YAZARLARA YAZMADIKLARI YERDEN SORULAR
“Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur.” Cicero’ya atfedilen bu sözü edebiyat söyleşilerine uyarladığımızda yazarların yazı yolculuğu, kitapları ve edebiyat dünyasına dair “sorulmamış soru yoktur” diyebiliriz. Bu söyleşi dizisinde yer alan sorular da elbette ilk kez sorulmuyor ama eserlerini beğeniyle takip ettiğimiz yazarlarımızla bu kez özellikle yazmadıkları üzerinden, hayaller üzerinden sohbet edelim istedik.
Bülent Ayyıldız: Bu tarz birçok yazar var benim için. Hangi yazara elimi atsam “ah ne güzel yazmış, benim niye aklıma gelmedi? Ben niye böyle yazamadım” dediğim, daha sonra da “hmm, buradan şöyle bir hikâye/konu çıkabilir,” diye ilham aldığım olmuştur. Orhan Pamuk’un detaycı, belgesele varan anlatıları, Etgar Keret’in en dramatik konuları absürt ve mizahi bir üslupla ele alabilmesi, Oktay Anar’ın inşa ettiği dil ve dünyalar, Raymond Carver’ın minimal tekniğini sıradan olaylar üzerinde etkili bir şekilde kullanabilmesi, Borges’in derin bilgi birikiminden yayılan fantastik konuları bunlardan bazıları.
Bülent Ayyıldız: Aslında bunun benzerini yaptım. İshak Hoca karakterim başka başka romanları okurken bu karakterlerden etkilenen ve bu karakterin bazılarını taklit etmeye çalışan biri. Kendi eserimdeki karakterlerden yola çıkarak başka bir kurmaca yazmayı da düşündüm. Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil romanındaki Ehrimen, üzerine farklı kurmacalar yazmak istediğim bir karakter. Ya da Biraz Evhamlı İshak Hoca’nın Monique karakterini alıp yeni bir roman yazabilirim.
Hatice Günday Şahman: Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” dediği gibi bir masanız olsa, zamanın ve mesafelerin getirdiği sınırlamalar olmaksızın, hangi yazarları ya da kurmaca karakterleri konuk etmek, söyleşmek isterdiniz? Onlarla neler konuşurdunuz?
Hatice Günday Şahman: Yazarken çok beğendiğiniz, çok bağlandığınız cümleler olsa da bazen bu cümleler farklı nedenlerden dolayı metne dâhil olamaz. Siz bu cümleleri acımasızca ya da eliniz titreyerek siler misiniz? Yoksa farklı bir şekilde değerlendirir misiniz?
Bülent Ayyıldız: Yazma eylemine teknik bakıyorum. Bir cümlenin ya da diyaloğun metnin içine dâhil olamadığını, gereksiz düştüğünü fark ettiysem rahatlıkla çıkarabilirim. Çok bağlandığım bir cümle de olmaz zaten. Bunlar acemi yazarların yapacağı şeylerdir. Amerikan ekolünün başlattığı yazarlık atölyelerinde sıkça tekrar edilen bir şeydir “kill your darlings”. O kadar fazla tekrar edilir ki artık klişe halini almıştır. Metni öznel ve özgün bir bakış açısıyla yazmak başka bir şeydir, kendi zevklerimize göre yazmak ayrıdır. Öznelliğin ham halini yazar metne dâhil etmese iyi olur gibi geliyor. Yine de herkesin kendi bileceği iş.
Bülent Ayyıldız: Evet var. Bu soru yine bir öncekiyle bağlantılı. Bazen kötü yazmak gerekir. Zihni toksik cümlelerden, kalabalıktan arındırmak için yük atmak gibi bir şeydir. Kötü yazmak niyetiyle yazmam tabii. Gidişata bakınca ya da ara verip metne dönünce anlaşılıyor bu. Olmamış diyorum. Neye göre olmamış tam bir kıstasım yok, ama bir şekilde tat vermediği anlaşılıyor. Farklı sebeplerden de yarım bırakılabilir bir metin. Yazdıkça büyüdüğünü görürüz. Bu büyüklüğün içinde kaybolma riski vardır. Aylarca zihnimde gezdirip yazamadığım metinlere bulduğum bahane zaman yetersizliği, ama gerçekten vakit yetmediğinden mi yoksa gizliden gizliye o fikre inanmadığımdan, tam oturtamadığımdan mı bilemiyorum.