Hesperus’un Enkazı – Henry Wadsworth Longfellow
Türkçesi: Mustafa Kadir Atasoy
Hesperus yelkenli bir gemiydi
zangırdayan okyanusta yol alan
kaptanı güverteye kızını koymuştu
ikisi de bir kadere mecbur olmuştu
eğil bak gözlerine; mavi keten çiçeğini görmek için bak
yanağında sökecekmiş kızılca şafak
oydu mayısta hiç gelmeyecek yaz
ve alıç tomurcukları gibiydi, beyaz
şimdi dümenin ardında duruyor kaptan
ağzında piposuyla bekleyen gölge
fark etmişti rotasının saptığı bu bölge
batıda is ve sis, doğuda pus, duman
İspanyola’dan gelen yaşlı denizci
gemisini limana çekmiş
bir kasırga çıkacağından söz etmişti
“şu ay, dün geceki haleli,
şimdi neden ortalıkta yok” dedi
piposunu tüttürdü kaptan
acı bir ifadeyle gülümsedi
rüzgar daha soğuk, daha sesli üfürdü
kuzeydoğudan o korkunç uğultuyla
gelmişti kar, okyanusa düştü
dev dalgalar köpürerek üşüştü
fırtına var gücüyle davranmıştı
tekne karşı koymaya çalışırken
titreyerek durdu korkmuş bir at misali
sıçradı palamarı uzunluğunca
“buraya gel, buraya gel küçüğüm
ne olur sakın korkma
üstesinden gelip atlatacağız
yenemeyecek bizi bu fırtına
paltosuyla sarmalayarak kızını
acı rüzgardan korumaya çalıştı
kırık direğin kesip halatını
onu pruvaya bağlamıştı
“babacığım çan sesi duyuyorum
söyle bana bu ne olabilir?
ancak bir sis çanı kayalıklardan
bizi okyanusa yönlendirebilir”
“babacığım duyuyorum top seslerini
söyle peki bu ne olabilir?
böyle havada bütün tekneler
dalgalar içinde kaybolabilir”
“ve parıldayan bir şey görüyorum
babacığım bir şey söyle”
ama cevap veremezdi babası artık
kaskatı bir cesetti o, ne yazık
dümene dolanmış ölü bir adam
göklere bakıyor gibiydi şimdi
fenerin ışığı aydınlatıyordu
o donuk ve karlı gözlerini
kız ellerini birleştirdi, dua etti
belki de tekneden kurtulabilirdi
Mesih’i anımsadı dalgaların durulduğu
Taberiye gölünde
karla karışık kapkaranlığın
ve kasvetin içinde kaybolan tekne
yelkenleriyle çarşaflı bir hayalet gibi
Norman’s Woe’ya sürüklenmişti
fırtına giderek azaldığında
tahtını uğultuya bıraktığında
sesler sustu, dalgaların
kayalıkları dövdüğü duyuldu
dalgalar bükülüyor, bir yay çiziyor
korkunç enkazı sürüklüyordu
içlerinden bir dev güverteyi aldı götürdü
mürettebatı sulara süpürdü
kızcağız da vurdu, vurduğu yere o bembeyaz
taraklanmış yün gibi yumuşak dalgaların
ama zalimdi, boynuzu gibi sivri kayalar
o kızgın boğaların
takır tukur öten tabutuyla, buzlu bir kefen
birkaç tahta kalmıştı güverteden
böyle bir şekilde kutsanıp battı
kükredi dev dalgalar kahkaha attı
şafak söktüğünde sahil boyunda
bir balıkçı kahrolup çok üzülmüştü
sürüklenen direğe sımsıkı bağlı
çünkü bir peri kızını görmüştü
gövdesini dondurmuştu soğuk okyanus
güzel gözleri tuzla buz
tutup kahverengi saçından
dalgaların okşadığı yosunlar gibi
Herperus’un acı hikayesi işte bu
o fırtına, kar, dev dalgalar ve su
Ulu Tanrım bizim gibi aciz kullarını
felaketten uzak tut, kederden koru
Yazarlığa ilk kez Amerikan İngilizcesi’ne tercüme ettiği Dante’nin “İlahi Komedya” adlı eseri ile başlamış ve Fireside Poets (Şöminebaşı Şairleri) adlı edebiyat akımına katılarak bu akımın beşinci üyesi olmuştur. 1807 yılında Portland – Maine’de Stephen ve Zilpah ςiftinin çocuğu olara dünyaya geldi ve bugün Wadsworth-Longfellow House olarak bilinen evde büyüdü.
Babası bir avukattı. Anne tarafından dedesi Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda bir generaldi. Longfellow’un Stephen (1805), Elizabeth (1808), Anne (1810), Alexander (1814), Mary (1816), Ellen (1818) ve Samuel (1819) adlarında yedi kardeşi vardı.
Henüz üç yaşındayken anaokulu seviyesinde bir okula yazdırıldı. Altı yaşında Portland Academy’ye girdiğinde okuma ve yazmayı oldukça iyi biliyordu. 14 yaşına kadar burada kalan Longfellow 1822’de Bowdoin College’a girdi. Bowodin’de yaşamı boyunca dost kalacağı Nathaniel Hawthorne ile tanıştı.
1825’te Bowdoin College’de (Bowdoin Yüksekokulu) öğretim üyeliği yapmaya başladı. 1826-1829 yılları arasında Britanya, Fransa, Almanya, Hollanda, İtalya ve İspanya’yı gezdi. Fransızca ders kitabı yazdı, İtalyanca ve İspanyolca seyahat klavuzu hazırladı.
1836’da Haɾvaɾd Üniveɾsitesi’nde işe girdi. Gece Düşünceleɾi’ni (Voices of the Night) 1839’da, Baladlar ve Diğeɾ Şiiɾleɾ’i (Ballads and Otheɾ Poems) ise Demiɾci Köyü (The Village Blacksmith) ile beɾabeɾ 1841 yılında yayınladı.
1854 yılnda Haɾvaɾd’dan emekli oldu ve kendini tamamen edebiyata veɾdi. 24 Maɾt 1882 taɾihinde 5 gün boyunca kaɾın zaɾı iltihabı ile boğuşaɾak hayatını kaybetti.
Cenazesi heɾ iki eşinin de gömülü olduğu Cambɾidge, Massachusetts’deki Mount Aubuɾn mezaɾlığında defnedildi. 1884’de Londɾa’daki Westminsteɾ Abbey’deki Şaiɾleɾ Köşesine ilk kez biɾ Ameɾikalının, onun heykeli kondu.