Kitabı çok satanlar listesinde gördüm, kısa bir süre sonra da kitaplığımda. Almışım bir heves, sonra da unutmuşum bir kenarda. Görünce altın bulmuş gibi sevindim. Çavdar nasıl bir şey tam olarak anımsayamadığımdan araştırdım, karıştırdım ortalığı. Oralarda dolanırken de iyi kötü yorumlara rastladım. Çok bakmadım etkilenmeyeyim diye ama bazısına takıldım, iyiden iyiye meraklandım. ‘Elimdeki “Okumanın Tarihi” adlı kitap biraz daha bekleyebilir, hazırlıklarımı yapmışken ben şu çocukları ağırlayayım,’ diye düşündüm. Derginin de bu ayki dosyasında konu: “Değişen Okuma Kültürü.” Ben Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı beklerken Holden çıktı karşıma. İçinden konuşuyor, konuşurken de korkuyor, duyulmaktan ailesi tarafından azarlanmaktan yanlış anlaşılmaktan… “Falan filan, lanet, yani, vay canına…” bu sözcükler o kadar çok geçiyor ki satırlarda sayfa boşluklarına atıyorum kendimi. Yüzüme düşen birkaç tel saç gibi ayırıyorum bir kenara o sözcükleri. Çıkıp geri geliyorlar hemen yoluma. “Lanet” sözcüğü yasaklı sözcük dilimde, her okuduğumda dilimden dökülen “Tövbe tövbe!” Ne yapayım öyle öğretildi küçüklüğümde. ‘Bırakayım’ diye düşündüm bir ara kitabı okumayı onu da yediremedim kendime. Emek verilmiş bir araya gelmiş cümleler, dilime mi yapışacak, okurum ben de.
Holden beni bir yerden sonra meraklandırdı. Satırlar arsında “Keşke siz de olsaydınız,” diye fısıldayarak davet ediyor macerasına bizi. Davete icabet gerek. Okuldan üçüncü kez kovulan dördüncüsüne hazırlanan bir öğrencinin bakışı var hayata. Okula karşı çıkıyor ama serseri de değil. Okuldan atılmayı beklerken kitap okuyor sürekli, kardeşinin okuldan çıkmasını beklerken de duvardaki küfürleri siliyor gücünün yettiğince. Bunları görünce “Falan filan” batmadı gözüme, atladım üstünden. Hatayı biraz çevirmende aradım ama bu konuda fazla malumatım olmadığından onu da atladım. Lanetlerde de gözümü kapattım, “Tövbe tövbe!”
Öğretmenim ya ben, Holden de öğrenci olunca aman bende bir sorumluluk bilinci, sınıfa girer gibi daldım satırların içine. Dergiler okudum Holden ile beklerken bir de kitaplar. Her yaktığı sigarayı eline vura vura söndürdüm, on altı yaşındaki ciğerine yanarak kitabı kapatarak. “Pat pat!” Dolmuşta otobüste kavga eden çocukları ayırır gibi davrandım her çıkıştığı kişide, kavgaların içinden aldım onu. “Hşşşt! Otur bakalım yerine…” Kızamadım da ona, ağlaması çok içten bir de masumca. Laf aramızda ama biraz da kendimi gördüm Holden’de; okula gitmek istemedim bir zamanlar ben de.
Hayalleri var köpükten balonlar gibi, daha kurarken bitiyor onlar, kendisinin bile inanmadığı hayaller. Sağır ve dilsiz taklidiyle hayatı sürmek çılgınlığı bile süslüyor hayalini ama bunu daha denemedi. “Bir şey yapmadan önce ne olacağını nerden bilebilirsiniz ki?” Sözleri hayallerinin içinden çıkan gerçekler. O sebeple sırtını dayayamıyor hayallerine. “Ben deliyim!” sık sık tekrarladığı çığlık dilinde.
Topladı eşyalarını, açıldı özgürlüğe bir öğrenci zihniyetiyle. Karar tamam ama deneyim nerede? Sattı kattı her şeyi gitti otele yerleşti. Yaşamak istediği her şeyi yaşadı. Samimiyetsiz, yapmacık bulduğu insanlardan kaçmıştı kendince okulu bırakarak daha doğrusu başarısızlığı sebebiyle defalarca atılarak. Oysa öyle insanlar her yerde vardı. Hayat… Üç günde parası da bitti, hevesi de. Okuldan atıldı, ailesinden kaçtı, yaparım sandı, olmadı. Dolandırıldı, Bay Antolini’den hiç ummadığı hareketlerle karşılaştı, sürüden ayrılanı kurt kaptı.
“Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta-yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum.; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim.”
Bir çocuğun şımarıkça iç konuşması değil konu. Birey olma yolundaki bir çocuğun içine sığınışı, bireyin toplum karşısındaki duruşu, toplumun dayattığı sisteme direnişi, kendi olma gayreti… Aile büyüklerinin takındıkları tavrın, sıkıntıların diğer bireylere etkisi… Kaçarak kaçılamayacağı… İnsanın kendi içinden başka bir sığınağının olmadığı… Hayata duruşunu bakışını yenilemek için yardım alan Holden; yerine, evine dönüyor kız kardeşinin de gayretiyle. Arkadaşlarıyla pek de iyi anlaşamayan kahramanımız, kardeşine çok sevecen; seviyorum bu halini. “Özledim” diyor, okulunu özlemiş. “Sakın kimseye bir şey anlatmayın herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.” Sözleriyle kapatıyorum kitabın kapağını. Onu ait olduğu yere teslim etmenin verdiği rahatlıkla bitiriyorum satırları. Ancak şunları da merak merak ediyorum elimde olmadan; ölen kardeşinin beyzbol eldivenine yazdığı şiirleri bir de Central Park‘taki ördeklerin kış geldiğinde nereye gittiğini…
J.D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar, Yapı Kredi Yayınları, Ocak 2020, İstanbul