“Toplum ahlakı dişten farksızdır, ne kadar çürükse toplum o kadar acı çeker.”diye bir ifade geçiyor Dişlerimin Hikâyesi’ndeki Tacito’nun kısmet kurabiyelerinde. Latin Edebiyatının çağdaş ve aykırı seslerinden Valeria Luiselli, Dişlerimin Hikayesi’nde sıradışı bir müzayedecinin hayatını anlatıyor ve anlatımında, hikâyecilik sanatını ele alıp hikâyelerin değerini, kelimelerin varlığını irdeliyor.
Kitap “Hikâye, Hiperbolik, Parabolik, Çembersel, Alegorik, Eliptik ve Doğru mu Yanlış mı?” başlıklarıyla yedi bölümden oluşuyor. Anlatı sırası, sırasıyla müzayedeci Otoban’dan onun hayatını kaleme almak isteyen Vora’ya sonra da yazarımız Luiselli’ye geçiyor Kitabın sonunda ise Luiselli’nin editörünün hazırladığı “Doğru mu Yanlış mı?” bölümü yer alıyor. Bu bölümde okuyucu, kitapta geçen bilgilerin doğruluk payını öğreniyor. Örneğin“Virginia Woolf, daha otuz yaşındayken psikiyatrı, depresyonun sebebinin diş köklerinin çevresindeki bakteri öbekleri olduğu yolunda bir teori ortaya attı. Çözümü –bu durumdan en çok etkilenen– üç tanesini çekmekte buldu. Faydası olmadı. Ağzında bir dolu takma diş olan Bayan Woolf intihar etti.”bilgisi doğru. Kristof Kolomp’un bir yumurtayı masaya dikine durdurduğu anektodu, “PastörizeOperatörlüğü” diye bir mesleğin gerçekte var olduğu, Natal diş diye doğuştan gelen bir diş rahatsızlığının varlığı, Omega Müzayede Evi’nde John Lenon’un dişlerinin satıldığı, papağanların gerçekten depresyona girebilen hayvanlar olduğu, tütün fabrikası okutmanlığı diye bir mesleğin varlığı ve eserde geçen pek çok ifade kitabın sonunda editörce doğrulanmakta.
Dişlerimin Hikâyesi, gerçekten de dişlerin hikâyesini anlatan, farklı bir kurguya sahip enteresan bir kitap. Uzun süren bir diş tedavisi gördüğüm dönemde, kitabın ismi dikkatimi çekmişti. Yazar, Gustavo Sanchez Sanchez namı diğer Otoban’ın hikâyesiyle tanıştırır bizi bu eserinde. Otoban, kendisini eserin başında ve muhtelif yerlerinde şöyle tanımlar:”Dünyanın en iyi müzayedecisiyim ama kimse bilmez, çünkü ihtiyatlıyımdır. Adım Gustavo Sánchez Sánchez, gelgelelim herkes bana Otoban der, beni sevdiklerinden olsa gerek. İki kadeh rom içtikten sonra Janis Joplin taklidi yapabilirim. Kısmet kurabiyesi yorumlayabilirim. Tıpkı Kristof Kolomb gibi bir yumurtayı masanın üstünde dikine durdurabilirim. Japonca sekize kadar sayabilirim: ichi, ni, san, shi, go, roku, shichi, hachi. Sırtüstü yüzebilirim.”
Gustavo Sánchez Sánchez, doğduğunda ağzında dört dişi vardır ve çok çirkin bir bebektir. Natal diş denilen bu nadir durumla dünyaya gelen kahramanımız küçük yaştan itibaren çirkinliğini adeta örtmek istercesine çok çalışır, çok yeteneklidir, pek çok alanda kendini ispatlamaya çalışır. Meyve suyu fabrikası bekçiliğinden sonra müzayedeciliğe gönül verir. Bir gün, bir müzayedede Marilyn Monroe’nun dişlerini satın alarak kendi dişlerinin yerine taktırır. Çekilen on dişini de bir gün lazım olur diye saklar. Artık ağzında Marilyn Monroe’nin dişlerini taşımanın verdiği mutlulukla gülücükler saçar etrafa. Sakladığı on dişinin her birine değişik hikâyeler daha doğrusu biyografiler kurgulayarak müzayedelerde yüksek fiyata satar. Otoban sıradan bir müzayedeci değildir, iyi bir hikâye koleksiyoncusudur. Sattığı nesnelerden ziyade onlar için kurguladığı hikâyeler dikkat çeker. Esasında eşyalara değer katan da bu kurguladığı hikâyelerdir. Otoban, hikayelerinde, Platon’dan, Augustinus’tan ve Montaigne’den, Rousseau’dan, VirginiaWoolf’tan, LuisBorges’ten, Napolyon’dan, Voltaire’den bahseder. Mesleğinde hatırı sayılır bir başarıyı yakalayan Otoban, özel hayatında pek mutlu olamaz. Müzayedeci olmadığı günlerdeki evliliğinden Siddhartha adında bir oğlu vardır. Oğlu annesi ile yaşamaktadır. Otoban, Siddhartha on sekiz yaşına gelinceye kadar ona düzenli olarak para gönderir. Baba oğul ilişkisinin yoksunluğu her ikisinde de vardır. Yıllar sonra Otoban, oğlu ile yolları yeniden kesiştiğinde, kendisini bir intikam planının içinde bulur. Siddhartha, babasından tüm dişlerini kurduğu bir planla alır. Otoban çok sevdiği dişlerini kaybetse de yoluna devam etmeyi başarır. Üstelik bu kez dişlerinin hikâyesini yazacak ve kaybettiklerini geri almasına yardım edecek Vola’yı bulmuştur. Vola’nın anlatımıyla Otoban’ı dinledikten sonra yazarımız devralır kitabın anlatımını. Esasında meyve fabrikası için bir fasikül hazırlar yazar. Daha sonra bu fasiküller her hafta fabrikadaki işçilere okunur. Onların yorumları alınır. Bu yorumlar doğrultusunda yazar meyve konservesi fabrikasındaki okutmanlık işinden aldığı ilhamla bu kitabı yazar.
Kitapta alegori, dolaylara, mübalağa, kinaye hatta parabol ve hiperboldan yararlanan yazar, edebiyat, felsefe ve matematikten beslenen kurmacanın oyunla birleştiği, içinde mizahın da olduğu deneysel bir kitap çıkarır ortaya.
Harika bir yazı olmuş gerçekten