“Gece zor metin” Gece ile ilgili birçok çalışmada bu veya buna benzer ifadeler gördüğümü hatırlıyorum. Gece’nin nesi zor, neresi zor diye düşündüm belli bir süre. Aklıma gelen soruları ve kendimce cevaplarını sizinle paylaşmak isterim.
Zorluktan kasıt, okuma güçlüğü mü? Hayır, çünkü iki, üç saat içinde tek seferde okuyup bitirmiştim ilk okuduğumda. Türkçe baskısı iki yüz otuz bir sayfa. Güneli Gün ile beraber tercüme ettikleri İngilizce baskısı ise mizanpaj farklılıkları sebebiyle yüz kırk sayfa. Yani hacimli bir eser değil.
Kelime tercihlerinden dolayı mı “zor metin” diye düşündüm. Hayır, Bilge Karasu kelime seçimi konusunda çok katı kurallara sahipti. Alıntı kelime veya eski kullanmak şöyle dursun, sırf alıntı diye “ve” bağlacını bile kullanmıyor. Dil devrimi rüzgârıyla gelmiş ve bugün kullanılmayan birkaç kelimeyi saymazsak ortalama bir lise öğrencisinin dahi sözlüğe bakmadan okuyabileceği bir eser. Öyleyse Gece’nin zorluğu kelime tercihleriyle ilgili değil.
Metin sıkıcı olduğu için mi zor diye düşündüm. Bilakis, heyecanlı bir metinde olabilecek birçok şeye sahipti. Aşk mektupları, gizli örgütler, çatışmalar, mücadele, iz sürme ve diğerleri. Tansiyonu yükseltebilecek birçok unsur.
Gece bize bir şeyleri mi dayatıyordu? Türk romanında çok karşılaştığımız “öğretmenlik yapma” hevesine mi kapılmıştı? Bunun için bunalıyor, metni bitirmekte zorlanıyor muyduk? Kesinlikle hayır, aksine Karasu buna ters bir tavır sergiliyordu Gece’de. Türk romanının doğuşundan beri gelen “sevgili okur, sen bunları bilmezsin. Ben yüce Türk aydını olarak sana roman adı altında bunları öğretiyorum” tavrından eser yoktu Gece’de.
Peki hiç evet diyebileceğimiz, “zor metin” diyenlerle hemfikir olabileceğimiz bakış açıları yok mu? Elbette var.
Ben de kitabı okurken bu gözle bakmıştım bir noktaya kadar. Yani sürekli olayları zihnimde bir sıraya oturtmaya çalıştım, sebep sonuç ilişkisi aradım, karakterlerde tutarlılık aradım. Ancak Gece’nin nihayetine yaklaştıkça böyle yapmamam gerektiğini yine Gece öğretti bana. Doğrudan söyleyerek değil, anlatı biçimi ile yansıtarak. Eseri bitirdiğimde ise buna ikna olmuştum. Belki hâlâ okumayanlar vardır ve kitabın sonunu öğrenince hevesleri kaçar diye daha fazla ayrıntı vermiyorum.
Nasıl klasik anlatı bize bir ders vermek istiyorsa eleştirmenlerimiz de sıklıkla romanların sanat eseri olduklarını ihmal edip, sadece toplumun yansımasıyla, oradan çıkarılacak derslerle ilgilenmeye başlıyorlar. Bu gözle bakınca Gece zor bir metin oluyor. Çünkü doğrudan bir ders, mesaj vermiyor yahut en fazla laf arasında bir şeyler fısıldıyor.
Divan şiirinde ne zaman sevgili ve aşk görsek Allah aşkı diye yorumlamak, bir romanda ne zaman işçi, köylü, ezilen görsek Marksizm’e yormak, biraz at gözlüğü ile bakmak ve meselenin özünü kaçırmak gibi geliyor. Yahut her okuduğumuz eserde dönemin izlerini arıyorsak bizim bir dönem meraklısı olarak tarih kitaplarını okumamız gerekmez mi? Anlatıcı bize dönemi anlatan bir vakanüvis midir? Hayat dersi veren bir öğretmen midir? Yahut roman sadece bir mesajı iletmek için bir araç mıdır yoksa ruha, zevke hitap eden bir sanat eseri midir?
1. Eleştirmenlerin Çağdaş Batı romanının yeniliklerini ve anlatım tekniği gibi özelliklerini bilmemesi,
2. Eleştirmenlerin amatör derekede ideolojik tavırlar sergilemeleri, zevk ve hoşlanma gibi öznel yargılarla yapılan eleştirilerin yaygın olması,
3. Romanın kurgu, teknik, üslup gibi özelliklerinin yok sayılıp yalnızca konuya odaklanılması, kurmaca ile gerçeğin birbirine karıştırılması,
4. Edebî eserde mutlaka bir mesaj veya çözüm formülü bulunması gerektiğine olan inanç ve karşılaştırmalı eleştiriye rağbet edilmemesi.[1]
Jale Özata (Dirlikyapan)’ın tezini[2] ve başkaca incelemelerin küçük bölümlerini saymazsak Gece sürekli dönemiyle ilişkilendirilerek okunmuş ve biçim özellikleri ihmal edilmiş. Gece bir Türkiye tasviri midir? Karasu askeri darbeleri ve sağ sol çatışmasını anlatarak mı dünyaca ünlü bir romana sahip oldu? Yoksa dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli tarihlerde var olmuş baskıyı, yani Jale Özata’nın deyimiyle baskı kurmanın evrensel yollarını roman sanatının en incelikli teknikleriyle işlediği için mi? “Bu böyledir!” demediği ve bizim onu kendi kendimize keşfetmemize, hissetmemize, keyif almamıza müsaade ettiği için mi?
Evet o zaman Gece neden zor metin sorusunun yanıtını bulduk sanırım. Biçim özellikleri alışageldiğimiz anlatılara benzemiyor. Ne karakterlerin başı sonu belli, ne olayların, ne de mekânların. Olayların kronolojik sırası da yok. Hatta o kadar karışık ki hangisinin önce hangisinin sonra geldiğini anlamak için dedektif gibi iz sürmeniz gerekiyor. Örneğin bir bölümde karlı yolda yürüdüğünü söylediği için kış mevsimi olduğuna kanaat getirmiş, o günün üzerinden üç ay geçtiğini belirten bölümün de doğal olarak ilkbaharda geçtiğini kabul etmiştim. Gérard Genette, zaman atlamalarında aradan geçen zamanın belirtilmemesini “metni öldürmek” olarak yorumluyor[3]. Gece’de ise geçen süre çoğunlukla belirtilmez ve hatta zaman atlaması olduğunu kendi gayretimizle, iz sürerek tespit ederiz.
Gece her ne kadar zor metin olarak kabul edilse de biçim yönünden incelenmeyi de en az o kadar hak ediyor. Eserden illa bir mesaj alacaksak bunu sadece ne söylediğine bakarak değil ayrıca nasıl söylediğine bakarak çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum.
Gérard Genette’in anlatı çözümleme yöntemini önce açıkladıktan sonra aynı yöntem ile Gece’yi biçim yönünden incelediğim tezimde[4] Gece’nin biçim özelliklerinden yola çıkarak bir izafiyet mesajı verdiği yorumunda bulundum. Bunun dışında karakterler ile Jung arketiplerini, mekanlar ile Escher tablolarını, Gece’nin açılış bölümü ile Don Kişot’u, Gece’nin kapanış bölümü ile Schrödinger’in kedisini ilişkilendirerek bu yorumumu metnin sınırlarından taşmadan desteklemeye çalıştım. Zor bir metin miydi? Gece’ye yakışır şekilde cevap vereyim, “hem evet, hem hayır” Temennim başka anlatıların da biçim yönünden farklı kişilerce ve farklı yöntemlerle incelenmesi.
[1] Gürsel Aytaç, Çağdaş Türk Romanı, 14-16 s.
[2] Jale Özata, Bilge Karasu’nun Gece’sine Metin ve Okur Odaklı Bir Yaklaşım
[3] Gérard Genette, Narrative Discourse an Essay in Method (çev. Jane E. Lewin), 35. s.
[4] Bilal Uyanık, Bilge Karasu’nun Gece Adlı Romanının Göstergebilimsel Çözümlemesi