Şiir her şeyden öte bir başkaldırıdır, memnuniyetsiz bir kafadan ve kalpten doğar. Bozuk işleyen kurumlara, sömürü düzenine, kitlesel silahlara, kapitale, ruhunu yastık altına ötelemiş insana bir başkaldırı. Dolayısıyla -en azından bu çağda- şiirin statik olması beklenemez. Sürekli bir harekete ve kendi içinde yenilenmeye ihtiyaç duyar şiir. Bu sebeple gökyüzüne bakıp yazmalar da yerini sokağa çıkıp yazmalara bırakmalıdır ve bırakmıştır.
Sanat, sistemin potasında erimesiyle posalaşır. Sanatçıdan da sistemin büsbütün dışına çıkıp fildişi kulesinden göbeğini kaşıması beklenemez. Ondan beklenen sistemin aygıtlarını sistemin aleyhine kullanması ve yeni bir gerçeklik inşa etmesidir.
Şiiri tekniğe indirgememekle birlikte onun kasıtlı teknikle kurulabileceğine inanıyorum ve teknik çalışmayı bu sebeple önemsiyorum. İlk kitabımda da birçok teknik üzerine yoğunlaşmıştım. Onların daha çok biçim ile alakalı olduğu söylenebilir. Barışta Elverişsiz’de insanın cennetten dünyaya düşüşünü, daha doğrusu insanın yaratıldığı andan sonsuza uzanan macerasını anlatmayı yeğledim. Ben barışta elverişsiz biriyim. Bu sadece sembolik bir ifade değil, bir gerçeğe de işaret ediyor. Askerlik celbimin gelmesine yakın ağır bir trafik kazası geçirmiştim ve her iki bacağım kırılmıştı. Dolayısıyla sağlık kurulunun karşısına çıktığımda elime barışta elverişsizdir, seferberlikte görev yapar yazan bir kâğıt tutuşturdular. Şiirim de böyledir. Dünya, neresinden bakarsan bak barış meydanı değil. Zaten ben şair gözün yerde olduğunu bilirim. Şair, ayakta seyirciye gülümseyen boksöre değil, yerde kıvranan boksöre bakandır benim gözümde.
[yatak odasını sıyır bak dolaplardan / berjerlerden fayanslardan / kapılardan sıyır bak yumruk izlerini / yanaklardan dudaklardan. vazelin ve ruj izlerini / ne kalırsa geriye çocuk ve kadın ve bey sesi / metrobüslerden tramvaylardan kantolardan]
Omuzumda Beatlerle’de akıntı var. Saat on / hâlâ uçamıyor otomobiller dizeleriyle başlayan şiir saatin yedi buçuk olmasıyla kapanıyor. Buna akıntı şiir diyorum. Dizelerin sayısından bağımsız, hızlı başlayıp hızlı biten bir şiirdir.
saat altı / vakit duruyor bankalar koşuyor ben konuşuyorum: / veremlinin yükünü almıyor ince hastalık zırvaları / bankalar namlularını bana doğrultuyor saat altı / röntgen cihazları geliyor aklıma / biracıyıyüklüyorumsidiye / uzun yolda dinliyorum
Buzdokuz’un ilk sayısında yayımlanan Türk Şiir Geleneği Çizgisi’nde yama (cento) tekniği var. Yaklaşık 44 şairden birer dize alıp bir kolaj yapmak suretiyle yaptım o şiiri.
Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım / Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş / Ormanın uğultusuyla birlikte / Bir kerecik sevmek çok değil / Ben bir şehre geldiğim vakit / Bak dediler baktım pek bir şey göremedim / Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben.
Bu dizelerin her biri sırasıyla Nâzım Hikmet Ran, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dıranas, Asaf Hâlet Çelebi, Attilâ İlhan, Behçet Necatigil ve Cahit Sıtkı Tarancı’ya ait. Ancak her bir dize yepyeni bir anlamın inşasında vazife görür ki bu da şiiri parça itibariyle olmasa bile bütün itibariyle bana ait kılar. Bu teknik bu vesileyle ve benim bildiğim kadarıyla Türk edebiyatında ilk kez denenmiş oldu ve sonradan bu tarzla daha fazla şiirler yazılacağını da biliyorum.
Türkçeyi çok önemsiyorum. Yabancı dil bilenlerde bu durum daha aşikârdır. Kendi diline dışardan bakma imkânı sunar bir başka dil. Görsel şiire de bu noktada değinmekte yarar var. Gün geçtikçe konvansiyonel şiir karşısında daha da güçleneceğini düşünüyorum. Amerika ve Avrupa’da çok başka boyutlara vardı o şiir. Bizde ne yazık ki Peter Bürger’in işaret ettiği hakikatten -avangardın kurumsallaşmasından- başka bir işlev görmedi ve çok iyi işler ortaya koyulmasına rağmen bilerek ve isteyerek göz ardı edildi. Şu noktada görsel şiir bana konvansiyonel şiirden daha yakın duruyor, çünkü yeni gerçekliğin, bu biçimin de mündemiç olduğu karma bir sistemle inşa edilebileceğine inanıyorum.
Özetlemek gerekirse sistemin aygıtlarını sistemin aleyhine kullanan, karşıda duran ve karşı sanatın peşinde olan, sınır ihlalinden yana tavır koyan bir anlayışı savunuyorum ki tüm bunların ise ayartmalara kanmadan ve çıkar gözetmeyen bir anlayışla yapılacağına inanıyorum.