Metin Kondel, “Temelyon” isimli kitabı ile okurlarının karşısına çıktı. Haşmet Babaoğlu’nun kitabın tanıtım bülteninde “70’lerin Karadeniz’ini okumak, insanda bir tür mucizeye tanık olmak duygusunu uyandırıyor” dediği kitap gözden geçirilmiş yeni baskısıyla Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılıktan etiketiyle çıktı.
Metin Kondel’in Temelyon adlı romanı raflardaki yerini aldı. Metin Kondel eski bir ingilizce öğretmeni, bir spor yazarı, ekonomist, çevreci, aktivist, sosyal medya yazarı halkçı böyle renkli bir yazı evreni olan bir yazarın kitabı da en az kendi gibi renkli olur.
Yazar uzun süredir çevrecilerin gündeminde olan HES’lerle ilgili de ciddi eleştiriler içeriyor. Kitabın kapağı bile doğanın tüm güzelliği gözler önüne sermeye yetiyor. Yazarın öyküsel üslubu ve olaylara derin ve farklı bakışı ile 70′lerin Karadenizi bu kitapla yeniden yaşayacaksınız.
Metin Kondel kitabına dair şunları dile getirdi:
“Temelyon adlı ilk romanım tam on yıl sonra yeniden gözden geçirilmiş, kurgu ve dil olarak çok daha kompakt haliyle hafta içi kitapyurdu.com ‘da satışta.
Fantastik bir Karadeniz klasiği, iç içe geçmiş hayatlar, 70’lerin kayıp pastoral Karadeniz’i, modern dünya öncesinde Bzrayer yaşam formunun son röntgeni. Mucize gibi hayatlar, yaylalar, köyler, Çingene panayırları, düşler, düş kırıklıkları, trajikomik insanlık halleri. 419 sayfalık bu metinde Solaklı vadisindeki insan ruhunu, kendim dâhil hiç kimseye kıyak yapmadan ve de Türkçe’nin o kıyıcı gücüyle edebiyata döktüm. Bunun yalnız böyle olduğuna dostlarım ve Allah şahittir.
Temelyon’un yazım süreci ise bambaşka bir hikâye konusudur. Ama bundan sonrası çok daha kolay olacaktır. Dinozor Araratus, Moğolların Uğultusu, Pupa Yelken Karadeniz, Kapadokya Balonları, Bay Kırmızı İskarpin, Kalandar Çörekleri, Amazon Rapsodisi, Şemsiye Bisiklet Gözlük ve Aspirin, Karakoncolos, Kızıl Püsküllü Mısır Tarlaları, Bay Potansiyel Başkan (!) sırası geldiğinde yayınlanacaktır.
Kendi coğrafyasına kör, kuzey yönünü sadece Karadeniz’de doğalgaz bulunca ve de Uzungöl’e tatile gelince hatırlayan bu zavallı ülkenin Karadeniz’e karşı olan ”Laz, hamsi, Temel, Pontus” basitliğindeki önyargılı ve kokoz bakışını yüzüne çalacağım!”
Önsöz’den bir bölüm şöyle;
Bu kitap, ben küçük bir çocukken uykuya dalmak üzere olduğum yaz gecelerinde Solaklı Deresi’nin kenarında koro halinde şarkı söyleyip çocuk ruhuma gizemli bir ritim veren, çoğu kez insanların tanımadığı ya da tanımak istemediği, benimse dere kenarlarında her gördüğümde bir taş fırlattığım ve her defasında güneşlenmek için çakıl taşlarına tırmanan, gözleriyle sabit bakan, biyoloji kitaplarında Latince isimlerini bir türlü öğrenemediğim herhangi bir ideolojiden habersiz, HES projeleriyle habitatları tehdit edilen, hiçbir avukatın ya da insanın haklarını mahkemelerde savunmadığı Solaklı Deresi’nin özgür kurbağalarına adanmıştır. Ne bekliyordunuz? Bu kitapla yüce bir insanı kutsamamı mı? Tabi ki değil. Gerçek hayatta onları kutsayacak birçok şeyin ya da düşüncesiz kişinin olduğu şüphesizdir. Ama yaşam alanları, dünyanın zenginliğine dadanmış muhterislerce tehdit edilen ve insanların çoğu kez tiksindiği kurbağalar neden bir kitabın ön sözünde saygıyla anılmayı hak etmesin? Onlara çocukluğumda verdiğim rahatsızlığın bir bedeli olarak bu kitabı adamayı uygun gördüm. Vıraak, vıraaak, vıraak!
1970’lerin Karadeniz’ini anlatan kitap 419 sayfadan oluşuyor.