Okurlardan bir okurun 2021 seçkisi
Sık duymuşsunuzdur “fildişi kulesinden yazan” yazar veya eleştirmen ifadelerini. 2021 yılında pandemi koşulları nedeniyle, devlet eliyle ya da bireysel tercih olarak evimize kapatıldığımızda, okur olarak -olumlu anlamda- kendi fildişi kulelerimizi diktik dört duvar arasında. Ne güzel okumaya ayırdığımız vakit artış gösterdi derken, ekonomi şartlarıyla kitap alım gücümüz düştü bu kez.
Birçoğumuz kitap temin etmekte zorlandığı ve kütüphane kültürünün az da olsa canlanmaya başladığı 2021 yılında elimden geldiğince yeni çıkan Türkçe yazılmış edebiyat eserlerini okumaya gayret gösterdim. Aşağıda, kendi aralarında herhangi bir sıralaması bulunmayan, 2021 yılı içinde yayımlanan beğenerek okuduğum 10 kitabı sıraladım. Tüm okurlar için refah ve saadet dolu bir yıl temenni ediyorum.
1- Ferit Edgü, Orhan Duru Ölmeden Önce – Öldükten Sonra, Raskol’un Baltası
İş bu kitap Edgü’nün 2009 yılında aramızdan ayrılan Orhan Duru ile ölmeden önceki ve öldükten sonraki konuşmalarından oluşuyor. İster ruh çağırma ister delilik deyin, 85 yaşına varmış ve çokça dost yitirmiş biri olsam ben de ölülerle konuşurdum muhtemelen. Üstelik burada konuşan Ferit Edgü, gaipten seslenen Orhan Duru, iki sevdiğim yazar. Ferit Edgü’nün metne nasıl bir ruh üflediğini varın siz hayal edin ya da okuyun.
2- İsmail Pelit, Sigara İçmemek, Epona Kitap
Tiryakinin biri -kod adı ismail pelit- bir gün kâğıdının başına “sigara içmeyeceğim” yazar ve bu başlığın altında 24 saatlik bir günce doğar ama bu günce neredeyse bir otobiyografiye döner. Çocukluk, aile ile ilişkiler, toplum ile ilişkiler, dünya ile ve kağıt ile didişmeler. Kurmaca ile gerçek arasında bir devinme.
Kocasından kaçıp bir hastaneyi yuva belleyen, fahri refakatçi, örgü uzmanı, televizyon yerine diğer refakatçileri seyreden, radyo yerine hastaları dinleyen, Freud’la arası olmayan, Lacan’la yeni tanışan Ülker Abla’nın bir çeşit hayata karşı mücadele hikâyesi.
Kadına şiddeti merkeze alan çokça metin okumuşumdur ama Ülker Abla hem hikâye hem de karakter olarak şahsına münhasır.
4- Burhan Sönmez, Taş ve Gölge, İletişim Yayınları
Mezar taşlarına ölülerin ruhlarından bir parça katmaya çalışan mezartaşı ustası Avdo, hayatının Türkiye’nin ruhuna dolandığını fark etmeden, Merkezefendi Mezarlığı’nın yanı başındaki kulübesinde hikâyelerini anlatıyor. Bu hikâyelerin ucu Dersim’e de gidiyor Haymana’ya da, darbeler de görüyor katliamlar da ve tabii aşklar da yerini alıyor bitimsiz acılar da. 30’lu yıllardan günümüze Mezopotamya tablosu gibi bir roman ve müthiş bir kurgu. Gönülden tavsiyemdir. İkinci bir nobelistimiz olacaksa bu ünvanın en çok Burhan Sönmez’e yakışacağını düşünüyorum.
5- Selçuk Orhan, Müderris ve Virtüöz, Doğan Kitap
1847’de bir dizi konser vermek için, hayatında ilk kez İstanbul’a gelmiş Franz Liszt. Bir batılı gözüyle doğunun sokak ve saray hayatıyla tanışırken 19. yüzyıl Osmanlısı ve İstanbul’unun da resmini çiziyor. Ama mesele, henüz İstanbul’a ayak basamamışken gemide tanıştığı esrarengiz bir adam ve onun kendisinde kalan mektubuyla başlıyor. Adını bile sormadığı -Schubert’in bestelediği bir Goethe şiiri olan Erlkönig’i bu yabancıya isim olarak yakıştırıyor- bu adamın oyununda buluyor kendisini.
Öte yandan paşalar aleminde bir ufak müderris olan Ahmet Cevdet’in, paşası için bir musveddenin peşinde İstanbul sokaklarını adımladığı kanlı bir hikâye var.
Müderris ve Virtüöz, ayrıntının boğmak yerine keyifle sarmaladığı bir dönem kurgusu. Sanat, ticaret ve siyaset ortamı üzerinden bir Osmanlı romanı.
Bol bol klasik müzik dinleten bu romanı, dinginlikle değil şiddetle tavsiye ederim.
Geleneksel gezgin anlatıcılık ruhu Abdal Murtaza’nın nefesi olup bize hikâyeler anlatıyor. Allah razı olsun, editörümüzün dedesi vaktiyle tanıştığı Murtaza’nın anlattığı hikâyeleri yazıp ciltlemiş. Deniz Tarsus’un diğer eserlerinde de hikâyeleri bürüyen büyülü duman, Murtaza’dan insanlara, insanlardan Murtaza’ya, Murtaza’dan dağların kalbine uzanıp gidiyor bu kez.
7- Burcu Ünlü, Kapanda Bir Hayal, İthaki Yayınları
İlhami Çiçek’in Satranç Dersleri şiirinde “ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış” diye bir dizesi vardır. Kitabın ilk öyküsü “Fazla parmak göz çıkarmaz” öyle ilk açılışlardan. Kendim yazmış olmayı isteyeceğim güzellikte işlenmiş iyi bir kara mizah örneği. Kitaba adını veren post mortem öykü “Kapanda bir hayal” var bir de, onu da çok sevdim. Bir öykü kitabında okuduğunuz öyküler zihninizde bağdaş kurup, yerini bulup oturabiliyorsa zaten daha ne yapsındır.
İnsan evladı açgözlü, daha çok kazanmak uğruna hayatın devamlılığı için caiz olan her şeyi yok etmeye haiz bir canavar adeta.
Deli İbram Divanı’nda kıt kanaat geçinen bir balıkçı ailesinin bir açgözlüyle mücadelesini, yok oluşunu ve geriye kalan tek oğul Osman’ın hikâyesini okuyoruz.
Deniz insanlarının anlatacağı doğaüstü ve doğa içi hikâyeleri hep vardır. Ahmet Büke, masal dünyası ve yaşadığımız dünyanın ortasında hikâyelerle kaim olan bir roman yazmış. Bir yanda erenler, kutsal yunuslar, diğer yanda katiller ve o yunusları yağı için katledenler.
Bu düzen böyle sürüp gidecek mi diye kafa yoran Deli İbram ve Osman’ın mücadelesi, cenazeleriyle bile sınıfsal ayrım yaşayan bir halk, üstümüze sinen deniz ve kan kokusu…
9- M. Fatih Kutlubay, Ben Denizlerden Hangisiyim, Ketebe Yayınları
Genç bir yazarın mitoloji ve destanlardan beslenip gerçeküstü iyi öyküler yazdığını gördüğümde kıskanmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Kutlubay bu yazarlardan. “Ben denizlerden hangisiyim”deki öykülerin çoğunu dergilerden okumama rağmen temin edip bir daha okudum. Iskalanmaması gereken öykücülerden.
Birçok okur dostumun Veba Geceleri’ni ya Pamuk’un önceki kitaplarıyla kıyaslayarak ya da bir tarih kitabıymışçasına tartarak okuduğuna şahit oldum. Üslup olarak Orhan Pamuk’un da dostu olan Selçuk Altun’u okuyormuşum gibi hissettim. Hatta ikircikli bir durum olduğunu, kendi aralarında bir oyun tertip edip romanı Altun’un yazmış olabileceğini de düşünmekten kendimi alamadım. Ki Altun’un üslubunu çok severim ve Veba Geceleri’ni de aynı keyifle okuduğumu söyleyebilirim. Ortada bir kurmaca var; hikâye, dil ve üslup olarak baktığımda çok iyi bir roman. Naçizane Pamuk’un kendi kendisiyle yarıştırılmasını havalı bulduğum gibi, geri kalan tartışma konularını da pek önemseyemiyorum.