Yanan şehirler’in şairi götürdüğü boşlukta Lupoc ile yolumuzu kesiyor. Dünyaya açılan bolca kapısı bulunan şair Erkut Tokman, Lupoc ile gün yüzüne çıktı. En az kitaptaki şiirler kadar farklı bir tanıtım kampanyasıyla sosyal medyada adını duyuran Lupoc, şairin şiire dair attığı bambaşka adımların müjdecisi olarak görülebilir.
Konumuz Lupoc. Fakat ben söyleyeceklerimin altını doldurmak için “Açık Şiir” hareketine de değinmek istiyorum. Yakın zamanda Altay Ömer Erdoğan, Neslihan Yalman ve Erkan Karakiraz Kaos Çocuk Parkı’ndan kitaplarını okurla buluşturdular. Kitapların üçünü de okuduğumda organik şiir kardeşlikleri gözüme çarptı. Hatta Gürült ile Anglosakso’nun (İkisi de Kaos Çocuk Parkı etiketi taşıyor) birbirini tamamlayan distopik tavırlarını söz arasında dile getirdim. Belli bir süre sonra ise Erkut Tokman, Altay Ömer Erdoğan, Erkan Karakiraz ve Neslihan Yalman’dan oluşan isimler “Açık Şiir” manifestosuyla karşımıza çıktı. Bu manifestodaki maddelere katılırım katılmam bu ayrı konu. Fakat şiirimizin ihtiyacı olan bir hamle olduğunu düşünüyorum. Bu dört ismin son şiir kitaplarının söz konusu hareketi bütünlediği görülecektir. Benim burada dikkatimi çeken Erkut Tokman dışında kalan isimlerin tematik yoğunluğuna rağmen Erkut Tokman’ın dolayısıyla Lupoc’un teknik arayışlara ve bu arayışın şiirsel olanaklarına daha çok yoğunlaşması olmuştur. Şiirin dur-kalkları içinde kitabın sonuna kadar okura rahat vermeyen parantezler, çeşitli işaretler ve anlam katmanları bir okur olarak beni oldukça huzursuz etti. Belki de böylece Erkut Tokman hedefine ulaşmış oldu. Hayatın bizi giderek içine çektiği huzursuzluğun dramatize edilişi verili dizelerden okura sekiyor:
“…Çoğalarak çarpan (ses)X(in)yankısı hapis benliğe
(ses)X(im), (ses)X(iz), (ses)X(biz)
(iz)/-l-e-d-/(im) sesi yanlış bölünmüş bir hecede
İdim bir imbiğe (yol), açığa çıkmak için
(ses)idim yankısını çağıran edim…”(s.17)
Açık Şiir’in performans vurgusundan hareketle yolu kesilen dizelerin hayata olan izüşümünü hissettirmesi açısından okurun tespitlerini bekliyor. “…Üretilmiş nesnelerde ruhların ikamet etmeleri nadir değildir…”(s.127)**şeklinde bir sözünü “Nesnelere Bakış” yazısında okuduğumuz Claude Lévi-Straus; Erkut Tokman’ın Lupoc’ta şiiri diri tutma girişimine de ışık tutmuş oluyor. Bu teknik imkânın kullanılmasıyla okuru bir “akamayan”a çeken şair böylece şiiri nesneleştirerek kalıcılık kartını oynuyor.
Şiiri teknik açıdan nesneleşmeye indirmek de Lupoc için haksızlık olacaktır. Bu sebeple yeniden Açık Şiir’in kapısını çalmak gerekiyor:
Açık Şiir -madde 4. Mekâna taşınmasının ötesinde, günün siyasi, sosyal ve yaşama ilişkin koşullarını yansıtmaya eğilimlidir; toplum ve sanatla ilgili siyasi, toplumsal konuları da içerebilir, hatta sosyo-politiktir; teorisini pratiğinden çıkarır.***
Toplumsal dönüşüm burada Lupoc’un anahtar sözcüğü olarak ayıklanmalı diyorum. Teknolojik ve bilimsel atılımlar, sanal dünyanın sunduğu düzen, uluslararası güç dengelerinin çizgisinde bir nokta gibi helak olan bireyler bizi içine düştüğümüz kuyunun ironisiyle karşılıyor Lupoc’ta. Böylece bize kendi parantezlerini açarak bizi bir katman daha derine gömmüyor mu? Okurun gömüldüğü yerdeki çırpınışı Lupoc’u kinetik olabilmenin ironisinde kalıcı kılacaktır. Dizilerde bile en çok deli kralların(Game Of Thrones) hatırlatıldığı bu düzen içinde akıllı kalmanın eleştirisi lupoc’un derinlerinde soluk almaya devam edecek. Çünkü bu bir akış(!)
“…Sanma ki sandalın ömrü adaya varır
Koca okyanus da çaresiz
l-u-p-o-c!
Ben bir nehre kaçtım l-up-o-c
Bilmeden yine seni ararken…”(s.42)
Söz konusu kaçışın adresi olarak sunduğu alt gerçekliğin eleştirisini görebilen okura asıl gerçeği göstermeyi vadediyor şair!
“…Hakikat için geçerli olan mutluluk için de geçerlidir: Kişi ona sahip olmaz, onun içinde olur. Aslında sarmalanmış olma duygusundan başka bir şey değildir mutluluk: Annenin içindeki o ilk sığınağın sonraya kalmış imgesi…”(s.117)**** diyen Adorno’nun gerçekliğini sahiplenirken aslında bu düşünceye yapıştırdığı maskı okura sunarak asıl gerçekliğin bireyi asla mutlu edemeyeceği bilgisini de veriyor. Ve uygarlığın çağırdığı tüm gerçeklikleri kapsayan bir kabuk çiziyor. Zaten kendisi de Levent Karataş ile yaptığı söyleşide bu kapsayıcılık konusuna dokunan birkaç cümle söylüyor:
“Lupoc un çağı ne şimdiki zaman ne gelecek ne de geçmiş zaman. Lupoc’un çağında hepsi var çünkü. Lupoc çağlar ve zamanlar üstü bir bakışa sahip. Sizin de söylediğiniz gibi uzayın sakinleri olan bizlerin özgürlüğü de bu kimliksizlikler ve dilsizlikler içinde öznelerin ve nesnelerin aracı ve tutsağı haline getirilmiştir. Bunun için içimizdeki gerçek insanı geriye çağırmak ve onun içindeki sesi uyandırmak gerektir. Lupoc herkesin içindeki bu kayıp insana ve iradeye seslenmektedir…”***** Burada yapıcı bir eleştirel değini olarak Lupoc’ta karamsar havanın daha ağır bastığını belirtmekte fayda görüyorum. Ütopya-Distopya-Gerçekler üçgeninde ilk ve son köşelerin daha dar açılı kaldığı düşüncesindeyim.
Bununla birlikte sunduğu teknik olanaklar tartışmasız şiirimize yeni bir soluk kazandıracaktır. Tek şiirden oluşan bir kitap olması bir yana -ki daha önceleri çokça denenmişti- dize içi ve sese dayalı avangard girişimler Lupoc’u teknik açıdan çok özel bir noktaya taşıyacaktır. Ayrıca Açık Şiir’in tematik açılımları güçlü isimlerine biçimsel açıdan üstlendiği tamamlayıcı rolün bu harekete güç kazandıracağını düşünüyorum.
*Erkut Tokman, Lupoc, Ve Yayınevi, İstanbul, Ekim 2019
**Claude Lévi- Strauss, Bakmak, Dinlemek, Okumak, YKY, İstanbul, 2016
***https://www.facebook.com/pg/aciksiirhareketi/posts/?ref=page_internal
**** Theodor W. Adorno, Minima Moralia, Metis, İstanbul, 2014