14 Şubat Dünya Öykü Günü Bildirisi
PAKRAT ESTUKYAN
“Dedesi veya ninesi başka, babası veya annesi başka yerde toprak olmuş, kendisi başka bir yerde ve ihtimal ki evlatları daha da başka yerlerde gömülecek insanlar tanıdım. Sermayenin egemenliği, insanların doğup büyüdükleri, kök saldıkları yerleri yaşanmaz kıldıkça, başka diyarlara göç etmekten öte çareleri kalmazmış, bunu öğrendim. Üstelik bu göç, bireyi türlü zorluklarla dolu yeni ve yabancı bir ortamda yalnız bırakıyor. Dayandığı kültür, bildiği yaşantı göç yollarında eriyip gidiyor. Elinde tek yol kalıyor: Unutmamak için, hatırlamak için hikâye etmek, öyle saklamak. “Ağaç dalıyla gürler” derler. Hikâyat hem eski hayatlara, tarihe, analara, atalara doğru kök salıyor, hem de ağızdan ağıza, kalemden kaleme yeniden filiz veriyor.
Bütün bu karanlıklar içinde sanat, insan aklının insan ruhunu yüceltmek için ürettiği emek olarak, başkasının acısını da görmeye devam etmemize, kötülüğe asla alışmamamıza çabalar. İyi edebiyat, yaşamın can evinden derlenmiştir, doğrudan duygularımıza, vicdanımıza, son kertede ise düşüncemize ışık tutar. Bu şekilde insana, insanı anlatır. Günlük yaşam telaşında görmediğimiz, duymadığımız, son tahlilde kaybettiğimiz empati duygusunu vicdanımıza yerleştirir. Ankara Öykü Günlerinin bu yılki ana temasının mültecilik halleri olması tam da bu gerçekliğin gereğidir ve yerindedir. İnsan insanı anlasın, vicdanlar pas tutmasın, kötülük kendi karanlığında boğulsun, iyilik hüküm sürsün diye…
Öykü, düzyazının en yalın, sözünü damıtarak söyleyen, okuru da bu söyleyişe çağıran türüdür. Hayal etmeye, hatırlamaya, “öteki”ni anlamaya kapı aralar. Bu tür üzerine eğilmek, türü anımsamak, kutlamak bu nedenlerle de önemli. 14 Şubat Dünya Öykü Gününü böyle bir dirençle karşılayalım.”