babam;
Mardinli bir arapla
Siirtli bir kürdün
Bol küfürlü kavgası(…)”(s.29)
Tarih dersi veriyor Gökhan Arslan. Siyaset tarihi, edebiyat tarihi, -geniş tanımıyla-sanat tarihi… Bunu bilgiçlikle yapmıyor. Okuruna bilginin lekesiz dişlerinden bakmıyor. Sadece anılarını tekrar ederek yapıyor bunu. Kendince bir terapi yöntemi geliştiriyor. Şefkat tohumu ekiyor kalbimize istemsizce. Sonra da “Vay be! Neler olmuş dünyada!” deyip şairin sözüne geliyoruz: “anne, babam beni niye öldürdü?” Tercümesi: “Anılara- Dünya’nın anılarına- şöyle bir bakıyoruz da, bize yaşayacak bir şey bırakmamış Dünya! Yaşayacak bir şey kalmamışsa ölmüşüz biz!”
“(…)1986 meksika
Maradona’nın tanrının eliyle
Attığı golden sonra
Nasıl da kalkıp
Yırtık bir dünya atlasında
Aramıştım Falkland adalarını(…)”(s.31)
“(…)ve annemin feryadı
Bir rüzgâr gibi
Dalgalandırırken yulafları
Zehirli bir yılanın
Alaca derisini işliyorum
Küf tutmuş tenime(…)”(s.32)
Bir büyü ile karşılaşıyoruz sık sık dizelerde. Betimlemenin uçsuz bucaksız ekin tarlalarını andıran gücünü kullanıyor şair. Kısa kesmiyor resimleri…
“(…) ayağımda kara lastikler
Tütün tarlalarında unuttuğum
İsimsiz çocukluğumu
Şimdi yokluğunla büyütüyorum(…)”(s.32) Bu dizeleri alıntılarken duygusal davrandığımı itiraf etmeliyim. “tütün kolası”***nın acısını iyi bilirim. Eline aldığın ekmeğe bile tütünün acısı bulaşır. Boğazına düğümlenir. Ne çok benzer ölümlerin acısına.
Anılarla başlayan dizeler her seferinde toplumun ortak geçmişinden izlere dönüşüyor. Şair, bunu “birbirimize ne kadar benzediğimizi” göstermek için bilinçli olarak yapıyor:
“(…)hisarönündeki çiçekçiye
günlerce bıkmadan, usanmadan
zeytin çiçeğini anlatmış
(…)
babam;
teos’ta yağmura yakalanan piknik
bornova’da kimsesiz bir sendika(…)”(s.42-43)
Son bölümde şiir, bir “toparlanma” havasına bürünüyor. Derin üzüntüler içinde umut kırıntıları barındıran burukluklara dönüşüyor şiir. Kapanış da bu atmosfer içinde gerçeklşiyor:
(…)şimdi oturmuş yedi yıl sonra
yaralı çıkarken bir şiirden
babam, diyorum
artık
oğlum.”(s.64)
*Gökhan ARSLAN/ babam beni niye öldürdü?/ Yeniyazı Yayınları/ Kasım 2011
**Gökhan Arslan/babam beni niye öldürdü?/Yitik Ülke Yayınları/ Mart 2019
*** Tütün işlerken tütün yaprağında bulunan siyah, acı, zifti andıran bir madde ellerde ve elbiselerde birikir. Bu maddenin temizliği çok zordur. Benim memleketimde( Denizli- Gözler Kasabası, yeni adıyla Gözler Mahallesi) bu maddeye tütün kolası denir.
-Akatalpa Temmuz 2017/ Sayı: 211’de yer almıştı.