İlk romanı Klan ile Ahmet Hamdi Tanpınar Roman Ödülü’ne layık görülen Cem Kalender’in dördüncü romanı Kasımpaşalı Oedipus, 2015 yılında Alakarga Yayınları tarafından yayımlandı. Daha sayfalarını çevirmeye başlamadan, adıyla bile hem Meşhur Kral Oidipus’u anımsatıyor hem de Kasımpaşalı ifadesi ile bol siyasi göndermeleri olan bir metin olduğu hissini uyandırıyordu.
İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Kral Oidipus’un sunuşunda çevirmen Bedrettin Tuncel; Oidipus’un, Yunan halkı tarafından bilinen bir efsane olmasına rağmen milattan önce 430 yılında Atina’da oynandığında izleyiciler tarafından ilgi çekici bulunduğunu, bunda Sophokles’in ustalığını ve halkın ilgisini nasıl oyunun üzerine çekebildiğinin göründüğünü söylüyor. Haliyle bir Oidipus karşılaştırmasında ana metin olarak Sophokles’in Kral Oidipus’unu ele almamak olmaz diye düşündüm. Yazıdaki karşılaştırmalar tamamen bu metne yönelik yapılmıştır.
Kısaca Oidipus’un efsanesi şöyledir: Thebai Kralı Laios’un, karısı İokaste’den bir oğlu olur. Kâhinler bu çocuğun babasını öldürüp annesiyle evleneceği kehanetinde bulunurlar. Ailesi de çocuğu ayaklarını delip bağlayarak bir dağa bıraktırırlar. Dağda çocuğu bulan bir çoban, onu çocuğu olmayan Korinthos kralı Polybos’a verir. Ayakları bağlanmış olduğu için şişen çocuğa, bu anlama gelen Oidipus adı verilir. Kralın yanında yetişen Oidipus’a bir gün kâhinler babasını öldüreceği ve annesiyle evleneceğini söylerler. Oidipus gerçek ailesinin Kral Polybos ve Kraliçe Merope olduğunu zannettiğinden kaderinden kaçmak için ülkesini terk eder. Yolda, babası olduğunu bilmediği Laios ve korumalarıyla bir kavga çıkar, Laios’u öldürür ve yoluna devam eder. Ülkesi Thebai’ye vardığında kapıları Sphinks adlı bir canavarın tuttuğunu, geçmeye çalışanlara bir bilmece sorduğunu ve çözemeyenleri parçaladığını görür. Kraliçe İokaste, Laios’un ölümünden sonra ülkeye musallat olan bu canavarı kim yenerse tahtı ona bırakacağını vaat etmiştir. Oidipus şansını denemek ister ve canavar sorar: “Sabahleyin dört, öğleyin iki, akşam üç ayakla yürüyen yaratık hangisidir?” Oidipus şöyle cevap verir: “İnsandır; çocukluğunda iki eli, iki ayağıyla yürümeye çalışır; büyüdüğü zaman iki ayağıyla yürür; ihtiyarladığında da bir değneğe dayanır.” Oidipus’un soruyu bilmesinden dolayı hayal kırıklığına uğrayan canavar hırsından kendini öldürür ve Oidipus, Kraliçe İokaste ile evlenerek tahta geçer. Oidipus’un annesinden Eteokles ve Polynekes isimli iki oğlu, Antigone ve İsmene isimli iki kızı olur. Daha sonra ülkede kıtlık ve hastalık baş gösterir. Bunun nedenini bir kâhine soran Oidipus, Laios’un katilinin ülkede yaşadığını ve o orada yaşadığı sürece bu sıkıntıların son bulmayacağı cevabını alır. Araştırdıktan sonra babasının katili ve annesinin kocası olduğunu öğrenen Oidipus utancından gözlerini kör eder ve kızı Antigone’nin yardımıyla kendini yollara vurur.
Kral Oidipus efsanesi bir kadercilik hikâyesidir. Kaderden kaçılamayacağının anlatısıdır.
Bir oyunla, o oyunun bir yeniden yazımı olduğunu kabul edebileceğimiz bir romanı karşılaştırdığımızı göz önüne alırsak, Kalender’in romanın bütün o geniş sahasını ustalıkla kullandığını söyleyebiliriz. Kitabının sunuşunda okura seslenen Kalender; dili Homeros’tan emanet aldığını, Kral Oedipus’u Sofokles’ten istediğini ve Doğu’da Firdevsi’nin misafiri olduğunu ve ardından Sümerler’e kadar gittiğini, metni ilahi kitaplardan alıntılarla süslediğini belirtiyor. Okurken bu sunuşta değinilen her şey, özellikle de Homeros’un dili, yoğun olarak hissediliyor.
Ayrıca romanda Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Edip Cansever gibi -yazarın kendilerine hitap edişiyle- ozanlara da rastlıyoruz.
“Ümit mi dedin? Ne ümidi? Açız biz, yorgunuz, biraz da ölüyüz. Ölüler ki bir gün gömülürler. Bırak gelsin gömsün düşmanlar bizi.” (syf.11)
“Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür.”
(Edip Cansever, Düşlüyor Ölümünü Ruhi Bey)
Roman büyük sıkıntılar içindeki ülkenin tahtına oturmuş Kral Galius’un hikâyesiyle başlıyor. Galius güçlü bir kral oluyor ama tek oğlu olan Komünydas kendisine asi davranıyor. Komünydas, Kralın karşısında eşitliği savunuyor.
“Hayır!” demişti Komünydas, “daha fazla vermelisin. Zenginin akçelerini dağıtmalısın yoksullara. Eşit yaşamalı bütün insanlar, eşit şartlarda mücadele etmeli. Herkese ihtiyacı kadar vereceksin akçeyi, altını; herkesin yeteneğine göre çalıştıracaksın. İşte o vakit mutlu olur bütün halk. Lakin yoksulluk azalmadan zenginlik artıyorsa krallığın çürüyor demektir. Gün gelir diğer çürüyen krallıklar gibi yok olup gidersin.” (syf.70)
Her ne kadar gerçek kişilerle alakası yok denilse de burada Komünydas, bir fabrikatör oğlu olmasına rağmen eşitlik mücadelesi veren Friedrich Engels’in anımsatmaktadır. Bu noktadan sonra Kasımpaşalı Oedipus’u okurken bir karar vermek gerekiyor. Hangi karakter gerçek dünyada kimi yansıtıyor diye düşünerek mi okuyacağız yoksa kendimizi iyi bir hikâyenin, hayran kalınabilir bir dilin akışına mı bırakacağız. Bendeniz iki şekilde de okudum ve ikincisinin daha çok keyif verdiği kanaatindeyim.
Oedipus, Kral’ın emriyle oğlu Komünydas ve yandaşlarını öldürür. Başka bir veliahttı olmadığından artık bir kahraman olan Oedipus’u veliahttı görür kral. Ve sonunda Oedipus’un gerçekten kendi oğlu olduğunu, onun elleriyle canını verirken öğrenir.
Oedipus’un tahta geçmesiyle artık tam manası ile bir iktidar anlatısı başlıyor romanda. Oedipus kendini halka benimsetmek için bazı ileri gelenlere altınlar dağıtıyor, hitabeti güçlü olanları para ile yanına çekiyor ve paranın geçer akçe olmadığı yerde halka zulüm etmeye başvuruyor. Ve halk, zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok der gibi bir patlama noktasına erişiyor.
Buradan itibaren bir nevi son on beş yılda ülkemizde yaşanan siyasi ve toplumsal olayları bir destan diliyle efsaneleştirerek anlatılıyor yazar. Görmek isteyen romanın içinde 17- 25 Aralık olaylarını da görebilir, Gezi olaylarını da. Ama yayınevinin belirttiği üzere, olayların ve kahramanların tamamen hayal ürünü olduğunu bir kez daha söylemeliyim sanırım.
Kral Oidipus’ta gerçekler karşısında kahrolan, gözlerini oyup yollara düşen Oidipus; Kasımpaşalı Oedipus’ta yerini asla pes etmeyen, kendi isteği ve menfaati doğrultusunda her şeyi yapabilen bir Titan’a dönüşüyor. İki eser arasında Oedipus’un varlığı, baba katilliği ve şiirsel dili merkez alırsak geri kalan her şey yolları çatallanan bir bahçeden farklı istikametlere doğru yol alıyor.
Cem Kalender, yeniden yazdığı bu Oedipus hikâyesiyle her şeyin hikâyeleştirilebileceğini ve her hikâyenin yeniden yazılabileceğini gözlerimizin önüne sürüyor.
Burak UZUN