İlk romanım Simsiyah, 3 Temmuz 2015 tarihinde İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kırk yaşındaydım ve o tarihe dek, üniversite yıllarındaki bir okul dergisinde basılmış bir şiir dışında herhangi bir mecrada hiç yer almamıştım. Dolayısıyla edebiyatın yayıncılık tarafını, o içinde ne olup bittiği bilinmez dünyayı hiç tanımıyordum ve bu yolda kendimi çok büyük ve yabancı bir kıtaya ilk adımını atmış bir kaşif gibi hissediyordum.
Romanı düşe kalka 2014 yılında bitirdim. Son denememden bu yana on yıl geçmişti ve zamanlar değişiyordu. Kitabevlerini dolaştım, interneti taradım. Nasıl olsa reddedileceğimi düşünerek kendime on on beş yayınevinden oluşan bir liste hazırladım. Dosyamı sırayla reddedile reddedile, bu yayınevlerinin hepsine göndermeye kararlıydım. İlk sıradaki İletişim Yayınları’nı tanınan, büyük bir yayınevi olmasının dışında en sevdiğim yazarları bastığı için seçmiştim. Dosyamı gönderdikten üç ay sonra İletişim Yayınları’ndan, bugün adını minnetle andığım Levent Cantek imzalı bir e-posta aldım. Dosyamı genel hatlarıyla beğenmişti. Ancak bu haliyle basılamazdı. E-postanın ekinde ilk okumayı yapan editörler tarafından hazırlanmış bir rapor vardı. Bu raporda dikkat çekilen düzeltmeleri yapabilirsem eğer, dosyamı yeniden değerlendireceklerini söylüyorlardı. Beş yıllık yazarlık tecrübe dayanarak şunu söyleyebilirim: (Hele de yolun başındayken) Editörleri dinlemek gerekir. Ve ben de dinledim. Yazar eserinin içine bir ruh yerleştirir ve sonra bu ruha kıyafetler giydirir. Editörler bu kıyafetlerin, ruhla ve ruhun yerleştirildiği mevsimle olan uyumuna dikkat ederler. Bu başka bir bilgi, başka bir zanaattır. Yazar, var oluş sebebi olan o ruhun bu müdahalelerle değişip değişmediğin kararını vermekle ve dur, demekle elbette yükümlüdür ama kanımca iyi editörler de işlerini, hali hazırda sevdikleri o ruha dokunmadan, onu değiştirmeden hallederler. Nitekim benim yolladığım ilk Simsiyah dosyası 500 sayfa civarındaydı. Oysa kitap 300 sayfa olarak basıldı. Şimdi çok daha iyi görebildiğim üzere, üç aylık bir ek çalışmadan sonra romandan ayıkladığım 200 sayfalık kısım, hikâyeyi, kurguyu, karakterleri hiç ilgilendirmeyen gevezeliklerden ibaretti. Hikâyedeki ceketin üstüne bir ceket daha giydirmenin ne gereği var?