BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİĞİN VE KARA MİZAHIN LİMANINA İRONİK BİR DEMİR ATAN “TAŞIN DEDİĞİ”
Taşın Dediği’ne kulak verdim Recep Kayalı’nın öykülerinde. Neler duydum, neler gördüm. “Şaşırmak kurtaracak dünyayı.” diyor ya yazar, şaştım kaldım okuduğum öykülerde. Recep Kayalı’nın kalemiyle Bilge Kültür Sanat Yayınları’ndan çıkan üçüncü öykü kitabı Kamburuma Üç Sebep ile tanışmıştım. 2020 Kayıp Rıhtım en iyi öykü ödülünü alan Kamburuma Üç Sebep’ten sonra yine aynı yayınevinden çıkan ikinci öykü kitabı Taşın Dediği’ni okuduğumda genç bir yazarın kalemindeki istikrara bir kez daha şahit oldum. Masal, efsane ve memoratların yansımalarıyla zenginleşen öykülerde okuyucuyu saran samimi bir anlatımı var Kayalı’nın.
Taşın Dediğindeki öyküler “Kurt Dişinden Kurulan Hikâyeler” ve “Solucan Koşusu” olmak üzere iki başlık altında toplanan on yedi öyküden oluşmakta. “Kurt Dişinden Kurulan Hikâyeler” başlığı altında toplanan dokuz hikâyede yer yer distopik unsurlar, büyülü gerçekçilik ve post modern etkiler görülmekte. Kasaba, köy öyküleri diye adlandırabileceğimiz bu bölümde sıradan insanların sıra dışı hayatları ile karşılaşıyoruz.
“Ulu-ma” adlı öyküde sert ve asık suratlar müzesi içine kurulmuş, kar gibi sessiz insanların yaşadığı bir kasabayı ve bu kasabada sıkışıp kalmış bir öğretmenin ilginç hikâyesi ile karşılaşırız. Daralmış, ufalmış çekmiş bir kazağa dönmüş, güdük kalmış ruhuyla zaman suyunun bu kasabanın ikliminde hemen donduğunu hisseden ve kasabanın düşman işgalinden kurtuluşu için konuşma hazırlığında olan bir öğretmen, bir tek Türkan teyzenin bez bebekleriyleyken kasabanın uluma seslerini duymaz.
“Çift Badeli Aşk Destanı”, tadına doyulmaz bir öykü. Dedesi, babası âşık olan kahramanımız, ataları gibi usta bir âşık olmak ister de diyar diyar dolaşır. Ne zaman âşık atışmasında galip gelirse kasabasında, sevdiği kızla evlenebilecektir. Bu uğurda pek çok mecrada ödül alan âşığımız kendi memleketine dönünce Fransızca atışırsa ne olur dersiniz? “Taşın Dediği” taşa dönme efsanelerinin günümüze uyarlanmış distopik bir versiyonu. Anadolu’da yaygın olan taşlaşma bu öyküde, Taş Ana köyünde kadınların dokunma gazabından kaynaklanır. Bu köydeki kadınlar kalbi olan kimseye dokunamaz.Çünkü dokundukları taşa dönüşüverir.
“Fesleğenler ve Karantina” da Gogol’un Palto’suna, Kafka’nın Dönüşüm’ündeki Gregor Samsa’sına, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskopnikov’a selam durulan muazzam öykülerden. Aynı zamanda yazarın babaannesine sevgisinin de bir nişanesi. Bir meyvenin kurtlu tarafı gibi kesilip atılmış, devletin koruma altına aldığı bir kasabanın Çift Boynuz Gölü kurumuş, kasabada kuraklık baş göstermiştir. Sadece babaannenin elinin değdiği yerler yeşerir, fesleğenlerinin kokusu yayılır. Kim bilir belki içinden acı ve günah çıkarıldığında toprak rahatlayacak, kan ve irin kokusu geçecek.
“Genç Bir Anlatı Ustasının Kendi Halindeki Hikâyesi”, Recep Kayalı’nın kalemindeki ustalığı gösteren destan tadında farklı bir anlatım tekniğinin sergilendiği bir öykü. “Genç Bir Anlatı Ustasının Hikâyeye Girişi ve Dünyanın Umurunda Olmayan Birtakım Başlangıçlar”, “Genç Bir Anlatı Ustasının Sırtına Dünyanın Yükünün Yüklenmesi ve Dünyanın Bundan Habersiz Olması” ve “Genç Bir Anlatı Ustasının Kendi Anlatısına Dönüşmesi ve Anlaşılması Güç Meseleler” gibi uzun yan başlıklardan oluşan bu öykü, Kayalı’nın yazma sancısını ve var oluş gayesini de yansıtır nitelikte.
“Suyun Anlattığı”, “Süleyman’ın Körlüğüdür” öyküleri de önceki öykülerle bağlantısı olan modern öykü örneklerinden. Bir öyküde kafanızda oluşan bir sorunun cevabını bir başka öyküde buluyorsunuz. Bu da tamamlanmamış gibi ucu açık kalan öykülerin acaba başka bir öyküde verilecek parçası nedir diye okuyucuda merak oluşturmakta.
Kitabın ikinci bölümü, “Kent Öyküleri, Solucan Koşusu” başlığı altında sekiz öyküden oluşmakta. Bu bölüm daha mizahi, daha duygu yüklü öykülerden oluşmakta. “Solucan Koşusu”nda, bir cenazenin defnedilmesi esnasında yaşanan hüznün yanında insan tutumlarının komik halleriyle hikâye içinde hikâye ile karşılaşırız. Olaylar, Selim’in çocukluk aşkı Kaymak Teyze’ye Nevzat’ın reçel kavanozu içinde mezar toprağı götürmesine kadar uzanır.
Ferhan Şensoy’un,
“Onu bana verseler/Vermeseler ne yazar
Ben bir kadın sevdim ki/Evim artık gül kokar” dizelerinden bir epigrafla başlayan “Gül Masalı”, göğsünde gül fidanı olan ve gül kokan Mustafa Amca’yı anlatır. Canı yansa da göğsündeki gül fidanını dibinden bahçe makasıyla sürekli kesen Mustafa Amca, kamudan emekli devlet kurumunda ise gül yetiştiren bir devrimci.
Mahalleyi uyutmayan çocuklarla, sürekli işitilen çığlık seslerini anlatan “Salgın” adlı öyküde mahallelinin yılanlı rüyalarının sebebi bir önceki öyküde göğsünde gül yetiştiren Mustafa Amca’nın ölümü müdür? Emre’nin göğsünde açan güllerle mahalle yılanlı rüyalardan ve çığlıklardan kurtulacak mıdır?
“Osgar Goes to Yılmaz Abi”, mahalle sıcaklığının yansıdığı öykülerden biri. Yeşilçam’da yıllarca figüranlık yapmış Yılmaz, ailesinden kaçmak için bir oyun planlar, mahalledekileri de kurgusunun içine dâhil eder. Hayatının en büyük oyunculuğunu sergileyen Yılmaz Abi, Oskarlık performans gösterirse hayatında neler değişir dersiniz?
“Gelmeyen Trenler İçin Gece Koşuları”, kitabın bana göre en komik öyküsü. Hamile eşinin fındıkzade otele gelen escort gecenin bir yarısı ananasa aşermesiyle yollara düşen bir kocanın başından geçenler, kendi kedisiyle konuşmaları oldukça keyifli.
“Çorba” ve “Reçelsiz Bir Kahvaltı İhtimali”, sevgiyi göstermenin somut halleri üzerine öyküler. “Balık”, ise yine güldüren güldürürken de çocukların masum dünyalarına bizleri götüren sıcak bir aile öyküsü.
“Çift başlı bir öykü dünyası kurmaya çalışıyorum. Ben bir öykü kuşuyum. Bu kuşun bir kanadını büyülü gerçekçi diyebileceğimiz kurgu ve metnin matematik tarafını daha çok isteyen yapıda öykülerle oluşturmaya çalışırken diğer tarafını kara mizahın, ironinin ağır bastığı öykülerden kurdum.” (1)diyor Recep Kayalı. İroniyi hayatla baş etme yöntemlerinden biri; delirmemek için bizi yoran, tüketen her şeyle dalga geçmek, onlarda eksik yanı bulmak ya da acıyı itibarsızlaştırmak için insan zihninin ürettiği muazzam bir silah; otoriteye atılan onur kırıcı bir tinerci tokadı ve ezilenlerin, geri planda kalmışların öfkesini, zekâsını kullanarak işler hale getirebileceği önemli bir kavram olarak görüyor.
Taşın Dediği’yle Kayalı, doğal ve samimi bir anlatımla ironiden güç alarak sarıyer yabancı escort büyülü gerçekçiliğin ve kara mizahın limanına demir atıyor.
(1)www.ishakedebiyat.com/post/ Recep Kayalı İle Söyleştik, çapa rus escort 0cak 2020